Suriye devrimi üçüncü yılını tamamlarken…

Suriye devrimi üçüncü yılını geride bırakmak üzereyken, oldukça zorlu bir dönemden geçmekte. Kimileri için Suriye’de yaşananlar en başından beri emperyalist komplunun ürünüydü. Kimileri için ise, muhalefetin silaha sarılmasıyla başlangıçta ilerici olan seferberlikler, gerici bir iç savaşa dönüştü. Fakat, Esad diktatörlüğüne karşı verdiği mücadelede 180 binden fazla kayıp veren, 7 milyonu ülkeyi terk etmek zorunda kalan, yoğun bir açlık ve sefaletle boğuşan Suriye halkı ise, “Aşağılanarak yaşamaktansa, ölmeyi tercih ederiz” demeye devam ediyor. Onlara göre, inişler ve çıkışlar yaşayan mücadelede son söz henüz söylenmedi.

Cenevre 2: Hepsi devrimin karşısında

Suriye konusunda, ABD’nin başını çektiği emperyalist blokla Rusya, Çin ve İran’ın politikaları arasında farklılıklar olsa da, iki kesim de bugüne kadar ortak bir strateji temelinde hareket ettiler: Suriye’de halk devriminin boğulması ve -Esad’lı veya Esad’sız- bir geçiş hükümetinin kurulmasıyla ülkede düzenin yeniden tesis edilmesi. Bir buçuk yıl önce gerçekleşen Cenevre Konferansı, bu strateji doğrultusunda bir “geçiş hükümeti”nin kurulması, yani Esad rejimi ile emperyalizm-yanlısı burjuva muhalefet güçlerinin bir koalisyon hükümeti kurması, Suriye halkının ayaklanmasına neden olan terör rejiminin temellerinin ise korunması kararıyla sonlanmıştı. Ne var ki, diktatörlüğe karşı bir ölüm-kalım savaşı veren Suriye halkının bu tip kozmetik müdahalelerle devrimin ellerinden çalınması girişimlerini reddetmesi, bu planları boşa çıkarmıştı.

Güçler dengesinin, son dönemde ABD ve İran yakınlaşmasının da eklenmesiyle, Esad lehine değiştiği bir dönemde gerçekleşen Cenevre 2 Konferansı ise, sözde “barışın sağlanması” adına, ilkinden de beter bir mizansenle sonuçlandı. Esad rejimini meşrulaştırmaktan başka bir işlevi olmayan Konferans sürecinde, rejim, aylardır kuşatma altında olan ve büyük bir insani dramın yaşandığı muhalif bölgelere, kısmi insani yardım ulaştırılması için dahi ikna edilemeden görüşmeler sona erdi.

Esad ve IŞİD: İkisi de aynı!

Esad rejimine karşı mücadele eden seküler, demokatik, devrimci kesimlerin hiçbir destek bulamaması, buna karşın, İslamcı ve radikal İslamcı güçlerin, Körfez ülkelerinden ve Türkiye’den aldıkları askeri ve maddi yardım sonucunda; zamanla bu güçler muhalefet içinde güç kazanmış ve kimi muhalif bölgelerde kontrolü ele geçirmişlerdi. Bunlar arasında El Kaide’ye bağlı Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), ele geçirdiği bölgelerde, Esad’ı aratmayacak uygulamalara girişmiş, diğer muhalif gruplar ve sosyal hayat üzerinde (sigara içmenin yasaklanması, kadınlara örtünme zorunluluğu getirilmesi, vs.) yoğun bir baskı uygulamaya başlamıştı.

IŞİD, rejim güçlerine karşı çatışmaların devam ettiği cephelerde savaşmak yerine, güçlerini muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerde yoğunlaştırdı ve bu şehirlerin kontrollerini ele geçirmeye yöneldi. Cephe gerisindeki silahlı güçlerin kendilerine katılmaya ya da teslim olmaya zorladı, direnenleri tutuklamaya veya katletmeye girişti. Dahası, IŞİD (ve El Kaide’ye bağlı bir diğer güç olan El Nusra Cephesi) kontrolü altındaki bölgelerde bulunan petrol kuyularından çıkan petrolü, Esad rejimine satmaktan dahi geri durmadı.

