“Şiddet Yasası” Yürürlüğe Girdi!

31 Ocak tarihinde bakanlar kurulunda imzaya açılan “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Yasa Tasarısı” yahut son ismiyle “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı” 20 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayıyla yürürlüğe (resmen) girdi. Hükümetin ikiyüzlü tavırlarına süreç zarfında hep beraber tanık olmuştuk. 8 Mart tarihinde yürürlüğe girmesi planlanan ve adeta medyada ve sürecin aktörleri tarafından da kadınlara devlet tarafından verilecek bir “armağan” olarak sunulan bu yasa tasarısı, özünde kadınlar için bir “armağan” değil, kadınları aile kurumuna ve şiddeti uygulayan erkeğin beyanına ve boyunduruğuna bağlı kılmanın meşru zeminini hazırlıyordu.

Yasa tasarısında ne vardı?

Yasa tasarısında şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacını taşıyan 11 madde önerisi bulunuyordu. Bunların arasında: koruyucu tedbir kararı, şiddet önleme ve izleme merkezleri, ilköğretim ve ortaöğretimde düzenlenecek toplumsal cinsiyet eğitimleri, herkesin şiddet anını ihbar etme hakkı gibi maddeler bulunuyordu. Bu maddeler her ne kadar dışarıdan bakıldığında pozitif bir görünüme sahip olsa dahi, yasa tasarısı ilan edildikten kısa süre sonra bakanlık tarafından müdaheleler başladı ve şüreç adeta temel haklar üzerine yapılan bir pazarlık süreci haline geldi. Bunu engellemek adına çeşitli kadın örgütleri sürece müdahale olmuş, şiddet gören kadının korunmasının hukuki temelini oluşturacak taleplerde bulunmuşlardı. Fakat yapılan müdahaleler ve talepler mütemadiyen yok sayıldı ve üstüne üstlük süreç, kadınların var olan haklarının da gasp edecek bir hal aldı.

Yasanın son hali

Önce yasanın koruma kapsamından “yakın ilişki içinde yaşayan kadınlar” çıkarıldı, sonrasında erkeğin şiddeti bir daha uygulamayacağına yönelik beyanıyla ceza indirimine gidildi, son olarak ise önleyici tedbir kararları veren kurumlar mahkemeler yerine kaymakamlıklar ile yer değiştirildi. Bugün yasanın son halinde ise tanımlayıcı 11 madden “ev içi şiddet”, “kadına yönelik şiddet” ve “toplumsal cinsiyet” tanımları tamamen çıkarıldı. Ayrıca süresiz tedbir kararı kaldırılarak yerine 6 aylık bir limit getirildi; böylece şiddet gören kadının korunmasına da bir kısıtlama getiriliyor ve sürecin 6 ayda bir yeniden başlatılması gibi bürokratik zorlukları da beraberinde getiriyor.

Öte yandan, herkesin ihbar imkanı da kaldırılarak, kadının bizzat kendinin gerekli merciye başvurulması zorunlu kılındı. Şiddeti ispatlamak için herhangi bir yazılı belgenin aranmayacağı tasarıda yer alıyordu, şimdi ise hakime gerektiğinde delil arayabilme yetkisi getirildi. Bütün bu uygulamalar gördüğümüz üzere, kadınların korunmasının önünü açmak bir yana, kadının önüne bir dizi bürokratik engel getirerek şiddet uygulayan erkeği bizzat devlet altında koruma altına alıyor. Yürürlüğe geçen bu yasanın, kadınlara hizmet etmediği aşikar; buna karşın kadınların kocalarına, şiddet gören çocukları da ailelerine teslim eden erkek egemen zihniyet güçlendiriliyor. Kadına yönelik şiddet politik anlamından arındırılarak, sorun yalnızca karı-koca arası bir sorun olmaya indirgeniyor, tedbir kararının kaymakamlıkların elinde olması ile şiddet gören kadınlar bir kez daha devletin yerel aktörleri yardımıyla da kocalarına teslim ediliyor, şiddet caydırıcı hale getirileceğine teşvik ediliyor. Şimdi yürürlükte olan bu yasa AKP hükümetinin demokrasi maskesi altında gerçekleştirdiği hak gasplarının kadınlar üzerinde yapılan bir ayağını temsil ediyor. 4320 nolu yasa, 1998 yılından beri yürürlükteydi ve şimdiki hali ne kadar yürürlükte kalacak ve bizi ne kadar etkileyecek bilmiyoruz. Bu nedenle ikiyüzlü AKP politikalarını her alanda teşhir etmeliyiz. Biz kadınların temel haklarının ve hayatlarının bir pazarlık alanı olmadığını biliyoruz ve aile kurumu içinde değil kadınlar olarak var olmak istiyoruz. Bu nedenle ikiyüzlü kadın politikalarına hayır diyoruz ve gerçekten kadının beyanını esas alan uygulamalar talep ediyoruz.

Yorumlar kapalıdır.