1 Eylül’ün ardından

Dünya Barış Günü, 1 Eylül 1939 tarihinde faşist Almanya ordularının Polonya’ya girerek ikinci emperyalistler arası paylaşım savaşını başlatmasına atfen, Bileşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilmiş bir gündür. Ve bu anlamlı gün, barış kelimesinin eğer burjuvalar arasında yapılmışsa, ne denli güvenilmez olduğunu her yıl yeniden ve yeniden bizlere gösterir.

Savaş hazırlığı yapılan bir barış günü

Günün dünya çapındaki ilk kutlaması, anlam ve önemine en uygun(!) şekli ile gerçekleşti. Rusya devlet başkanı Putin ile, Polonya başbakanı Tusk bir görüşme yaparak Dünya Barış Günü’nün kutlamalarını açtılar. Peki, bu kutlamanın içeriği ne oldu? İlk konu elbette ki, dünya savaşının başlangıcının 70. yıldönümü üzerine oldu. Genel vurgu, “Geçmişte yaşananları unutalım ve önümüze bakalım” demekten ibaretti. Putin şöyle dedi: “Tarihi, tarihçilere bırakalım.” Konuşmanın büyük kısmında da, 2005 yılından beri soğuk olan Polonya-Rusya ilişkilerine, yeni ekonomik iş birlikleri ile sıcaklık katma istekleri damgasını vurdu.

Bu durumda kutlamada söylenenleri şöyle okumak mümkün, “Geçmişi unutalım. Unutalım ki bugünü, geçmişi işçi emekçilere hatırlatmaksızın yazabilelim. Önce ekonomik iş birliklerini deneyelim ve işçi emekçilere bunun üzerinden büyük bir yük hazırlayabilelim. Sonra da anlaşamazsak, hazır geçmişi unutmuşken kaldığımız yerden devam ederiz. Gücü gücü yetene…”

Bu bayların alışkanlığıdır. Önce dostane ekonomik işbirlikleri yaparlar. Sonrasında da, bu ekonomik işbirlikleri onlara yetmez. Girdikleri bunalımdan çıkmanın tek yolu olarak da, savaş sapağına yönelirler. Esasında kapitalist bir barışın yaptığı tek şey yeni bir savaşa gebe olmaktır. Keza sözünü ettiğimiz kutlamalarda da, kapalı kapılar ardında İran’ın olası bir saldırısına karşı önlem olarak Polonya’nın donatılacağı füze savunma sistemi konuşuluyordu. Sonuç olarak barış gününde, savaşa hazırlık meselesi temel gündemi oluşturuyordu.

Savaşlar ve yıkımlar sürüyor

Dünyanın büyük bir bölümünde savaşlar ve yıkımlar sürüyor. Bugün Somali, Sudan, Myanmar, Endonezya, Çeçenya, Irak, Afganistan, Filistin gibi 23’ü aşkın ülkenin sınırları içerisinde savaşlar devam ediyor. Bunların yanı sıra, Afganistan’daki asker sayısının arttırılması planlanıyor, Filistin’e daha sert darbe vurmanın planları konuşuluyor, İran’a karşı silah yığınakları hazırlanıyor…

Öyle bir barış günü geçirdik ki, hiçbir devlet başkanı bu sorunları işaret etmedi. Bunların sonlandırılması için samimi bir girişimde bulunan olmadı. Bırakın bunun girişiminde bulunmayı, bu girişimlerin gerekliliğini ima eden dahi çıkmadı.

Anlaşılan o ki barışı, ama kapı arkasından yeni savaş hazırlıklarının yapıldığı sahte bir barışı değil, gerçek bir barışı getirmek ancak bu savaşın yükünü çeken, ölen, öldürülen, öldürme emri verilen, vergileri ile bu savaşı karşılayan, silahları ve savaşın her türlü teçhizatını üreten bizler tarafından mümkün.

Türkiye’de barış günü

Türkiye’de, Dünya Barış Günü’nde de, Kürtlere yöneltilmiş kirli savaş devam etmekte. On yıllardır süren bu kirli savaşta canını, yakınını, sağlığını, yaşadığı yeri… kaybedenlerin sayısı dahi belli değil. Buna rağmen, bu savaş birilerini hoşnut etmeye devam ediyor.

Gündemde olan barış girişimlerinin samimiyeti ise ciddi bir tartışma konusu. Barış konusundaki samimiyet nedir? Barış isteniyorsa, bunun zemini, yeri ve zamanı yoktur. Barış hemen ve şimdi gerekmektedir! Geçen zaman bizden canlarımızı almaktadır. Kaybedecek vaktimiz yok! Anlaşılan o ki, bizim topraklarımızda da barış, burjuvaların inisiyatifine bırakılamayacak kadar elzem.

Güzel olan bir şey var ki, Türkiye genelinde barış günü dolayısıyla yapılan mitinglerde sendikaları, siyasi partileri, dernekleri ve gazeteleri ile katılmış olan yüz binlerce insandık. Ve bizler bu mitinglerde, “Yaşasın halkların özgürlüğü ve özgür hakların kardeşliği; savaşa değil eğitime, sağlığa bütçe” diye bağırdık. Mitinglere en büyük katılımı sağlayan kurum ise DTP idi.

Dünyadaki savaş hazırlıkları ve bizim topraklarımızdaki samimiyetsiz barış girişiminin bizlere gösterdiği bir şey var. Dünya barışını ancak proletarya enternasyonalizmi garanti edebilir. Bizim topraklarımızda da gerçek bir barışı kurmanın en emin yolu, barış mitinginde çekirdek halinde de olsa görülebileceği gibi, Türkiyeli işçi ve emekçilerin Kürt kardeşleri ile beraber barış talebini haykırmasından geçer.

Yazan: Sedat D. (2 Eylül 2009)

Yorumlar kapalıdır.