Emperyalist yeniden silahlanmaya bir kuruş bile yok! Kamu kaynakları ücretlere, emekli maaşlarına, istihdama ve sosyal harcamalara ayrılsın!

Avrupa Birliği, Rus tehdidi bahanesiyle yeniden silahlanıyor. Mart 2025’te Avrupa Birliği’nin ReArm (Yeniden Silahlanma) Planı’nı onaylamasıyla 27 üye ülke, savunma harcamalarını 800 milyar avro artırmayı kabul etti. Bunun 150 milyarı AB’nin ortak fonundan düşük faizli ancak geri ödemeli kredilerden, 650 milyarı ise her bir devletin artan harcamalarından karşılanacak. Plan, tüm AB ülkelerinin 2030 yılına kadar silah alımlarının en az yarısını AB içinde yapmasını öngörüyor (bugün silahların yüzde 80’i dış pazardan, yüzde 64’ü ise doğrudan ABD’den alınıyor). Ayrıca alımların en az yüzde 40’ının ortak şekilde yapılması (şu an yalnızca yüzde 18’i bu şekilde) ve iç pazarın Avrupa silah ticaretinden en az yüzde 35 pay alacak şekilde büyütülmesi hedefleniyor.

Bu harcamalar kamu borcunu artıracak olsa da, bütçe açığı hesaplamalarında dikkate alınmayacak. Bu durum, Yunanistan’a memorandumları veya İspanya devletine kemer sıkma tedbirlerini dayatarak işçi sınıfının yaşam koşullarını çökerten sözde “ekonomik ortodoksluğun” ikiyüzlülüğünü gözler önüne seriyor.

24 Haziran 2025’te NATO Trump’ın başkanlığında Lahey’de toplandı. NATO henüz üç yıl önce Macron tarafından “beyin ölümü gerçekleşmiş” olarak tanımlanmıştı. Putin, Ukrayna işgalini gerekçelendirmek için NATO tehdidini kullanmıştı. Bugün NATO’ya İsveç ve Finlandiya da katılmış durumda ve NATO’nun askeri bütçesi büyüyor. 2022 Madrid Zirvesi’nde belirlenen 2029’a kadar GSYİH’nin yüzde 2’sini savunma harcamasına ayırma hedefi, Lahey’de Trump’ın talebiyle 2035’te GSYİH’nin yüzde 5’i olacak şekilde belirlendi. Bunun yüzde 3,5’i askeri savunmaya, yüzde 1,5’i ise askeri güvenliğe ayrılacak. Putin’in NATO’ya ve NATO’nun Putin’e tehditleri iki tarafın savaş makinesini yağlarken halklara refah kesintileri dayatılıyor.

Fakat artan askeri harcamaların Ukrayna’ya destekle hiçbir ilgisi yok. Zira AB’nin Ukrayna’ya yaptığı yardım, son üç yılda savunma bütçesindeki yüzde 30’luk artışın yarısına bile ulaşmıyor. Avrupa ve ABD emperyalizmleri, Putin’in zayıflamış ama yenilmemiş bir konumda müzakereye zorlanması için Ukrayna’ya giden silah akışını kontrol altında tuttu. Bizler, Rus emperyalist işgaline karşı Ukrayna halkının direnişinin yanındayız ve onların silahlanma hakkını savunuyoruz. Fakat bunu NATO’ya ve emperyalizme karşı çıkarak, Zelenski’nin neoliberal hükümetinden bağımsız bir konumda yapıyoruz.

