Karanlığın perdesini yırtalım!

Kadın ve erkek emekçiler, kardeşler;

Büyük bir alt üst oluş çağının eşiğindeyiz. Hükümetler devriliyor, bankalar ve şirketler iflas bayrağını çekiyor. Dünya çapındaki ekonomik kriz, emekçiler ve kazanılmış hakları üzerinde muazzam bir yıkıma yol açıyor. Önce Avrupalı emekçiler bu yağmaya karşı seferber oldular. Şimdiyse Ortadoğu ülkelerinde başlayan kitle ayaklanmaları tüm Arap dünyasında devrimci bir durumun ortaya çıkmasına yol açmış durumda. Devrimci seferberlikler farklı ülkelerde, farklı dinamiklerden geçerek tüm dünyayı sarmalıyor.

Yaşamakta olduğumuz büyük ekonomik krizin Türkiye’yi “teğet geçmekte” olduğu söylemi, yerini artık hükümetin “ya kısmet” kaderciliğine terk etmiş durumda. Türkiye, hükümetin tüm tumturaklı söylevlerinin aksine gelir adaletsizliğine ve geleceksizliğe mahkûm edilmiş bir yağma ülkesi. 8 yıl içinde dış borcu iki kat artmış, gerçek işsizlik oranı yüzde 20 dolayında seyreden, hasbel kader iş sahibi olabilenlerin yüzde 65’inin ise örgütsüz ve güvencesiz koşullarda, kuşa çevrilmiş maaşlara talim ettiği bir ülke burası.

Patronlar ise iyice budanmış durumdaki sosyal ve ekonomik haklarımıza nihayi derbeyi indirme arayışında. Özelleştirme ve piyasalaştırmayla yol alan neoliberal saldırılar sonucunda eğitimden sağlığa her şey artık paralı, sosyal güvenlik sistemi ve emeklilik fiilen tasfiye edilmiş durumda. Patronlar böylece neredeyse nefes alışımızdan kâr elde etmeye çalışırken, açlık ve yoksulluk tüm dünya toplumlarında tarihin en yüksek seviyesinde.

Kardeşler, kapitalistler krize yol açıyor, bedelini ise biz ödüyoruz

12 Eylül Anayasası’na dayalı asker-polis rejimi, AKP hükümetinin çeşitli makyajlamalarına rağmen baskıcı karakterini koruyor. İşçi sınıfının, Kürt halkının, gençliğin, kadın ve eşçinsel hareketinin örgütlülüğü ve her türlü demokratik hak ve özgürlük talepleri önünde fiilen yasal bir engel olmaya devam ediyor.

Bugün dünyanın dört bir köşesinde sokağa dökülen insanların tepkileri ve talepleri ortaklaşmakta: Onurlu bir iş ve onurlu bir yaşam!

Bu ortak zemin, zorba rejimlere başkaldıran Arap kitlelerinin de, kriz karşısında silkinen Avrupa işçi sınıfının da, bugün AKP eliyle uygulanan işçi düşmanı ve baskıcı politikalara direnmeye çalışan Türk ve Kürt emekçilerinin de mücadelesinin temelini oluşturuyor.

Kardeşler;

Birleşmek ve mücadele etmekten başka yol yok! Tüm toplumu kucaklayarak, ülkenin kangrenleşmiş sorunlarının üstesinden gelebilecek yegâne güç olarak tarih bizi göreve çağırıyor.

İşyerlerimizde, sendikalarımızda, okullar ve mahallelerimizde, işçi ve işsiz, kadın ve erkek emekçileri birleştirerek, burjuvaziden bağımsız bir işçi sınıfı perspektifiyle, yerel ve uluslararası mücadele platformları oluşturmak ve var olan tüm mücadeleleri ortaklaştırmak hedefi ilk adım olmalı. İşçi sınıfı, sermayenin ikiyüzlü refah vaadlerine, sahte istihdam hayallerine kanamaz. Elimizdeki iş, avucumuzda kalan son ekmek kırıntısı pazarlık konusu olan! Zira artık burjuvaziye verilecek taviz, geriye atılacak adım kalmamış durumda.

Bu nedenle, işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs’ta yalnızca meydanları değil, işçi sınıfının birliği önündeki engelleri de aşmak için: Birleşik ve kitlesel 1 Mayıs diyoruz.

Dış borç ödemelerine son verilsin!
Bankalar millileştirilmeli, Borsa yasaklanmalı!

Emperyalizmle yapılmış tüm anlaşmaların iptal edilmeli, NATO ve BM’den çıkılmalı!

Baskı rejimine son!
Demokratik hak ve özgürlükler önündeki engeller kaldırılmalı!

Ezilen Kürt halkına yönelik inkâr ve imha politikalarına son verilsin!
Kürt ulusuna kendi kaderini belirleme hakkı!

Herkes için iş ve iş güvencesi!
İşten atılmalar yasaklansın!

Kadın cinayetlerine, cinsel şiddete son!
Toplu yemekhaneler, çamaşırhaneler, her işyerine kreş ve eşdeğer işe eşit ücret!

Yorumlar kapalıdır.