1 Mayıs 2012: Güvenceli iş, onurlu bir yaşam istiyoruz!

Dünya çapında patlak veren küresel mali kriz, patronlar sınıfı tarafından hazırlanan reçetelerle atlatılmaya çalışılıyor. Bu reçeteler, onların hizmetindeki işçi düşmanı hükümetler tarafından, çalışma koşullarının kötüleştirilmesi, elimizde son kalan sosyal hakların tasfiyesi ve onurlu bir yaşam sürmenin imkânsız hale getirilmesi üzerinden hayata geçirilirken, kriz patronlar için fırsata dönüştürülüyor. Bunun yanında dış borç ödemeleri emekçilerden alınan ağır vergi yükleri ile sürdürülüyor. Ekonomik krizin faturasını yoksulların hanesine yazanlar, baskı politikalarının güçlendirildiği bir eylem programını devreye sokmaktan da geri durmuyor. Yaşanan krizin ekonomik değil de, politik bir kriz olduğu açıktır.

“Güvenceli iş” tarihe karışıyor

Türkiye’de ise, 1980’den bu yana uygulanan özelleştirme ve örgütsüzleştirmeye dayalı yoksullaştırıcı politik program tamamlanmak üzere. Yeni çalışma düzeni olarak adlandırdığımız, güvencesiz, sigortasız, esnek, düşük ücretli çalıştırmanın önündeki son yasal engeller kaldırılarak insanlık dışı çalışma koşullarının hayata geçirildiği günler kapıda.

En son hükümetin, patron örgütlerinin raporlarına dayanarak hazırladığı Ulusal İstihdam Strateji belgesinin uygulanması halinde, kıdem tazminatımız bir fona dönüştürülerek budanacak, geçici iş sözleşmesinin yaygınlaşması için yasal düzenlemeler yapılacak, taşeron çalışmanın önündeki tüm engeller kalkacak, özel istihdam büroları kurularak kiralık işçilik yaygınlaşacak, esnek zamanlı çalışma, evden ve uzaktan çalışma gibi yeni çalışma biçimleri de yasal hale gelecek. Böylece düzenli-güvenceli çalışma giderek istisnai bir çalışma biçimi haline gelirken, “güvenceli iş” tarihe karışacak. Asgari ücrette yaş ayrımı yeniden düzenlenerek 18 yaş altı genç işçilere daha düşük asgari ücret ödenecek. Benzer şekilde, bölgesel asgari ücret uygulamasının başlamasıyla, özellikle kırsalda çalışan emekçilerin daha da ucuza çalışmasının önü açılacak.

‘Ucuz’ ya da Ulusal İstihdam Belgesi, esnek, güvencesiz ve sigortasız çalışmanın kural haline getirilmesinin belgesidir! Bu çalışma koşullarına ek olarak hükümet bir yandan Toplu İş İlişkileri Yasası’nı geçirerek sendikaları daha da işlevsiz hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bir araya dahi gelemeden haklarımızı nasıl savunabiliriz? Bu koşullarda onurlu bir yaşam sürdürmek gerçekten mümkün müdür?

Bu yüzden, “Herkes için iş ve iş güvencesi” başta olmak üzere, “İşten çıkarmaların yasaklanması”, “ücretler düşürülmeksizin iş saatlerinin kısaltılarak paylaştırılması” gibi talepler etrafında mücadeleyi örmek bugün için acil bir gerekliliktir.
Ucuz istihdam stratejisi kadınları hedef alıyor

İşçi sınıfına dönük bu saldırıların neticesinde en fazla da kadınlar etkilenecektir. Kadınları baskı altına alan, kadının ev içi ve ücretli emeğini değersiz ve görünmez kılan, krizlerde en fazla kadınları hedef alan erkek egemen kapitalist sistem, yaşadığımız tüm sorunlar karşısında bizi yalnızlaştırmaktadır. Bir yandan da her gün en az beş kadının öldürüldüğü, şiddet gördüğü; farklı cinsiyet kimlik ve yönelimin yok sayıldığı, hedef gösterildiği bu sistemde 1 Mayıs, dayanışmanın, emeğimize, kimliğimize ve bedenimize sahip çıkmanın günü olmalıdır.

Asker-polis rejimine “ileri demokrasi” makyajı tutmuyor!

12 Eylül Anayasası’na dayalı asker-polis rejimi, AKP hükümetinin çeşitli makyajlamalarına rağmen baskıcı karakterini koruyor. AKP, kendisi gibi düşünmeyen, politikalarına uygun hareket etmeyen, muhalif olan herkesi, üniversite öğretim görevlilerini, gazetecileri, siyasi parti temsilcilerini, demokratik kitle örgütü temsilcilerini, avukatlar, öğrencileri. hedef alıyor, düşman görüyor. Bu tespitin doğruluğunu görmek için sadece bir günlük gözaltı bilançosuna bakmak bile yeterli.

