AKP’nin teğet geçen krizi

AKP, kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alan bir hükümet. Kanıt mı?

Kamu emekçilerinin 2012 yılı zam oranı yüzde 8,16 (4+4). Elektriğe 2012 yılında yapılan -1 Nisan ve 1 Ekim tarihli toplam- zam oranı yüzde 21,88 (konutlarda kullanılan).

Bunun anlamı şu: AKP hükümeti 2012 yılında kamu emekçisine verdiği maaş zammının 2,7 katı oranında elektriğe zam yapmış.

Kamu emekçisinin maaş zammı yüzde 8,16; elektrik zammı yüzde 21,88.

Yani AKP hükümeti maaşa zam yapmak ne kelime, misliyle geri almış.

Devam edelim!

Asgari ücrete 2012 yılında toplamda yüzde 12,37 oranında zam yapıldı. Doğalgaza 2012 yılında -1 Nisan ve 1 Ekim tarihli toplam- yapılan zam oranı ise 25,82.

Bir yanda asgari ücrete yapılan 12,37 zam, diğer yanda yüzde 25,82 doğalgaz zammı.

Malum AKP hükümeti asgari ücrete cumhuriyet tarihinin en büyük oranlı zammını yapmakla çok övünüyor.Doğalgaza, asgari ücret zammının 2,3 katı zam yapılmışken hükümet hangi tarihten, hangi övünçten bahsediyor dersiniz?

2012 yılında benzine yapılan zam oranı yüzde 14’e ulaştı. Örneğin İstanbul’da ulaşım, hattına ve jeton/kart kullanımına bağlı olarak yüzde 10-50 arasında zamlandı. Aynı dönemde emekli maaşlarına yapılan zam ise toplamda yüzde 10’u geçmedi. İşte tablo bu!

Elektriğe, doğalgaza, ulaşıma, benzine yapılan zamlar işçinin, emekçinin, emeklinin maaş zamlarını silip süpürüyor.

İşte bunun için AKP, kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alan bir hükümet diyoruz.

Bunun için AKP hükümetinin alım gücünü düşürdüğünü, yoksulluğu arttırdığını söylüyoruz.

Bunun için AKP patron dostu işçi-emekçi düşmanı bir hükümettir diyoruz.

İşçinin, emekçinin aldığı maaş zamları da; elektriğe, doğalgaza, ulaşıma, benzine yapılan zamlar da ortada.

Yalan yok! Çarpıtma yok! Eğip bükmek yok!

Sadece elektrik, doğalgaz vb. zamlar mı? KDV, ÖTV derken mal ve hizmetler için dünyanın en yüksek vergisini ödüyoruz. Yetmiyor bir de kısıtlı maaşlarımız üzerinden vergi kesiliyor. Üstelik öyle çok vergi kesiliyor ki, Türkiye’nin tüm patronlarının şirketleri dâhil ödediği vergiyi defalarca katlıyor bizim ödediğimiz vergiler. İşte AKP mucizesi bu!

Zamlar zorunlu imiş, bak sen!

Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış. AKP de Süleyman Demirel’den ödünç aldığı pişkinlikle, zamları keyiften yapmadığını iddia ediyor.

Pekiyi, AKP hükümeti zamları neden yapmış? Dünyanın hali, kriz koşulları, girdiler-çıktılar, ayarlamalar, düzeltmeler, şunlar bunlarmış… Bunların hepsi bahane!

Dünyanın en çok büyüyen ekonomilerinden biri olduğu söylenen Türkiye’nin bütün alamet-i farikası bu muydu yani? Hani Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisiydi? Hani bölgenin yükselen yıldızıydı? Hani doğusuna batısına ayar veren ülkeydi Türkiye?

Enerji Bakanı Taner Yıldız’a göre Türkiye Avrupa’da en ucuz elektriği kullanan 4 ülke arasındaymış. Yani Bakan demeye getiriyor ki bu hamur daha çok su kaldırır. Enerji Bakanı ile bir anlaşma yapalım. AKP hükümeti asgari ücreti, örneğin, Fransa düzeyine çıkarsın biz elektriğe iki kat ücret ödemeye hazırız!

Türkiye’de asgari ücret dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırının dörtte birine denk gelirken Enerji Bakanı neyin hesabının peşinde? Enerji Bakanı ve hükümeti önce asgari ücretin neden açlık sınırının altında olduğunun hesabını versin.

