Seçim sürecinde cephe ve ittifak politikaları

Seçim sürecinin belirmesiyle birlikte cephe ve ittifak çağrılarının sayısı arttı. Muhtemelen önümüzdeki dönem bunlara yenileri de eklenecek. Bu çerçevede taraflar arasında görüşme trafiğinin daha da artması şaşırtıcı olmayacak. Sol, sosyalist kesimler arasındaki cephe/ittifak görüşmelerini olumlu buluyoruz.

Cephe/ittifak çağrılarının bir kısmının, genelde olduğu gibi, daha baştan “yasak savma” niyetli olduğunu anlıyoruz. Bir kısmının da tabiri caiz ise peşrev mahiyetinde olduğu görülüyor. Kuşkusuz “olağanüstü dönemler olağan dönem politikalarıyla sürdürülmemeli” diyerek emekten yana gerçekten “samimi” bir çaba içine girenler de var. Kendimizi burada konumluyoruz. Bu çerçevede cephe/ittifak çağrılarında yol gösterici olanın, işçi ve emekçinin acil talepleri ve bunların oturduğu sınıfsal eksen olması gerektiğine inanıyoruz.

Burjuva kampta Cumhur ve Millet İttifakları zaten bir süredir sahnede. Her iki kamp da kendi dışlarında kalan ve bir ittifaka mensup olmayan ya da öyle olsa da “etkilenebilir” görünenlere yönelik hamleler yapmakta. Erdoğan’ın Oğuzhan Asiltürk üzerinden Saadet Partisi’ne yaptığı hamleler buna örnek. Karamollaoğlu’nun “İttifaklar zamanı gelince görüşülür” açıklaması da kimsenin “çantada keklik” gibi görünmek istemediğine delalet ediyor. AKP’den neşet eden DEVA ve Gelecek ile CHP’den neşet eden Memleket ve Türkiye Değişim Partisi, burjuva kamptaki ittifak dizilimini etkileyecek potansiyele sahip görünüyor. Buradan bir üçüncü burjuva ittifak çıkar mı bilinmez ama HDP ve sosyalist harekette ifade edilen “üçüncü” bir ittifak/cephe meselesini sayıdan çıkarıp her halükârda burjuva kampın dışında bir emek ittifakı/cephesi olarak ifade etmek gerekiyor.

Emek cephesi/ittifakı olarak tarif etmek, demokratik sorunları görmemek ya da ikincil saymak anlamına gelmiyor. Türkiye’nin bir siyasal demokrasi ve özgürlük sorunu olduğu çok açık ve biz bunu sahipleniyoruz. Laiklik tüm toplumsal/siyasal süreci belirleme kudretine sahip bir konu, ki yaşayarak da deneyimledik. Bununla birlikte örneğin TÜSİAD’ın “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporunun önde gelen başlıklarının da laiklik, demokrasi, özgürlükçülük vb. olması aslında bu başlıkların kullanana göre içerik değiştirdiğini ve kendi başına sınıfsal bir ayırt ediciliğinin de olmadığını göstermekte. Tabii ki onlarınki sahte, samimi değiller; bizimki öz ve gerçek denebilir. Bunu aşmanın yolunun öz/sahte tartışmasından geçmediğini düşünüyoruz. Sosyalistlerin cephe/ittifak çağrılarının ayırt edici yanının laiklik, demokrasi, özgürlük vb. diyerek değil emek, işçi sınıfı ve sınıf mücadelesi denerek oluşturulabileceğine inanıyoruz. Sınıf mücadelesini laiklikten Kürt sorununa, yeni bir anayasadan siyasal demokrasiye dek tüm demokratik sorunların da kalıcı/köklü çözümünün adresi olarak görüyoruz. Cephe/ittifak çağrılarındaki dilin basit bir dil sürçmesi olmadığının, sınıfsal bir eğilimi ve programı ifade ettiğinin de farkındayız. Devam edeceğiz…

Yorumlar kapalıdır.