Devasa kamu kaynağının silah endüstrisine akışı

İç üretimin AB’nin tedarik zincirinde büyük paya sahip olmaması, Avrupa silah endüstrisinin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, dünya silah ihracatının yaklaşık üçte biri Avrupa ülkeleri tarafından yapılıyor ve ilk 10 büyük silah ihracatçısı arasında beş AB ülkesi var. Dünyanın en büyük 100 silah üreticisi arasında AB’den 27 şirket bulunuyor. ABD’nin ise bu listede 41 şirketi var. Avrupa’nın başlıca firmaları Fransız-Alman Airbus, İtalyan Leonardo, Fransız Thales ve Alman Rheinmetall. AB dışında ise Birleşik Krallık’ın BAE Systems’ı ve İsveç’in Saab’ı yer alıyor. Savaş rüzgârları ve devasa yeniden silahlanma planları eşliğinde bu şirketlerin hisseleri hızla yükseliyor. Hükümetlerin hepsi bu artışları güvenlik ihtiyacının yanı sıra ekonomiyi canlandırarak istihdamı koruma iddiasıyla meşrulaştırıyor. Ancak gerçekte silah ekonomisi asalak ve enflasyonisttir.

2009’da AB ve hükümetler milyarlarca avroyla bankaları kurtarmıştı; şimdi ise metalurji ve silah endüstrisi kurtarılıyor. Faturası ise işçi sınıfına ve yoksul kesimlere kesiliyor. Militarizasyon, kapitalizmin derin krizine verilen bir yanıttır. Otomobil üretimi için kullanılan tesisler, tıpkı 1930’ların Büyük Buhran’ında olduğu gibi, savaş endüstrisine uyarlanmak üzere hazırlanıyor. Sanayide kriz yaşayan Almanya’nın resesyona girmesi, Fransa’nın ağır bütçe sorunlarıyla boğuşmasıyla birlikte Avrupa’nın büyük güçleri emperyalist rekabette geriliyor. Bu arka planda, Almanya’daki ve yalnızca birkaç ayda birkaç hükümetin düştüğü Fransa’daki siyasi istikrarsızlık, AB’nin iki temel direğinin içinde bulunduğu, burjuvazinin derin bölünme yaşadığı durumun bir sonucu. Büyüyen bir burjuvazi kesimi, kitlelere sert planlar dayatmak ve baskıyı artırmak için aşırı sağın yükselmesini teşvik ediyor.

Avrupa Birliği göründüğü kadar güçlü değil

Trump, bu dev pastadan pay istediği için AB ürünlerine yüzde 30 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti. Avrupa Komisyonu hızla geri adım attı. 21 Ağustos’ta Trump ve Von der Leyen, AB’nin enerji açısından, askeri ve ticari olarak ABD’ye bağımlılığını pekiştiren bir anlaşma imzaladı: 2028’e kadar 750 milyar dolarlık ABD fosil enerjisi (LNG, petrol, nükleer enerji); AB şirketleri tarafından ABD’de stratejik sektörlere 600 milyar dolarlık yatırım. Trump vergileri yüzde 15’e düşürmekle yetinirken, ABD şirketleri AB’de 0 vergi ödeyecek. Ayrıca Trump, ABD’ye bağımlılığı azaltmayı hedefleyen ilk yeniden silahlanma planının, yaklaşık 500 milyar dolarlık bir askeri satın alma taahhüdüyle düzeltilmesini zorluyor.

Trump’ın AB’ye dayattığı bu anlaşma, Avrupa emperyalizmlerinin ABD’ye tabi olduğunu ve dünya emperyalist düzeninde ağırlık kaybettiğini gözler önüne seriyor. Avrupa emperyalistlerinin pazar payı düşüyor. Son 5 yılda AB yüzde 5,5 büyürken ABD yüzde 14,8, Çin ise yüzde 33,1 büyüdü.

Avrupa’da savunma harcamasında 7. sırada Fransa, 10. sırada İtalya, 15. sırada Almanya ve 17. sırada İspanya var. 27 ülke birlikte değerlendirildiğinde AB, dünyanın ikinci büyük askeri gücü haline geliyor. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne göre AB, 1,97 milyon askerle Çin’den sonra dünyanın ikinci büyük kara gücü. Profesyonelleşmede birinci; tank, zırhlı araç, denizaltı ve fırkateynde en büyük güç ve havada dünyanın ikinci büyük gücü. Silah eksiği değil fazlası var. Ancak bu toplam gerçek bir bütün oluşturmuyor, çünkü tek bir Avrupa emperyalizmi (ya da Avrupa burjuvazisi) yok; birbirleriyle rekabet eden birçok ayrı emperyalizm var. Şirketler birbirleriyle rekabet ediyor, bu da aynı şeylerin tekrar üretilmesine ve silahların uyumsuz olmasına yol açıyor. Her burjuvazinin çıkarı, ABD veya Çin gibi büyük emperyalist güçlerle rekabet edecek ortak bir askeri endüstri oluşturmanın önüne geçiyor.

