Güvenceli iş, onurlu bir yaşam ve halkların özgürlüğü için 1 Mayıs’ta alanlara!

Kadın ve erkek emekçiler,

Son beş yıldır dünya büyük bir ekonomik krizle sarsılıyor. Kamu borcu, cari açık, işsizlik çığ gibi büyüyor, ülkeler iflas ediyor. Kriz milyonlarca insanı işinden ve aşından ediyor. İşsizliğin devasa boyutlara vardığı, kemer sıkma politikaları ile emekçilerin boğazlarına kadar battığı Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz’den sonra şimdi Güney Kıbrıs’a sıçrayan kriz, sadece bir hafta içinde insanları temel ihtiyaç maddelerini alamaz duruma getirdi.

Kriz varsa mücadele de var!

Krizi fırsat bilip ekonomik ve sosyal haklarda muazzam bir yıkım yaratan yağmacı hükümetlere karşı emekçiler seferberlik halinde. Önce Yunanistan’da başlayan kitlesel direniş, Avrupa’ya hızla yayılarak çeşitli eylemliliklere ve sayısız genel greve sahne oldu. Bugün Avrupalı emekçiler, burjuva hükümetlerin soygununa karşı mücadele bayrağını açmış durumda. Bu mücadele ruhu kuşkusuz 2011 yılında Tunus’ta başlayan ve tüm Ortadoğu’yu saran Arap Devrimleri’nden besleniyor. Tunuslu işsiz bir gencin kendini ateşe vermesi, yüzyıllardır süregiden kapitalist sömürü ve baskıya karşı isyan bayrağının da ateşini yakmıştı.

İnsanca bir ücret istiyoruz

Dünyanın “En zengin 100” listesinde yer alan 35 patronumuzu teğet geçen kriz; aylık geliri 300 liranın altında olan 2,5 milyon emekçiyi, iş bulamayan her dört gençten birini, asgari ücretle çalışan milyonlarca işçiyi daha da köleleştirdi. Oysa Çalışma Bakanı “800 lira büyük para. Geçinilmez diye bir şey yok” diyerek koşullarımıza şükretmemizi bekliyor. Ne de olsa dışarıda elimizdeki işi almak için bekleyen işsizler; bizim çalıştığımızın dörtte birine tamah etmek zorunda kalan göçmen emekçi kardeşlerimiz var! Hükümetin dayattığı kölece koşullara karşı güçlü bir itiraz; “insanca ücret ve iş güvencesi” için birleşmemiz gerekiyor.

Nasıl bilirdiniz?

Türkiye, hükümetin tüm tumturaklı söylevlerinin aksine gelir adaletsizliğine ve geleceksizliğe mahkûm edilmiş bir yağma ülkesi. 8 yıl içinde dış borcu iki kat artmış, gerçek işsizlik oranı yüzde 20 dolayında seyreden, hasbelkader iş sahibi olabilenlerin yüzde 65’inin ise örgütsüz ve güvencesiz koşullarda, kuşa çevrilmiş maaşlara talim ettiği bir ülke burası.

İktidara geldiği 2002 yılından bu yana AKP hükümeti emekçi düşmanı politikalarını planlı olarak uygulamaya koydu. Özelleştirme ve piyasalaştırmayla yol açan neoliberal saldırılar sonucunda eğitimden sağlığa her şeyi paralı hale getirdi, sosyal güvenlik ve emeklilik sistemini fiilen tasfiye etti. Yine bu hedefe yönelik olarak, işçi sınıfının birçok hakkını gasp ederek güvencesiz ve esnek çalışma koşullarını yasal zemine taşıdı. Ulusal İstihdam Strateji Belgesi olarak açıkladığı programa göre, kiralık işçiliği yaygınlaştıran Özel İstihdam Bürolarını yasallaştırdı, taşeronluğu temel çalışma biçimi haline getirecek olan Taşeron Yasası’nı kabul etmek üzere. Sendikaları ve örgütlülüğe darbe vuran Toplu İş İlişkileri Yasası’nı devreye soktu. Kıdem tazminatının kaldırılması ve bölgesel asgari ücret ise sıradaki hedefi.

