TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk ile söyleşi: “Sınıfa dönük saldırıları durdurmanın yolu birleşik mücadeledir”
Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) Genel Başkanı Kenan Öztürk ile DHL eCommerce’te sürdürdükleri sendikal mücadele sürecini ve Türkiye’de sınıf hareketinin önündeki mücadele gündemlerini konuştuğumuz söyleşiyi Gazete Nisan okurlarıyla paylaşıyoruz.
***
Öncelikle DHL eCommerce’te sürdürdüğünüz sendikal mücadele ile başlamak isteriz. 15 Ekim’de aktarma merkezi önünde gerçekleştirdiğiniz açıklamada DHL yönetiminin sendika üyesi işçilere dönük sistematik baskılar yaptığını dile getirdiniz. Daha önce de DHL’e bağlı farklı işyerlerinde örgütlenme süreciniz olmuştu, hatta sendikalaşma sağlanmıştı. Şu an DHL eCommerce’te yaşanan bu sendika düşmanı tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
DHL çokuluslu, uluslararası bir şirket. Çok sayıda ülkede faaliyet gösteriyor ve Avrupa’nın büyük bölümünde sendikalı ve örgütlü çalışanları var. Ama bizim gibi ülkelerde, Latin Amerika’da ve başka yerlerde sendika düşmanlığı yapmaktan geri durmuyor; sendikal örgütlenmeyi engellemek için elinden gelen her türlü çabayı gösteriyor.
Aslında DHL’i yeni tanımıyoruz. Sizin de değindiğiniz gibi daha önce DHL Lojistik’te uzun süreli bir mücadele yürüttük. Çok sayıda işçi çıkarıldı; kapısında 486 gün çadır kurarak direniş yaptık. Üst örgütümüz olan federasyonumuz Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) ve Avrupa Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ETF) ile birlikte uzun süreli bir kampanya sürdürdük. O dönemde DHL’in yaklaşımı şuydu: “Asla bu sendikayla masaya oturmayacağız.” Hatta o dönem Hak-İş’e bağlı bir sendika kurdurup finanse ederek, masraflarını karşılayarak, biz kapıda direniş yaparken o sendikaya içeride toplantı yaptırdılar. “Biz TÜMTİS’i istemiyoruz; bu sendikayı istiyoruz” diyerek işçiyi baskıyla o sendikaya yöneltmeye çalıştılar. Fakat burada sürdürülen mücadele ve uluslararası kampanya sayesinde çok sayıda ülkedeki kardeş sendikalarımızdan destek aldık. Sonunda, 486 gün sonra masaya oturduk ve DHL’le toplu sözleşmeyi imzaladık. Yaklaşık 800 işçiyi taşerondan kadroya aldırdık; çünkü şirketin çok büyük bir bölümü taşeron işçi çalıştırıyordu.
Protokol ve çerçeve anlaşmasına rağmen DHL, bu kez DHL eCommerce’te sendikal mücadeleyi engellemeye çalışıyor.
Daha sonra DHL’in ikinci şirketi olan DHL Express’te örgütlendik. Orada da aynı agresif tutumla karşılaştık. 500 günü aşkın süre, işten çıkarılan arkadaşlarımızla birlikte kapı önünde mücadele sürdürdük ve DHL masaya oturup örgütlenmeyi kabul etmek zorunda kaldı.
Şimdi DHL’in üçüncü şirketiyle karşı karşıyayız ve yine aynı yöntem deneniyor. Oysa o mücadelelerin bir sonucu olarak ITF ile bir çerçeve anlaşması imzalanmıştı: DHL, dünyanın her yerinde sendika hakkına ve örgütlenme hakkına saygı göstereceğini taahhüt etmişti. Bütün bu protokol ve çerçeve anlaşmasına rağmen DHL, bu kez DHL eCommerce’te aynı yöntemleri deneyerek sendikal mücadeleyi engellemeye çalışıyor.
Engellemek adına ne gibi yöntemlere başvuruluyor?
