Sırbistan Türkiye’ye örnek olur mu?
Geçtiğimiz kasım ayında Sırbistan’ın ikinci büyük kenti Novi Sad’da tren istasyonunun çatısının çökmesi sonucunda 15 kişi hayatını kaybetti. Yaşanan facianın nedeninin, istasyonun restorasyonu sırasında yapılan yolsuzluklar olduğuna inanan bölge halkı, o günden itibaren protestolara başladı. Protestolarda şeffaf bir soruşturma yürütülmesi, gerçek sorumluların yargılanması, facianın politik sorumlusu olarak 10 yıldır ülkeyi yöneten devlet başkanı Vučić’in istifası ve erken seçime gidilmesi talepleri yükseliyordu. Bu sırada ulaştırma bakanı istifa ettiğini açıklarken, bu adım eylemciler için yeterli olmaktan fazlasıyla uzaktı.
Eylemciler ağır polis müdahalesinin yanı sıra iktidardaki Sırp İlerleme Partisi’nin militanlarının saldırılarıyla yüzleşti. Buna rağmen Sırp halkı eylemlerini kararlılıkla sürdürdü. Protestoların üçüncü ayında bir genel grev gerçekleşti. Ardından protestolar başkent Belgrad’a taşındı. Öğrencilerin başını çektiği seferberlik sırasında Belgrad’a giden ana yollar bloke edildi. Blokaj sırasında traktörleriyle eyleme katılan çiftçiler, eylemcileri polisin ve paramiliter güçlerin saldırılarından korumaya çalıştılar.
Protestoların sonucu olarak başbakan Milos Vucevic, Novi Sad belediye başkanı ile siyasi sorumluluğu üstlenerek istifa ettiklerini açıkladı. İstasyonun 2022’de başlayan restorasyonu sırasında Vucevic Novi Sad’ın belediye başkanıydı. Protestoların başlangıcında eylemcileri “Batılı yabancı ajanlar” olmakla suçlayan devlet başkanı Vučić ise seferberliğin gücü karşısında eylemcilerle müzakereye hazır olduğunu açıkladı. Son seçimlerde seçim sahtekarlığı iddialarıyla gündeme gelen Vučić’in yeni bir başbakan mı atayacağı yoksa erken seçimlere mi gideceği, bu satırlar yazılırken belirsizliğini koruyordu.
O sırada Türkiye’de
Sırbistan’da protestolar devam ederken Türkiye’de 21 Ocak günü Bolu’da Grand Kartal Oteli’nde çıkan yangında, neredeyse yarısı çocuk olmak üzere 78 kişi yaşamını yitirdi. Bir katliama yol açan bu yangın, otel zincirlerine ve ülkenin en büyük tur operatörlerinden birine sahip olan bir kişinin başında olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yetki alanındaki bir bölgede gerçekleşti. Sayısız ihmalin sonucu olarak gerçekleşen bu katliamın ardından, başta Turizm Bakanı olmak üzere henüz hiçbir kamu görevlisi sorumluluk kabul etmedi ve istifa etmedi.
Kâr hırsının ve denetimsizliğin sonucu olan bu felaketten birkaç gün sonra menajer Ayşe Barım Gezi Parkı eylemlerinin düzenleyicisi olduğu iddiasıyla “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etmek” suçu isnat edilerek müebbet hapis cezasıyla yargılanmak üzere tutuklandı. Bu operasyon gündemdeyken, aynı zamanda AKP gençlik kollarının kongresi gerçekleşiyordu. AKP gençlik kolları başkanı konuşmasında “Sayın Cumhurbaşkanım yüksek affınıza sığınarak sadece bir konuda düşüncemi ifademi etmek istiyorum” dedikten sonra “Bugün ‘yeni bir Gezi olur mu?’ hayalini kuranlara AK Gençlik olarak Ankara’dan sesleniyoruz. Bir daha bu ülkenin bir karış sokağını işgal etmeye kalkışırsanız milli iradenin asli unsuru olan biz gençleri karşınızda göreceksiniz.” şeklindeki “düşüncelerini” ifade ediyordu.
Grand Kartal Oteli katliamı, beraberinde getirdiği tüm trajedilerle birlikte, AKP hükümetleri döneminde gerçekleşen felaketler listesine eklenen yeni bir madde oldu. Sırbistan halkının kararlı mücadelesi böylesi katliamlar karşısında yapılması gerekenin ne olduğunu bir kez daha bütün çıplaklığıyla ortaya koydu. Böylesi günlerde, başka faktörlerin yanı sıra, Saray rejiminin bir kez daha Gezi korkusunu hatırla(t)ması boşuna değildi. Çünkü her bir hücresine dek çürümüş mevcut iktidardan kopuşun yolu emekçi halkın demokratik kitlesel seferberlikleriyle siyaset sahnesine yeniden çıkmasından geçiyor.
Yorumlar kapalıdır.