Birlik ve ayrışma: “Üçüncü Seçenek” nasıl olmalı?

Saray rejiminin her alanda neden olduğu yıkım her geçen gün daha fazla derinleşirken, Saray koalisyonunun çözülme süreci hızlanıyor ve toplumsal desteği giderek eriyor. Sistem tartışmaları ve erken seçim konusu siyasetin temel gündemleri haline geliyor. Bu süreçte hem Cumhur İttifakı’nın hem de Millet İttifakı’nın bileşimleri ve siyasi programları iyiden iyiye netleşiyor. Bu tablo sol ve emek hareketi içerisinde de ittifak/birlik tartışmalarına önemli bir canlılık kazandırıyor.

EMEP’ten TKP’ye, Sol Parti’den TİP’e sol/sosyalist hareketin güçlü partileri son günlerde, Cumhur ve Millet İttifaklarından bağımsız bir cephe/ittifak kurulması çağrısında bulunmaya başladılar. HDP de iki ittifaktan bağımsız bir üçüncü ittifakın kurulması gerektiğini ilan etmişti. Öncelikle, sebebi her ne olursa olsun, sol hareket içerisinde burjuva düzen partilerinden bağımsız bir ittifak kurulması gerekliliğine ilişkin tartışmalar, çok gecikmiş olmakla birlikte, son derecede olumlu bir gelişmeye işaret ediyor. Gazete Nisan ve İşçi Demokrasisi Partisi olarak yıllardır vurguladığımız bu hayati gerekliliğin gerçekleşebilmesi için bugüne kadar yaptığımız gibi bundan sonra da elimizden gelen tüm çabayı ortaya koymaya devam edeceğiz. Bununla birlikte, yıllardır halk cepheci (sözde “ilerici” burjuva düzen partileriyle ittifakı savunan) ve/veya dar grupçu (kendi grup çıkarlarını işçi sınıfının ve ezilenlerin çıkarlarının önüne koyan) anlayışlardan mustarip sol hareket içerisinde birlik/ittifak çağrılarının nasıl oldu da geniş bir zaman bulmaya başladığı sorusuna yanıt verebilmemiz gerekiyor. Burjuvazinin “ilerici” kanadıyla ittifak kurma anlayışı mı terk edildi veya dar grupçu/sekter anlayışlar mı aşıldı? Bu sorulara verilecek yanıtlar, mevcut çağrıların potansiyellerini olduğu kadar sınırlarını öngörebilmek için de belirleyici bir nitelik taşıyor.

Türkiye sol/sosyalist hareketinin genişçe bir kesimine damgasını vuran temel problem, sınıf bağımsızlığı ilkesi yerine “ilerici”, “sosyal demokrat” olarak gördükleri CHP ile umutsuz bir ittifak/cephe kurma anlayışı oldu. Baskıcı ve yağmacı Saray rejimine karşı en büyük iktidar alternatifi olarak CHP’nin yükseldiği son dönemde, bu ittifak arayışı daha da güncel hale gelmiş ve çeşitli sol/sosyalist çevreler CHP’nin sağ partilerden koparak kendileri ve HDP’yle ittifak kurması çağrısında bulunmuştu. Millet İttifakı’nın muhafazakâr, milliyetçi, İslamcı partilerle bileşimi kesinleşince, solun bu kesimi CHP ile “demokrasi ittifakı” kurma umudunu şimdilik bir kenara bırakıp bir “üçüncü seçeneğin” inşa edilmesi çağrısını yükseltmeye yöneldi. Bununla birlikte, bu kesimin CHP’yi bir burjuva düzen partisi olarak görmeye başladığını ve işçi sınıfının patron partilerinden ve devletten bağımsızlığını sağlama ilkesini savunmaya başladığını söylemek fazlasıyla iyimserlik olur. Halk cepheci sosyalist partileri bu konuma iten CHP’ye dönük tutumlarının değişmesinden öte, CHP’nin sağ partilerle ittifakını kesinleştirmesi oldu. Hiç şüphesiz CHP’nin bazı vaatleriyle sosyalist hareketin yükselttiği çeşitli acil talepler arasında örtüşmeler olabilir. Belirli somut durumlarda kısa süreli eylem birlikleri dahi gündeme gelebilir. Ne var ki, hedefimiz kapitalist sefalet düzenini restore etmek değil, onu yıkmaksa, bu durumda yapılması gereken baskı rejiminden ve kapitalizmden kopuşu temel alan bir ittifakı inşa etmektir. Dolayısıyla, bu “musibet”in sol hareketi bir muhasebe yapmaya itmesini ve “burjuvazinin ilerici kanadıyla” ittifak politikasından vazgeçmesine vesile olmasını diliyoruz.

Sol hareketin bir diğer başlıca sorunu ise dar grup çıkarlarını sınıfın ve ezilenlerin orta ve uzun vadeli çıkarlarının önüne koyması olageldi. İttifak tartışmaları neredeyse yalnızca seçim dönemlerinde gündeme geldi ve ittifak zemini, emekçilerin ve ezilenlerin siyasetin aktif bir öznesi haline gelmesini sağlama hedefinden öte seçim ve aday pazarlıklarına indirgendi. Bu kısa vadeli ve sekter politikalar ne sol hareketin yaşadığı kan kaybına çare oldu ne de emekçilerin örgütlenme sürecine bir katkı sağladı. İçinden geçtiğimiz bu ağır kriz döneminin bu anlayışlarla da yüzleşilmesine bir fırsat olmasını umuyoruz.

Saray rejiminin ülkeyi bir felaketin içine yuvarladığı bu dönemde, burjuva ittifaklardan bağımsız bir “üçüncü seçeneğe” duyulan ihtiyacın hayatiyeti ortada. Sosyalist hareketin ve emek örgütlerinin sınıf işbirliği politikalarından ve dar grupçu anlayışlardan koparak, baskıcı ve işçi düşmanı Saray rejiminden kesin bir kopuşu hedefleyen bağımsız bir ittifaka gereksinimi var. Süregiden ittifak/birlik tartışmalarının çıkış noktasını bu anlayışın oluşturması gerektiğini ısrarla savunuyoruz ve bu yönde elimizden gelen tüm çabayı sarf etmeyi sürdüreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.