AKP sendikaların altını oyuyor!

Hükümetler işte böyledir. İnsana külahını ters giydirirler. 15 yaşındaki işçi gence sendika hakkı tanırlar ama 65 yaşındaki emekliye “sendika senin neyine!” derler. Lafa geldiğinde memlekette herkes için hak ve özgürlük olduğunu söylerler ama örneğin çiftçi isen, “ne yapacaksın sendikayı?” demekten geri durmazlar. Seçme-seçilme yaşını 18’e indirme hazırlıkları yaparlar ama öğrenci isen, sendikayı sana yasak ederler. Özgürlüklere sınır çizmekte ustadırlar.

Gerçek demokrasi buymuş! Sormazlar mı; “30 ve daha az sayıda çalışanı olan işyerlerindeki işçiler için neden sendikal güvence yok?” diye. Var mı bir cevabınız Başbakan! Sendikalı olabilecek işçilerin yüzde 80’i bu koşul altında sendikal güvenceden mahrum kalacak. Bir de baştan sendikalı olamaz denilen çalışanlar var! Kayıtdışı milyonlar zaten yok hükmünde! Bütün bunları ekleyelim. AKP hükümetinin nasıl bir oyun sahnelediğini şimdi daha da iyi görebiliriz. Demokrasi mi? Bu demokrasinin adı, minareyi çal, kılıfını hazırla! Kısaca, “ben yaptım oldu” zihniyeti. Lakin yaptın ama olmamış!

Neden bahsediyoruz? 18 Ekim’de Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Yasası’ndan. Eğer Cumhurbaşkanı onaylarsa, bu yasa halen yürürlükte olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev Lokavt Kanunu’nun yerini alacak. Ve AKP hükümeti 12 Eylül askeri darbe anayasası ve yasalarıyla sözüm ona hesaplaşmasına bir konu başlığı daha eklemiş olacak. Ama sadece görüntüde! Çünkü öyle olmasa kapatılan ve kapatılmak istenen Emekli-Sen’i, Genç-Sen’i, Çiftçi-Sen’i, işkolu barajını-sayısını ve kapsam dışı bırakılan milyonlarca işçiyi konuşmazdık. TÜİK’e göre 27,5 milyon olan işgücünün sadece yüzde 10’unun sendikal haklarından faydalanabilme olasılığı varken tabii ki AKP’ye alkış tutmayacağız. Demokratik ve özgür Türkiye’nin modern iş ilişkileri yasası diye yutturmaya çalıştıkları bu yasayı tabii ki kabul etmeyeceğiz. Sendika yasaksız olmalıdır. Sendika barajsız olmalıdır. Sendika herkes için bir hak olmalıdır.

İşkolu barajı ve sayısı meselesi

Hükümet ve patronlar diyor ki, işkolu barajı olmadan olmaz. Neden? Çünkü işkolu barajı olmaz ya da çok düşük olursa ortaya sendika enflasyonu çıkarmış. Bu da çalışma barışını olumsuz etkilermiş! Nereden belli? Çünkü Türkiye’nin sendikal tarihi ve endüstriyel ilişkilerde yaşadığı tecrübe bunu gösteriyormuş! Yani? İşkolu barajı olsun. Üstelik yüksek olsun! Öyle her isteyen sendika kuramasın. Kursa bile toplu sözleşme yapamasın. Bu noktanın altını çiziyoruz. Hükümet ve patronlar, kendi kontrolleri dışında hareket edecek güçlü ve mücadeleci sendika istemiyor. Pekiyi, o vakit yeni yasadaki 41. Madde ne anlama geliyor?

Madde 41– (1) Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde üçünün
üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde
başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi
bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.”

Görüldüğü üzere Hükümet yeni yasayla yüzde 10 olan işkolu barajını yüzde 3’e düşürüyor. Bu konuda patronların da desteğini alıyor. Üstelik Geçici 6. Madde ile Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye üç konfederasyona (Türk-İş, Hak-İş ve DİSK) beş yıl süreyle yüzde 3’den daha düşük oran uygulayarak ilave ayrıcalık sağlıyor:

Geçici Madde 6– (1) 41’inci maddenin birinci ve beşinci fıkraları ile 43’üncü
maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan kurulu bulunduğu işkolunda en az yüzde üç
üye şartı, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için
Ocak 2013 istatistiğinin yayımı tarihinden 1/7/2016 tarihine kadar yüzde bir, 1/7/2018
tarihine kadar ise yüzde iki olarak uygulanır.”