Devrimin karşısında yükselen bu yeni karşıdevrim cephesine karşı, muhalif bölgelerde bir süredir, “IŞİD defol”, “Esad=IŞİD: İkisi de aynı” gibi sloganlarla protestolar düzenlenmekteydi. Aralık ayında IŞİD’in muhalif güçlere dönük saldırılarını yoğunlaştırması ise, 3 ve 4 Ocak tarihlerinde, yeni bir seferberlik dalgasını tetikledi, IŞİD’e karşı sokağa çıkan kitleler IŞİD güçlerini çeşitli bölgelerden kovdu ve IŞİD ile diğer silahlı muhalif güçler arasında şiddetli bir çatışma patlak verdi. Suriye halkının IŞİD’e karşı ayaklanması ve bu gerici ve karşıdevrimci yapıya vurulan darbe; Suriye halkının devrimin başlangıcında ortaya koyduğu ilkelere sahip çıkmaya devam ettiğini göstermesi, kitlesel seferberliklerin ve özörgütlenme dinamiklerinin yaşadığını ortaya koyması ve devrimi çalmaya çalışan radikal İslamcı güçlerin geriletilebilmesi açılarından önemli bir gelişmeye işaret ediyor.

Uluslararası dayanışmanın önemi

Evet, Suriye devrimi zorlu bir dönemden geçiyor. Bir yandan, rejimin başlattığı yeni saldırı dalgası sonucu, helikopterlerden atılan varil bombalarıyla, her gün yüzlerce kişi hayatını kaybetmeye devam ederken, diğer yandan, muhalif bölgeler rejimin askeri birliklerinin kuşatması altında, açlıktan ve ilaç yoksunluğundan can çekişiyor. Rejim yalnızca muhalif Suriye halkını hedef almıyor. Ayaklanmaya vermiş oldukları destek nedeniyle, Yarmuk mülteci kampındaki Filistinliler de rejimin kuşatması altında. Sözde İsrail-karşıtı Esad rejimi, 1982’de Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarında gerçekleştirilen katliamlara ortak olduğu gibi, şimdi de, Suriye’deki Filistinlileri açlıkla, baskıyla terbiye etmeye çalışıyor.

Esad’ın Rusya’dan, İran’dan, Hizbullah’tan, Irak’taki Maliki hükümetinden yoğun bir askeri ve maddi yardım almaya devam etmesi; Suriye halkının 3 yıldır maruz kaldığı korkunç terör karşısında kitlelerde beliren yorgunluk; Körfez ülkelerinin ve Türkiye’nin devrimi manipüle etme ve kendi kontrollerine alma girişimleri sonucunda, radikal İslamcı güçlerin kazandığı konum; dünya solunun ya açıktan Esad’ı destekleyen tutumu ya da “tarafsızlık” adı altındaki umarsız ve sinik politik hattı, bugün Suriye devriminin yüzleştiği başlıca zorluklar. Fakat, tüm bu zorluklara rağmen, Suriye halkının direniş yönündeki iradesi, Cenevre tipi çözümlere sırt çevirmesi (Halkın tepkisi sonucu, burjuva muhalefetin önemli bir kesimi dahi, Konferans’a katılmaktan imtina etti), IŞİD’e karşı seferberliklere girişmesi, devrimin hâlâ canlı ve açık bir süreç olduğunu ortaya koyuyor.

Diktatörlüğe karşı mücadeleyi sürdüren Suriye halkının gerek en yakıcı, acil ihtiyaçları için, gerekse de devrimin özgürlük ve ekmek taleplerini zafere ulaştırabilecek bir devrimci önderliğin inşasında Suriyeli devrimcilere yardımcı olabilmek için; enternasyonalist güçlerin Suriye’yle öreceği dayanışma, uluslararası sosyalist hareketin önündeki başlıca görevlerden biri olmayı sürdürüyor.

Yorumlar kapalıdır.