Sendikamız yaklaşık bir buçuk yıldır burada yoğun bir örgütlenme çalışması yürütüyor. Burası daha önce bir Türk firmasıydı; o dönemde de işçi üzerinde baskı vardı. DHL satın aldıktan sonra da baskı yoğun şekilde devam ediyor. Ne yapıyorlar? İstanbul’daki sendika üyelerini bir uçtan öbür uca aktarım yer değişikliğiyle tehdit ediyorlar: “Seni şu aktarmadan alıp buraya gönderiyorum; gitmeyi kabul ediyor musun, yoksa tazminatını alıp ayrılmak mı istiyorsun?” Bunu da ahlaksızca, Türkiye’deki ekonomik kaos ve krizi, işçilerin yoksulluğunu ve özellikle borç yükünü kullanarak yapıyorlar. Üstelik kıdem/ihbar tazminatını da tam hesaplamadan eksik veriyorlar; hukukçularımız bunları tek tek çıkarıyor.
Taşıma sektörü, kayıtdışı çalışmanın yoğun olduğu bir alan. Son dönemde sektörde en işçi düşmanı uygulama olan “esnaf kurye” modelini de yayıyorlar. Esnaf kurye; kuralsız, esnek, güvencesiz çalıştırma biçimi: sigorta hakkı yok, kıdem tazminatı yok, sendika hakkı yok; parça başı ödeme. Sendikal örgütlenmeyi baypas eden bu modeli hızla yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Bir bölümü de “ya esnaf kurye ol, ya işten çık” diye dayatıyorlar. Kamuoyuna “işinin patronu ol, kendi hesabına çalış” diye reklamlar veriliyor; Yemeksepeti, Trendyol Express gibi örnekler üzerinden aynı söylem öne sürülüyor. Bunun Türkçesi şu: sendikal örgütlenmeden kaçmak; güvenceli, sigortalı 8 saat çalışmayı ortadan kaldırmak; tam bir kölelik uygulaması. DHL de, DHL eCommerce’e sendika girmeden önce mümkün olduğunca çok işçiyi güvencesiz ve örgütsüz hale getirmek için aynı şeyleri taklit ediyor.
TÜMTİS olarak siz de bir yandan mücadeleyi sürdürürken bir yandan da bu süreci teşhir etmeye çalışıyorsunuz.
Evet, süreci aktarmak adına geçtiğimiz günlerde Kemerburgaz Transfer Merkezi önünde bir basın açıklaması yaptık. Önümüzdeki hafta İzmir Transfer Merkezi önünde İzmir şubemiz kitlesel bir basın açıklaması yapacak. Saldırı devam ederse işyeri önlerinde direniş başlatmaya, çadır kurmaya dönük hazırlıklarımız var. Ayrıca önümüzdeki günlerde ülkemizdeki kardeş sendikalar ve uluslararası federasyonlarımız ITF, ETF ile birlikte kampanyayı uluslararası boyuta taşıyacak, DHL’in işçi ve sendika düşmanlığını her yerde teşhir edeceğiz.
Sermayenin yerlisi yabancısı yoktur; tek amaçları daha ucuza işçi çalıştırıp daha fazla kâr etmek ve mümkün olduğunca kuralsız, güvencesiz şekilde daha az işçiye daha fazla iş yaptırmaktır.
Doğrudan sürdürülen sistematik baskıların yanı sıra işçilerin sendikaya karşı tutumunu etkileyen ne tip argümanlarla karşılaşıyorsunuz?
DHL eCommerce’te “yabancı şirket geldi; Alman firması; haklarınıza saygı duyacak; maaşlarınız, koşullarınız mükemmel olacak; gidip bir de sendikaya aidat vermeyin” propagandası yürütülüyor. Bu, içerideki bazı işçi düşmanı yöneticiler tarafından hâlâ yoğun şekilde dillendiriliyor. Bireysel değil; DHL politikası olarak görüyoruz. İşçilerde “örgütlenmeyelim, Alman firması zaten haklarımızı verir” düşüncesi oluşsun istiyorlar.
Biz de arkadaşlara sürekli anlatıyoruz: Sermayenin yerlisi yabancısı yoktur; tek amaçları daha ucuza işçi çalıştırıp daha fazla kâr etmek ve mümkün olduğunca kuralsız, güvencesiz şekilde daha az işçiye daha fazla iş yaptırmaktır. İşçiler de yaşayarak görüyor: Radikal bir değişiklik olmuyor; hâlâ mesailer çalınıyor; fazla mesailer eksik ödeniyor; baskı devam ediyor; iş güvencesi yok. Bir amir “yarın gelme” dediğinde işçinin çalışması iki dudağın arasında. Oysa sendikalı yerlerde böyle değil; disiplin kurulu kararı olmadan hiçbir işçi işten çıkarılamaz. Yavaş yavaş işçiler DHL’in geçmiş “MNG döneminden” (önceki şirket döneminden) bir farkı olmadığını görüyor.