10 yıllık ekonomik mucizeye rağmen asgari ücret halen açlık sınırının altında ise bunun bir nedeni olmalıdır. Hadi hatırlayalım! Hani şu meşhur Forbes 100 listesi vardı. Türkiye’nin milyarderleri listesi! Ne diyordu orada? Listede yer alan isimlerin yarısından çoğunun servetlerinin kaynağının enerji, gayrimenkul ve turizm sektörü olduğunu…

Birileri deveyi hamuduyla götürürken AKP hükümetinin halen en ucuz elektriği kullanıyoruz demesi boşuna değil. Milletin gözünün içine bakarak pişkin pişkin, “kullanan tabii ki bedelini ödeyecek” demeleri boşuna değil.

Yoksulluk da kısmet işi, demek ki!

Devletin resmi istatistik enstitüsü TÜİK bile nüfusun yüzde 16,1’inin yoksulluk sınırının altında olduğunu söylüyor. Yine TÜİK’e göre nüfusun yüzde 18,5’i sürekli yoksulluk sınırı altında bulunuyor.

Yani mesele zam değil, o zammın kimin sırtına yıkıldığıdır. Zamlar ekonomik kararlar değil, politik kararlardır. Faturayı kimin ödeyeceğini belirlemektir. AKP hükümeti faturayı işçi ve emekçilere kesiyor ve zamlar peşi sıra geliyor. İşte o yüzden de en ucuz elektriği kullanıyorsun, kullanan tabii ki bedelini ödeyecek diyerek yağ gibi üste çıkmaya çalışıyor AKP hükümeti. Lakin güneş balçıkla sıvanabilir mi?

TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları 2011 araştırmasına göre Türkiye’de insanların yüzde 86,5’i ekonomik nedenlerle “evden uzakta bir haftalık tatil” yapamıyor. Altını çiziyoruz her yüz kişiden 86,5’i… İnsanların yüzde 80,3’ü “yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını” ekonomik nedenlerle karşılayamıyor. Türkiye’de 2011 yılı itibariyle “maddi yoksunluk” oranı yüzde 60,4 olarak ifade ediliyor.

Ve Enerji Bakanı Taner Yıldız diyor ki, Avrupa’nın en ucuz elektriğini kullanıyoruz.

Gelelim zenginlik ve yoksulluk hallerimize! Türkiye’nin en zengin yüzde 20’lik grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 46,7. Yani her 100 liranın yaklaşık 47 lirası bunların cebine giriyor. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grup ise toplam gelirden sadece yüzde 5,8 pay alabiliyor. Yani her 100 liranın yaklaşık 6 lirası. Fark tam 8 kat!

Zam kime yapılacak, vergi kimden alınacak, cevap ortada değil mi? Görüldüğü üzere faturanın kime kesileceği tamamen politik bir karardır. Ve Hükümet tercihini patronlardan yana koymaktadır.

Bu tablo ne sürdürülebilir ne de kabul edilebilir bir tablodur. Ne zamlara ve yoksulluğa ne de AKP hükümetine ve patron düzenine mecbur değiliz. İfade ettik, ısrarla da altını çiziyoruz: AKP’nin dikişleri patlıyor! Ve hep birlikte göreceğiz, süreç içinde o dikişleri bir arada tutmak mümkün olmayacak.

Lakin AKP hükümeti bu sermaye düzeni için olmazsa olmaz değildir. Aynı kendinden öncekiler gibi AKP hükümetinin de yeri geldiğinde yıpranan yüzü yenisiyle değiştirilecektir. Aynı İspanya’da Zapatero yerine Rajoy’un, Fransa’da Sarkozy yerine Hollande’nin gelmesi gibi Başbakan Erdoğan ve partisinin yerine de sermaye adına yeni yüzler gelecektir. Asla gitmez, değişmez sanılan Demirel, Erbakan ve Ecevit’in geçip gittiği gibi… Özal’ın tarihe karıştığı gibi…

Bu yüzden isimleri, yüzleri farklı olsa da asıl amaçları mevcut patron düzenini devam ettirmek olan benzeri sahte kurtarıcılara karşı da uyanık olmalıyız. İşçi ve emekçiler olarak kendi seçeneklerimizi oluşturmalıyız. Ortak çıkarlarımız için birlikte hareket etmenin yollarını yaratmalıyız.

Bugün nedeni olmadığımız bütçe açıkları adına zamlar aracığıyla fatura işçi ve emekçiler olarak bizlere kesiliyor. Zamlar uygulanmamalı, derhal geri alınmalıdır! Bütçenin açık vermesinin en önemli nedenlerinden biri askeri harcamalardır. Bütçe savaşa değil, eğitime ve sağlığa harcanmalıdır! Zam da vergi de her 100 liranın yarısını cebine atan zenginlerden alınmalıdır!

Yorumlar kapalıdır.