Evet, bütün bunlar ne anlama geliyor? Aslında yüzde 10’dan yüzde 3’e düşüyor gibi görünen işkolu barajı, 28 olan işkolu sayısının birleştirilerek 20’ye indirilmesi ve baraj hesabında kullanılan işçi sayısının 5,4 milyondan 11,1 milyona çıkarılması ile filen yükseliyor. Buna 30 ve daha az sayıda işçi çalışan işyerlerinin sendikal güvence dışına çıkarılması eklendiğinde toplu sözleşme yapmak fiilen uygulanamaz hale geliyor. Lakin barajın yüzde 10’da tutulması durumunda 2009 istatistiklerine göre işkolu barajını geçerek toplu sözleşme hakkı alan 51 sendikanın sadece 15’i bu hakkını koruyabileceğinden baraj yüzde 3’e düşürülüyor. Diğer bir ifadeyle mevcut sendikal konfederasyonlar cendere içinde tutulmaya devam ederken, toplu sözleşme yapabilecek yeni sendikaların oluşumu da engellenmiş oluyor. İşçi sınıfı hareketinin organik bir parçası olan sendikal hareketi tam anlamıyla bir karikatür haline getirme amacını taşıyan bu matematik oyunlarını görüyoruz.

Kuşkusuz sorun işkolu sayısının azaltılmasında değil. Tam tersine işkolu sayısının işçi sınıfının sendikal örgütlenmesini engelleyecek şekilde bölünmüş olması bir parçalama politikasıydı. Bu açıdan eski yasada 28 olan işkolu sayısının ifade ettiğimiz gibi yeni yasayla 20’ye düşürülüyor olması olumludur. Bununla birlikte bu olumluluğun; işkollarının belirlenmesi, işletmelerin hangi işkollarına bağlı olduğunun tayini ve sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkının kullanımı konularındaki tek taraflılık ve yasakçı zihniyetin gölgesi altında olduğunu da ifade edelim.

Bununla birlikte yukarıda da ifade etiğimiz üzere bölünmüş işkollarının birleştirilmesi doğru ve olumludur. Örneğin eski yasada Basın-Yayın ve Gazetecilik olarak iki ayrı iş koluna bölünmüş basın emekçilerinin Basın-Yayın ve Gazetecilik altında tek bir işkolunda toplanması gibi. Benzer şekilde Gıda Sanayi ve Şeker’in ya da Dokuma ve Deri’nin birleştirilmesi örnekleri gibi. Olumsuz olan ise baraj nedeniyle çok sayıda sendikanın toplu sözleşme hakkını yitirecek olmasıdır. Örneğin Deri-İş sendikasının 2009 verilerine göre işkolunda yüzde 18,96 oranında üyesi vardır. Yüzde 10 baraja göre dahi toplu sözleşme hakkına sahiptir. Oysa Dokuma ve Deri işkolu birleştikten sonra yüzde 3 işkolu barajına rağmen Deri-İş toplu sözleşme hakkını yitirecektir. (Geçici 6. Madde nedeniyle bu durum beş yıl sonra gerçekleşecek.) Bunun nedeni Deri işkolunda 92 bin 833 olan çalışan sayısı Dokuma ile birleşme sonrası 682 bin 490 kişiye çıkacak ve Deri-İş aynı üye sayısında kalırsa temsil oranı yüzde 18.96’dan yüzde 2,5’e düşecektir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Üstelik bu rakamlar 2009 verilerine göredir. Yeni yasada sendikalı olabilecek işçi sayısı SGK verilerinin temel alınmasıyla 5,4 milyondan 11,1 milyona çıkacağı için bu durum işkolu barajını aşmayı çok daha zorlaştıracaktır. Sonuç olarak işkolu sayısının 28’den 20’ye düşürülmesi sendikal haklara bir saldırı anlamına gelmektedir.

Yasaksız, Barajsız, Herkes İçin Sendika Hakkı!

AKP Hükümeti, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmeleri Yasası’nda bir kez daha verdiğinden fazlasını alarak göz boyamaktadır. Tartışmasız ve kuşkusuz şekilde sendikal örgütlenme önünde yasak olmamalıdır. Bu çerçevede sendikalaşmanın yasak olduğu tüm sektörlerdeki yasaklar kaldırılmalıdır. Sendikalaşma önündeki barajlar kaldırılmalıdır. Ne işkolu ne de işyeri barajı olmalıdır. Sadece çalışanların bir kısmı değil, herkes sendikalaşma hakkını özgür bir şekilde kullanabilmelidir. Toplu sözleşme ve grev hakkı olmayan sendika olmaz. Bu nedenle tüm sendikalar için toplu sözleşme ve grev hakkı istiyoruz. Yasaksız, barajsız, herkes için sendika hakkı mücadelesini işçi sınıfı hareketinin temel politikalarından biri olarak görüyoruz.

Yorumlar kapalıdır.