Bu noktada daha genel bir soruya geçersek: Son dönemde güvencesizlik, düşük ücret politikası, vergide adaletsizlik gibi sorunlar en yoğun haliyle yaşanıyor. Bir yandan da asgari ücret görüşmeleri geliyor. Buna karşı konfederasyonların sahadaki tepkisi ise oldukça sınırlı ve yalıtık. Peki sizce bu süreçte nasıl bir mücadele hattı örülmeli?
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve kaos; uygulanan yeni ekonomik program, faturayı yoksulların sırtına yıkma politikasıdır. Vergide korkunç adaletsizlik sürüyor. İşçiler 5. aydan itibaren vergi dilimine giriyor; yıl sonuna doğru maaşın üçte biri vergiye gidiyor. Milyarlar kazananlara defalarca vergi affı çıkarken işçilere gelince vergi dilimleri güncellenmiyor. Türk-İş’in Ankara’daki mitingi kısa hazırlığa rağmen yüz binleri topladı; duyarlılık ortadaydı. Ama iktidar tutumunu değiştirmedi.
Çözüm; ortak mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Tek bir sendikanın ya da tek bir konfederasyonun altından kalkabileceği bir dönem değil.
Orta vadeli programda da emekçiyi koruyan somut bir şey yok. Asgari ücrete, memura, emekliye yapılan artışlar enflasyonun altında bırakıldı. TÜİK’in açıkladığı yüzde 33’lük enflasyon rakamının gerçekle ilgisi yok; talimatla açıklanan bu rakamlar üzerinden TİS masasına oturuluyor ve milyonların hakkı gasp ediliyor. Şimdi asgari ücrette de “Gerçekleşen enflasyona mı, hedef enflasyona mı bakacağız?” tartışması var. Bu, emekçilere açık bir meydan okumadır.
Çözüm; ortak mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Tek bir sendikanın ya da tek bir konfederasyonun altından kalkabileceği bir dönem değil. Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve diğer emek örgütleri, asgari müşterek talepler belirleyerek omuz omuza bir mücadele hattı kurmalı. Sadece durum tespiti yapmak, günübirlik basın açıklamaları ve lokal eylemler yetmez. İktidar, sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlediği ekonomik politikayı tavizsiz sürdürüyor. Bunu durdurmanın yolu güçlü, birleşik bir mücadeledir. Ortak hatla, güçlü bir direnişle bu gidişatı tersine çevirebiliriz.
Mücadelemiz devam edecek. Çokuluslu bir şirket, dünyanın birçok yerinde sendikalı olmasına rağmen Türkiye’deki işçi düşmanı yasalardan ve örgütlenme önündeki engellerden cesaret alıyor.
Bir sendika genel başkanı olarak birleşik mücadele ihtiyacına yaptığınız vurgunun oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Umuyoruz buna ilişkin somut adımlar da en kısa sürede atılabilir. Söyleşimizi sonlandırırken, sürdürdüğünüz DHL eCommerce mücadelesi adına kamuoyuna çağrınız nedir?
Mücadelemiz devam edecek. Çokuluslu bir şirket, dünyanın birçok yerinde sendikalı olmasına rağmen Türkiye’deki işçi düşmanı yasalardan ve örgütlenme önündeki engellerden cesaret alıyor. Dünya ölçeğinde benzeri olmayan baraj sistemi (yüzde 40+1) gibi engeller yetkiyi zorlaştırıyor; işten çıkarılanlar çoğunluk hesabına dahil edilmiyor; başvurduğunuz anda fiilen çalışanlar sayılıyor. Bu antidemokratik iklimden güç alarak pervasızca sendikal örgütlenmeyi engellemeye çalışıyorlar. Sendikamız, buna karşı ülkede mücadeleyi büyütecek; çok sayıda ülkedeki kardeş sendikalarla bağlantı içinde uluslararası kampanya yürütecek. Türkiye’deki tüm duyarlı emek örgütlerini ve kesimleri DHL eCommerce işçileriyle dayanışmaya çağırıyorum.
Biz de bu mücadelenizde hem sendikanızın hem de DHL eCommerce işçilerinin haklı taleplerinin yanındayız ve sonuna kadar mücadelenizle dayanışma içinde olacağız.
Yorumlar kapalıdır.