11. Yargı Paketi ve deprem suçları

6 Şubat depreminin üçüncü yıldönümüne yaklaşırken mecliste görüşülmeye başlanan 11. Yargı Paketi, deprem suçlularının infaz sürelerinin kısaltılmasını gündeme getirdi. Bu endişelere sebep olan şey yargı paketinde “Covid affı” olarak bilinen 27. maddenin deprem suçlarını da kapsaması ihtimaliydi. Bunun üzerine depremde yakınlarını kaybeden insanların kurduğu Adalet Peşinde Aileler Platformu, TBMM’ye yakın bir parkta nöbet eylemi başlatarak tepkilerini gösterdiler. İktidar ve muhalefet partilerinin grup başkanvekilleriyle de görüşen platform taleplerini dile getirdi.

Tepkiler rejim kanadına geri adım attırdı. AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler 27. maddenin deprem suçlarını kapsamayacağını, bunun için özel bir düzenleme yapılacağını ifade etti. Ancak şunu da akıldan çıkarmamak lazım: Depremde yakınlarını kaybedenlerin mücadelesi tek tek deprem suçlularının yargılanmasına indirgenemez. Etkin ve adil yargılama talebi elbette bu mücadelenin bir parçası. Fakat deprem gibi bir olguyu felakete çeviren şey tek tek kişilerin suçları değil Tek Adam rejiminin politik tercihlerinin bir sonucu. Hem deprem öncesi sağlıklı çevreler ve sağlam konutlar inşa etmek için ayrılmayan bütçeler, hem deprem sonrası seferber edilmeyen kaynaklar, hem de elini ovuşturarak bekleyen sermayeye kapıların sonuna kadar açılması bunu net bir biçimde gösteriyor. Deprem sonrası zeytinlik alanların acele kamulaştırmayla imara açılması, asbest tehlikesine karşı önlem alınmaması ve altyapı çalışmalarının yetersizliği insanı değil kârı önceleyen sistemin politik tercihlerini faş ediyor. Depremin üzerinden neredeyse 3 yıl geçecek olmasına rağmen insanlar hâlâ konteyner evlerde kalıyor.

Yargı Paketi ile ilgili sorunlar burada bitmiyor. Kadın Dayanışması’nın yazılarında sıkça dile getirdiği gibi, kadınların haklarına yönelik saldırıyı artıran ve özellikle lgbti+ların varlığını yok sayan ve hormona erişimini zorlaştıran düzenlemeler de sık sık gündeme geliyor. Benzer şekilde bu saldırılar da mücadelelerin sonucunda bu yargı paketinden çıkarılmış olsa da, bu tehdit iktidar tarafından sürekli canlı tutuluyor. Yargı paketiyle ilgili diğer bir tehdit unsuru da bazı suçları kapsam dışı bıraksa da binlerce şiddet failinin ve adi suç işleyenlerin erken tahliye edilecek olması. Bu bir yandan kadınlara büyük bir tehdit oluştururken, diğer yandan keyfi tutuklamaların nasıl bir yargı sopası olarak kullanıldığını gözler önüne seriyor.

Günün sonunda 11. Yargı Paketi ile birlikte açılan tartışmalar hem kadın ve lgbti+lara yönelik saldırılar hem de yaşamlarımıza yönelik saldırıların aynı yerden geldiğini gösteriyor. Yargı “paketi”nin bir araya getirdiği şeyin sadece yasa maddeleri olmadığı aynı zamanda rejimin farklı veçhelerini ve saldırılarını da bir araya getirdiğini görüyoruz. O yüzden rejimin bu saldırılarına karşı bizim de mücadele ve eylem birliklerine, yani farklı farklı ve yalıtık mücadeleleri aynı “paket”te bir araya getirmeye ihtiyacımız var. Bu pakete ne isim verirsek verelim işaret ettiği şey bütün bu sorunların müsebbibi olan rejimden ve kapitalizmden kopuş olmalı.

Yorumlar kapalıdır.