Avrupa işçi sınıfına ve ezilen halklara ödetilmek istenen bir fatura

AB ve hükümetler, yeniden silahlanma söyleminin kabul edilebilmesi için korku siyaseti yürütüyor: Rusya’nın saldırıları ve hatta üçüncü dünya savaşı uyarıları ya da siber saldırılar ve en az üç gün hayatta kalma kitleri için para bulundurma ihtiyacı… Bu korku siyaseti hem militarizasyonu hem de Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık’ta görüldüğü gibi Filistin halkıyla dayanışmayı kriminalize edip özgürlüklerin bastırılması için içerideki baskıyı artırma amacına hizmet ediyor.

Bu devasa silahlanma harcamaları kamu borcu ve faiz ödemelerini artırıyor. 2025’in ilk çeyreğinde 27 AB devletinin borcu 14,82 trilyon avroya ulaştı; bu, önceki yıla göre yüzde 4,5 artış demek. Aynı dönemde GSYİH sadece yüzde 1,5 arttı. Faiz ödemeleri ise yüzde 11,5 artarak 2025’in ilk yarısında 177 milyar avroya yaklaştı. Borç ödemesi kutsal sayıldı ve İspanya örneğinde olduğu gibi ülkeleri borç ödemesini anayasal reformlarda öncelik haline getirmeye zorladı.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, savunma harcaması artışının fedakârlıklar gerektireceğini söyledi. Birleşik Krallık bu reçeteyi ilk uygulayan oldu: Başbakan Keir Starmer, 2025 bütçesinde engellilere yardım, sağlık ve bakıma muhtaç ailelere desteklerde 5,7 milyar kesinti yapılmasını ve 10 bin kamu çalışanının işten çıkarılmasını önerdi. Fransa’da artan savunma bütçesine karşılık sosyal kesinti planları sunan hükümetler birbiri ardına düşüyor ve halk tarafından reddediliyor. Almanya’da Ekonomi Bakanı emeklilik yaşının 70’e çıkarılmasını önerdi. İspanya devleti ise sözde ilerici politikalarıyla yeniden silahlanmayı gizlemeye çalışıyor ancak silahlara giden paranın kamu hizmetlerinden alındığı apaçık ortada.

Eurostat raporuna göre 2024’te AB nüfusunun yüzde 21’i, yani 93,3 milyon kişi yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. Savunmaya harcanan her kuruş; kamu eğitimi, sağlık, insanca barınma, emekli maaşları, yoksullukla mücadele ve güvenceli kamu istihdamı için bir kuruş eksik anlamına gelmekte.

Emperyalist yeniden silahlanma dünya halkları için bir tehdittir

İsrail’in Filistin halkına uygulanan soykırımda kullanılan silahlar için yaptığı ithalatın yüzde 30’unu Almanya karşılıyor. Diğer Avrupa güçleri de daha düşük oranda da olsa bunu yapıyor. AB ülkeleri ayrıca Avrupa güvenliği bahanesiyle Türkiye’deki otoriter Erdoğan hükümetiyle ilişkilerini derinleştiriyor. NATO üyesi Türk ordusunun Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için kullanılmasına dair tartışmalar yürütülüyor. Türkiye hükümetiyle milyarlarca dolarlık yeni silah anlaşmaları imzalanıyor. Silah satışı aynı zamanda, kaynaklarının Avrupalı şirketler tarafından sömürülmesine izin veren diktatörlüklere de destek anlamına geliyor. İspanya devleti, Yemen’deki canice askeri saldırıları sırasında Suudi Arabistan’a silah satmıştı. Silahlar halkların yoksullaştırılmasının ve ezilmesinin hizmetinde kullanılıyor. Bizler, halkların emperyalizme ve baskıcı hükümetlere karşı direnişini savunuyoruz.