Kürt Halkı’na yönelik baskı ve şiddet devam ediyor

Kürt halkının, çoluk çocuk, kaçakçı, gerilla demeden öldürüldüğü; öldürülmeyenlerin cezaevlerine doldurulduğu; kendi evlatlarının savaşa sağlam gönderilip, şehit cenazesi olarak geri döndüğü savaşın durması ancak ulusların siyasal eşitliğinin tanınması, inkar ve imha politikalarına son verilmesi ve Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkının tanınması ile mümkün olabilir. 1 Mayıs, Kürt halkıyla dayanışmanın, bugün AKP eliyle uygulanan işçi düşmanı ve baskıcı politikalara direnmeye çalışan Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşleşmesinin günü olmalıdır.

Halklar mücadele ediyor, emperyalist saldırganlık sürüyor

Yaşanan baskı ve sömürü politikalarına karşı Kuzey Afrika’dan Arap Yarımadası’na diktatörleri deviren halklar, Avrupa’da krizin faturasını kabul etmeyen kitleler sömürücü ve baskıcı rejimlerle hesaplaşıyor. Mısır’da, Tunus’ta, Suriye’de, Yunanistan’da, İspanya’da ve daha birçok ülkede mücadele eden sınıf kardeşlerimiz, ortak sorunlara sahip tüm dünya işçilerini mücadeleye çağırıyor. Bugün en yakıcı sorun ise, Suriye’de ağır bir devlet terörü altında mücadele eden kitlelerin, rejimin baskı ve katliam politikalarına maruz kalmasıdır. İşçi sınıfının politik arenaya henüz çıkmamış olmasının ve devrimci bir politik önderlik eksikliğinin sonucu, muhalefet arasında emperyalist bir müdahaleden medet umanların etkisi de giderek artmaktadır. Emperyalist saldırganlığın yakın geçmişte Irak ve Afganistan’da yarattığı tahribat ortadayken, Suriye’ye yönelik olası bir müdahale devrimi kitlelerin elinden çalmakla kalmayıp, süreci bir felakete dönüştürmeye yetecektir. Bu bağlamda, uluslararası ölçekte, işçi örgütleri ve devrimci gruplar tarafından Suriye Devrimi’yle sınıf dayanışmasının örülmesi acil bir gerekliliktir.

Benzer şekilde, Tunus ve Mısır’da başa gelen, emperyalizmle işbirliği halindeki karşı-devrimci hükümetler, eski rejimin tasfiyesi ve devrimlerin ilerletilebilmesi önündeki en büyük engellerdir. Bu yüzden, seferberliklerin sürekli hale gelerek rejimlerin yıkılabilmesi için mücadele eden sınıf kardeşlerimizle dayanışmak, kritik bir görevdir.

Emperyalist işbirliğine son!

Bugün Türkiye ise, Arap devrimlerine karşı emperyalizmle ortak tavırlar alarak, bölgedeki karşı devrimci temel unsurlardan biri olarak rol oynuyor. Suriye’de insan hakları ve demokrasiden yana olduğu, zulme sessiz kalamayacağı söylemini sahiplenen AKP Hükümeti, Kürt halkına yönelik baskı ve şiddet politikalarının aralıksız bir biçimde uygulayıcısı olmaya devam ederken, demokrasi dersi vermeye çalışıyor. Suriye Devrimi’nin ezilmesi için İstanbul’da toplanan Suriye’nin “sahte dostları” ittifakının içinde olması AKP iktidarının ikiyüzlü politikalarının bir tezahürüdür. Bu yüzden, emperyalizmle yapılmış tüm anlaşmaların iptal edilmesi, NATO’dan, BM’den çıkılması gibi taleplerle alanlara çıkmak gerekiyor.

Doğanın tahribine hayır!

Kapitalizm hükümetin düzenlemeleri ile bir yandan su gibi doğal kaynakları ticarileştirerek daha çabuk tükenip daha hızlı kirlenmesine yol açarken, öte yandan da sermayenin daha çok kazanç uğruna, küçük-büyük her akarsu üzerine HES kurarak, çevresindeki doğayı ve kültürü tahrip etmesi, yaşam alanlarını hiçe saymasına vesile oluyor. Buna karşın bizler, tüm doğal kaynakların kamu mülküne geçirilerek korunmasını ve de tüm kirletici sanayilerin doğanın ve insanın lehine kamulaştırılmasını savunuyoruz.

Hiçbir hakkın mücadele etmeden verilmediği bir dünyada yaşıyoruz. Emeğin aşağılanmasında, değersiz ilan edilmesinde ve en hoyrat biçimlerde sömürülmesinde her gün kendisini aşan bu sistemde, korku gibi cesaret de bulaşıcıdır!

Ağırlaşan yaşam koşullarına karşı, 1 Mayıs’ta, alanlarda, iş yerlerimizde, bulunduğumuz her yerde “güvenceli iş, onurlu bir yaşam” talebimizin mücadelesini sınıf kardeşlerimizle birlikte vermeye cesaret edersek, kazanabiliriz.

Yorumlar kapalıdır.