Kadınlar aileye ve düşük ücretlere mahkûm edildi

Hükümetin ucuz emeğe dayalı istihdam stratejisinin hedefinde kadınlar var. Bugün Türkiye’nin Çin ile rekabet edebilmesi düşük ücretli, esnek ve güvencesiz işlere mahkûm edilen kadınlar sayesinde mümkün olacak. Kadınları kocaya ve babaya bağımlı kılan aile politikaları, devlet ve yargının kadını değil erkekleri koruması, ev içinde sarf ettiğimiz karşılıksız emek bizi bu koşullara mecbur kılıyor. Sessiz kalmamız ve razı olmamız için erkekler vururken; devlet koruyor. Şiddeti üreten ve besleyen iktidar, benzer şekilde LGBTT bireylere yönelik nefret ideolojisini yaymakta, bu şiddetin faillerini de cezasız bırakmaktadır.

Hükümet otoriterleşiyor, demokratik haklar tırpanlanıyor

Baskıcı karakterinde giderek ustalık maharetine erişen hükümet, işçi sınıfını, Kürt halkını, öğrencileri, kadın ve eşcinsel hareketini gözaltı ve tutuklamalarla sindirmeye çalışıyor. Demokratik hak ve özgürlük talebinde bulunan, muhalefet eden herkesi hedef alan bu operasyonlar biat etmeyeni yok etmeye yönelen sınıf kininin göstergesidir.

Barış ve özgürlüğün garantisi emekçilerin mücadelesidir!

30 yıldır baskı ve şiddet politikaları ile Kürt halkını inkâr eden kanlı bir siyasi tarihe tanık olduk. Kürt halkının seferberliği ve mücadelesi sonucunda ise bugün, iktidar, sinsi hesaplarını muhafaza ederek “barış” planını ortaya koyuyor. AKP hükümetinin Kürt sorununun “çözümünden” anladığı, PKK’nin silahsızlandırılması ve Kürt halkının seferberlik sürecinin sona erdirilmesidir. Fakat mevcut baskı rejiminin köklü bir biçimde dönüşüme uğratılması ve gerçek bir barış, Kürt ulusuna kendi kaderini belirleme hakkının tanınması ile, Kürt halkının ve emekçilerin mücadelesi sayesinde sağlanabilir.

Emperyalizmle işbirliğine son!

AKP hükümeti Arap devrimlerine karşı emperyalizmle ortak tavırlar alarak, bölgedeki karşıdevrimci temel unsurlardan biri olarak rol oynuyor. Kendi ülkesinde barış havarisi kesilen hükümet, yanı başındaki Suriye Kürdistan’ında ise, Kürt halkının bölgenin yönetimini ele geçirmeye başlamasından büyük bir tedirginlik duymakta. Roboski’nin hesabını veremeyen bir hükümetin “Katil Esad” söylemi bir ikiyüzlülüktür. Hükümet emperyalizmle yapılmış tüm anlaşmalarını iptal etmeli, NATO ve BM’den çıkmalıdır!

Birleşmek ve mücadele etmekten başka yol yok!

Ülkenin kangrenleşmiş sorunlarının üstesinden gelebilecek yegâne güç olarak tarih bizi göreve çağırıyor.

İşyerlerimizde, sendikalarımızda, okullarımız ve mahallelerimizde, işçi ve işsiz birleşerek, ortak talepler etrafında, burjuvaziden bağımsız bir işçi sınıfı perspektifiyle, yerel ve uluslararası mücadele platformları oluşturmak ve var olan tüm mücadeleleri ortaklaştırmak hedefi ilk adım olmalı.

Bu nedenle, işçi sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs’ta yalnızca meydanları değil, işçi sınıfının birliği önündeki engelleri de aşmak için: Güvenceli iş, onurlu bir yaşam istiyoruz!

Yorumlar kapalıdır.