Başkanlık teşvikleri

16 Nisan’a sayılı günler kala, anket sonuçlarında “Hayır”ın yüksek olması Erdoğan iktidarını elindeki kozların hepsini oynamaya itti. 15 yılda yapmadıkları teşvikleri iki ay gibi bir süre içine sığdırmaya çalışıyorlar. İlk önce mobilya, beyaz eşya gibi ürünlerden haksızca toplanan özel tüketim vergisi sıfırlandı, sonra lüks tüketim olan tekne, yat vb. alımlardan vergi kaldırıldı ama yine de “Hayır”ın yükselişi durdurulamadı. Bu sefer pabuç pahalıydı! Uzun süredir kullanılan ayrımcı dil, bir süredir devam eden OHAL, piyasaları kırdı geçirdi; dışarıdan gelen sıcak paranın da ayağı kesildi.

Suriye’deki savaş Türkiye’de olmayan parayı da tüketti. Patronların kârları düştü, bunun sonucunda patronlar her zamanki gibi biz işçi sınıfını daha fazla ezerek düze çıkmak istedi. Lakin kârları bir türlü istedikleri boyuta gelmedi. İhracat azaldı, dolarla aldığı tedariklerin fiyatları arttı ve en önemlisi halkın alım gücü düştü.

Erdoğan hükümeti için çok önemli olan “başkanlık” bu şartlarda çok zor gözüküyor. Bu yüzden ilk önce patronları rahatlatmak gerek dediler ve şirketlerin vergi borcu yapılandırmalarını Haziran ayına ertelediler. Ardından işçilerin SGK ödemelerinin yüzde 90’ını Kasım ayına ertelediler. Tüm bu teşviklere rağmen anketlerde Hayır önde gidiyordu; daha çok teşvik lazımdı. Esnafa ve KOBİ’ye 15.000 TL karşılıksız para verildi. Bir süre sonra bu rakam 50.000 TL’ye çıkarıldı ve alacak şirket sayısı arttırıldı. Bununla birlikte 100.000 TL faizsiz kredi verildi, düzenli vergi ödeyenlere yüzde 5 indirim getirildi.

Gençleri genel sağlık sigortası bataklığına saplayıp borçlandırdıkları rakamlar, nimet gibi gösterilip silindi. İşçi sınıfının en önemli sorununun işsizlik olduğu hatırlandı ve bunun için patronların tehdit edilmesi suretiyle işçi alacaklarına dair söz alınmasına rağmen işsizlik azalmadı. Erdoğan hükümeti daha da sertleşti; SGK kurumundan son bir ayda işçi almayan şirketlerin raporlarını istedi. Patronlar direndi; eski işçilerini ya istifa ettirip yeniden alıyordu ya da kovup yeni işçi alıyordu. Patronlar o ne derse desin, yapmış gibi görünüp aynı sisteme devam ederken bu sırada işsizlik yüzde 12’lere gelmişti. Sonunda devlet, işe alınan işsizlerin bütün SSK ve gelir stopajlarını ödeme garantisi verdi. Ve ayrıca her işçi için işverene ekstra günde 33 TL para vermeyi taahhüt etti. Zaten halihazırda her asgari ücretli için 100 TL indirim yapılıyordu. Bu durumda patron, üç aydır işsiz olan birini işe aldığında maaşı dışında hiçbir ödeme yapmayacağı gibi üstüne de yaklaşık 1000 TL para alacak. Bir de bunun yanına SGK vergisini düzenli ödeme yapanlara, yüzde 15 oranında vergi indirimi yapılıyor. Patronlar çoğunlukla bu teşviklere karşın, işçi alıp maaş ödememek için işsizlere “seni maaşsız sigortalı yapayım” diyor. Böylece bir kişiden aylık en az 1100 TL kâr elde ediyorlar. Yani kağıt üstünde işsizlik belki azalır ama reelde çok da düşmeyeceği aşikar.

Tüm bunlara bakınca referandumda sonucun “Evet” çıkması için verilen teşviklerin maliyeti ve seçim kampanyasında harcanan paraların, milyarca TL’yi bulduğunu görmemek körlük olur. Pekiyi bu paralar nasıl geri dönecek? Merkez Bankası verilerine göre Ocak sonu itibariyle özel sektör borcu 217,9 milyar doları bulduğuna göre bildiğimiz devletin bu paraları bulma yöntemi nedir?

Çalışma Bakanı ipuçlarını verdi bile; bu parayı çıkarmak için biz işçilerin yıllarca mücadele sonucunda kazandığımız kıdem tazminatlarına göz dikilmiş! Buradan gelecek paralarla bu maliyeti karşılamak istiyorlar. Tabii bu da yeterli olmayacaktır. Muhtemelen hayatın her alanında yeni zam dalgaları hayatımıza sokulmak istenecek, asgari ücreti baskı ile istedikleri miktarda tutabilecekler vs…

Referandumun işçi sınıfı için bir önemi de “Evet” çıkması halinde, sınırlı da olsa devam eden mücadele haklarımız başkanlık kararnameleriyle, baskı ve zorlamayla elimizden alınacak. “Hayır”la beraber işçilerin üzerinden baskı ve zorlama kalkmayacak ama belki bir şeylerin bitmesi için HAYIR’lı bir olay olması gerekiyordur.

Yorumlar kapalıdır.