Mehmet Şimşek önderliğinde uygulanan IMF’siz IMF programı olan Orta Vadeli Plan’ın (OVP) ana hedefi enflasyonu kontrol altına almaktı. Bunun için tüketim kısıldı. Tüm faturalar emekçilere kesildi. Alım gücü bilinçli bir biçimde düşürüldü. Emekliler, asgari ücretliler, öğrenciler en çok etkilenen kesim olsa da tüm işçi sınıfının ortalama alım gücü geriledi. 2025’in herkes için zor geçeceği belliyken ve tüm planlar buna göre yapılmışken rejimin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hukuksuzca tutuklama hamlesiyle ekonomide yaşananlar, OVP uygulanırken alınan tüm iktisadi kararların altını boşalttı. Şimdi 2025 zor değil, çok zor geçecek diyebiliriz.
İmamoğlu’nun gözaltına alındığı gün ve sonraki gün -OVP sonrası yüksek faiz vererek döviz toplama politikasıyla yani yüksek maliyetle- birikmiş döviz rezervini, gözaltı sonrası doların kontrolden çıkarak 42 TL’ye varması sonucu erittiler. Böylece doları kontrol altına almak için yaklaşık 30 milyar dolar yakılmış oldu. Yaklaşık 10 milyar doları Merkez Bankası, geri kalan kısmı ise hazineden ya da kamu bankaları aracılığıyla arka kapıdan satıldı. Bunun dışında borsa hızla düştü, devre kesiciler çalıştı, kamu kurumları milyarlarca liralık hisse satın alarak borsadaki çöküşü durdurmaya çalıştı. BİST’te değer kaybının 40 milyar dolar olduğu söyleniyor.
2025’te enflasyon kontrol altına alındığında küçük küçük yapılacak faiz indirimlerine başlanmıştı. Şimdi faiz indirimleri ötelendi. Hatta bir sonraki faiz kararı artırım bile olabilir. Öyle ki hazinenin iç borçlanma maliyetleri gösterge faizin yükselmesiyle arttı.
Dolara müdahale ile avro ile dolar arasındaki makas da açılmış oldu. İhracat yaparken çoğunlukla avro ile, ithalat yaparken ise çoğunlukla dolar ile yapıldığı düşünülürse zaten fazla olan cari açık lehine bir durum oluşmuş oldu. Bu durum üretim maliyetlerine, dolayısıyla enflasyona olumsuz yansıyacaktır. Mehmet Şimşek’in IMF’nin gözetiminde enflasyon kontrolü için kurduğu tüm program alım gücünü düşürdü. Ama ana hedefine ulaşamadan neredeyse devrildi.
Art arda devrilen tüm bu taşlar nedeniyle piyasaların sakinleştirilmesi gerekmekteydi. Dokuz günlük bayram tatilinin seferberliklerin durulması hedefinin yanında piyasaların da durulmasını hedeflediği çok açık. Sonrası ise her zaman söylediğimiz gibi sınıf mücadelesinin belirleyiciliği ile devam edecek. Bizi asıl ilgilendiren, borsanın ne kadar çöktüğü değil işçilerin ekonomisidir.
Mevcut toplumsal ve politik kriz, rejimin ana akım iktisat çerçevesinde, bir IMF programı uygulamasında bile yol kazası yaşamak zorunda olduğunu gösteriyor. Sermaye ve rejim özünde güçsüz. Dünyadaki ekonomi politik değişimlerde etken değil edilgen durumunda. Konjonktürel rüzgârların savrulmasına açık bir vaziyette. Neoliberal programların tek tek rafa kalktığı küresel konjonktürde, devletin ekonomi üzerinde ağırlığı ve korporatist politikalarda bir artış yaşanabilir. Böylesi bir durumda rejimin de ekonomi politikası değişecektir. Emekçiler cephesinden baktığımızda ise işçi sınıfının örgütsüz ve programsız kaldığı her durumda, gelen politikanın gideni aratır hale gelmesi işten bile değil. Hem siyasal demokrasinin savunulması hem de ekonomik saldırıların durdurulmasının yolu, içinde bulunduğumuz şu dönemde kendini gösteriyor: grevlerle desteklenmiş seferberlikler.
Yorumlar kapalıdır.