Meydanlar, sokaklar bizimdir diyebilmek için… 1 Mayıs’ta alanlara!

Geçen ay, salonlarda etkinliklerle, duvarlara afişlerle, sohbetlerle 8 Mart’ta birlikte yürümenin, beraber sokaklara çıkmanın önemini anlattık birbirimize dilimiz döndüğünce. “Bu yıl da bütün çamaşırları biz yıkadık dedik, eve biz baktık, çocuklara, hastalara, peki ya bize ne kaldı?” diye sorduk. ‘Ev işleri, ucuz çalışma kaderimiz olamaz’ dedik, Kadıköy’ün yolunu tuttuk. ‘Dertlerimiz ortak, yaşadıklarımız benzer, haklarımızı istiyoruz’ diyerek bir pazar günü tüm kız kardeşlerimizle buluştuk. Maalesef bazılarımız gelemediler; kimi babası izin vermediği için, kimi evde kalıp çocuğa bakmak ya da ev işlerini ‘halletmek’ üzerine kaldığı için gelemediler. Böylece erkek egemenlik hayatımızın büyük bir bölümünü ipotek altına almışken, kimilerimizi alanlara çıkmaktan da alıkoydu. Gelebilenlerimizle avazımız çıktığı kadar bağırdık. Niye? Erkek şiddeti son bulsun diye, esnek değil güvenceli çalışmak istiyoruz diye…

Bir günlük buluşmamız bizi zihnen dönüştürmeye yettiyse de, hemen hayatımıza dokunması pek mümkün olmadı. Nihayetinde pek çoğumuz evlere döndük, bir günlük yokluğumuzda daha çok çamaşır, bulaşık birikti. Dün sevgimizi katarsak yemeklerin daha güzel olacağına, ilgiyle bakarsak çocukların daha çabuk büyüyeceğine inananlarımız vardı belki, ama artık bunlar çoğumuz için bir teselliden öte gelmiyor. Çünkü 8 Mart’larda kadınlarla biraraya geldikçe birlikte farkettiğimiz bir şey var: ev işleri bir dertse; neden yüzyıllardan beri biz kadınlar üstleniyoruz? Yemeğe sevgimizi de katsak, hastalara şükürle de baksak bu işlerde bir terslik var. Üstelik enerji hanım gibi idareli de kullansak faturalar az gelmiyor, her seferinde müsriflikle suçlanıyoruz. Gece gündüz çalışsak da emeğimiz ucuz, ücretimiz patronun gözünde hâlâ ‘eve katkı’. Ne ev işlerinin tek sorumlusu biziz; ne de ucuz emeğimizin. Esnek çalışmamıza sebep olan, ücretimizin ancak faturalara yetmesinin kaynağı hükümetin istihdam politikaları ve palazlandırdığı patronlar.

Kendi hayatımızdaki söz hakkımızı her geçen gün yitiriyoruz. Çocuk istemezsek kürtaj olamıyoruz, koca istemezse sokağa çıkamıyoruz. Her gün sokaklarda meydanlarda alenen kadınların öldürüldüğünü, toplu tecavüzlere maruz kaldığını işitiyoruz. Üstelik katiller ceza indirimleriyle ödüllendirilirken, yargılanan ‘o saatte orada ne işi vardı’larla kadınlar oluyor. 8 Mart mitingine gelen kadınlara eli bıçaklı erkekler vuruyor, polis-devlet-yargı koruyor.

Mitinge gittiğimiz 10 Mart günü sabahında Taksim’de bir kadın toplu tecavüze uğradı ve şu an kayıp. Mitingin çıkışında ise Kürt kadınlar Bursasporluların ırkçı saldırısına uğradı. Sadece 10 Mart günü yaşananlar bile yalnızken çaresiz, birlikteyken daha güçlü olduğumuzun bir kanıtı. Sokaklarda meydanlarda yaşananlar bizi korkutmaktan ziyade, öfkelendiriyor! Kimliğimize, bedenimize ve emeğimize dönük saldırılar gün geçtikçe artıyor, meydanlar, sokaklar bizimdir diyebilmek için bir kez daha, bu kez 1 Mayıs’ta alanlarda olalım!

Esnek değil, güvenceli çalışmak istiyoruz, eşdeğer işe eşit ücret!

Erkek şiddetinden korunmak için sığınak istiyoruz! Kadın katillerine, taciz ve tecavüzcülere

ceza indirimine son!

Yorumlar kapalıdır.