Biri gitsin diye ötekini seçme

Herkes oradaydı; akrabalar, arkadaşlar, dostlar, düşmanlar, rakipler, birbirini çekemeyenler…

Peki, ne yapıyorlardı?

Mustafa Sarıgül’ün oğlu ile Dursun Çakır’ın kızının düğününde hazır bulunuyorlardı.

Mustafa Sarıgül bildiğimiz gibi umut taciri bir kariyerist. Seçimlere her şeye çare olacağı iddiasıyla giren, cebini doldurup makama kök salmaya çalışan bir burjuva politikacı. Rüzgâr nereden eserse oraya dönen, CHP’den aday olamayınca DSP’den olan bir mevki düşkünü.

Dursun Çakır burjuvanın kendisi, işçileri sömüren bir patron, fazla söze gerek yok.

Bu burjuva ittifakı kutsamaya gelenler arasında Melih Gökçek, Binali Yıldırım, “Ecevit’in gölgesi” olarak anılan koalisyon hükümeti zamanının başbakan yardımcısı Hüsamettin Özkan ve Zorlu Holding’in Nazif Zorlu’su vardı.

Peki, nikâhı kim kıydı? Ekrem İmamoğlu.

Seçimlerde Binali Yıldırım’a karşı “Her şey güzel olacak” sloganı ile İstanbul halkının güvenini kazanan aynı Ekrem İmamoğlu, her şeyin kötü gitmesine alenen sebep olanlarla bir zengin düğününde bir araya geldi; üstelik nikâhı da kendi kıydı.

Demezler mi, Ankara’yı mahveden Gökçek ile kendi katıldığın seçimlere hile karıştıran Yıldırım’ın şahit olduğu nikâhı nasıl kıyarsın? Hiç kimse düşünmez mi, kariyer peşinde koşan Sarıgül ile gelirini sömürüden elde eden Çakır’ın düğününde nasıl bulunursun?

Durum açıkça gösteriyor ki sermaye çevreleri, parti aidiyetlerinden bağımsız olarak, ittifak halinde. Patronlar sömürüyor, siyasetçiler sömürü düzenini devam ettiriyor. Bir asalak ile bir patronun düğününde toplananlardan işçi sınıfına nasıl bir hayır gelebilir? Hiçbir hayır gelemez. Biri diğerinin alternatifi değil, biri ehvenişer değil; ikisi de şer! Biri şerrin bir yüzü, diğeri öte yüzü. Hiçbiri, hiçbir şart altında işçilerin desteğini hak etmiyor. İşte bu yüzden işçi sınıfı kendi partisini yaratmaya, kendi demokratik yönetim organlarını kurmaya ve iktidarı almaya mecburdur. Meydan burjuvazinin herhangi bir kanadına bırakılamaz.

Yorumlar kapalıdır.