Yeniden silahlanma politikaları AB sınırlarının militarizasyonunu da artırmakta. Aynı madalyonun öteki yüzü de bu: Bir yandan çokuluslu şirketler tarafından halkların sömürüsüne izin veren diktatörlüklere destek veriliyor ve borç yoluyla halka dramatik planlar dayatılıyor. Diğer yandan ise bu sefaletten kaçmak zorunda kalanlar da göçmenlik yasalarıyla baskıyla karşı karşıya kalıp kriminalize ediliyor. Böylece AB’ye gelen göçmenlerin siyasi ve emek haklarından yoksun bırakılarak işgücü piyasasında acımasızca sömürülmelerine olanak tanınıyor.

Bir yıl önce onaylanan yeni Göç ve İltica Paktı giriş koşullarını ağırlaştırmakta, sınır dışı edilmeyi kolaylaştırmakta ve milyarlarca avroyu Türkiye, Libya, Fas, Mısır ve Moritanya gibi baskıcı rejimlere akıtarak sınırlara örülen duvarları güçlendirmekte. Kale Avrupası’nın inşası, son 10 yılda Akdeniz’de 30 binden fazla göçmenin ölmesine veya kaybolmasına yol açtı. AB’nin 2024 Frontex (Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı) bütçesi 922 milyon avroya ulaştı; bu, iki yılda yüzde 22 artış demek. 22’den fazla ülke ile göç kontrolü ve gözaltı programları mevcut. Türkiye, göçü bastırması için son yıllarda AB’den neredeyse 10 milyar avro aldı. Avrupa Komisyonu, 2028-2034 döneminde göç, sınır yönetimi ve iç güvenlik fonlarını üç kat artırarak 81 milyar avroya çıkaracağını açıkladı. Bu ırkçı ve yabancı düşmanı politika, aşırı sağın söylemlerine zemin hazırlıyor.

Emperyalist yeniden silahlanma planını yenmek için seferber olalım

Emperyalist yeniden silahlanmaya karşı mücadele; işçi sınıfını, onun siyasi ve sendikal örgütlerini, gençliği ve halk kesimlerini ayağa kaldırmalıdır. Yeniden silahlanma politikası teşhir edilmeli, devlet bütçelerindeki uygulamalarına karşı toplumsal ihtiyaçlar öne çıkarılmalıdır. Şu talepler etrafında en geniş seferberlik örülmelidir:

Emperyalist yeniden silahlanmaya bir kuruş bile yok! Kamu kaynakları ücretlere, emekli maaşlarına, istihdama ve kamu hizmetlerine harcansın!

Kale Avrupası’na hayır; Göç ve İltica Paktı’na ve göçmenlik yasalarına hayır!

AB ve Avrupa hükümetlerinin Filistin’de Siyonist soykırımla suç ortaklığına son! İsrail’e derhal silah ambargosu uygulansın ve İsrail’le tüm ilişkiler kesilsin!

AB’ye ve Avrupa emperyalizmlerine hayır! Emperyalist baskıya karşı mücadele eden halklarla dayanışma! Filistin ve Ukrayna direnişlerine destek!

Büyük sermayenin hizmetindeki emperyalist Avrupa Birliği’ne hayır! İşçilerin ve halkların birleşik Avrupa’sı için, Sosyalist Birleşik Avrupa Devletleri için!

19 Kasım 2025

İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) Avrupa seksiyonları

İşçi Demokrasisi Partisi (İDP), Türkiye

Almanya’daki İUB-DE militanları

Birleşik İşçiler (TU), Portekiz

Devrimci Marksist Birlik Hareketi (MLMR), İtalya

Enternasyonalist Mücadele (LI), İspanya devleti

Yorumlar kapalıdır.