Bütüncül bir emek ittifakı önündeki zorlukları aşmalıyız

Bu köşede bir önceki yazımızda; “olağanüstü dönemler olağan dönem politikalarıyla sürdürülmemeli” anlayışını doğru bulduğumuzu, 2023 seçimleri sürecinde kendimizi bu gerçekliğe göre konumlandırmaya çalıştığımızı, dolayısıyla bu dönemde cephe/ittifak politikasını bir sınıf sorumluluğu ve görevi olarak gördüğümüzü ifade etmiştik.

Tekrar altını çizelim: Bize göre sol/sosyalistler için 2023 seçimleri öncesinde bir emek cephesi/ittifakı oluşturmak, bireysel/grupsal bir tercih ve/veya taktik değil, sınıf mücadelesinin güçler dengesinin ve olası yeni dönemin getireceği muhtemel yanılsamaların karşısında zorunlu bir devrimci işçi sınıfı politikasıdır.

Bu açıdan bakıldığında, geride kalan bir ay içinde sol/sosyalist cenahta cephe/ittifak politikaları üzerine yaşanan gelişmeler ortaklık zeminlerinin güçlendirilmesinden öte ayrışma ve mesafelenme tutumlarıyla daha çok öne çıktı.

Kuşkusuz, tarafların gerekçeleri yok sayılamaz. Her birini kıymetli buluyoruz. Lakin öznel tercihler nesnel gerekliliklerin üzerine de çıkmamalı. Grupsal öncelikler işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin acil ihtiyaçlarına ikame edilmemeli. Ölçüt, sınıf mücadelesinin zorunluluklarına göre oluşturulmalı.

Örneğin olası bir emek cephesinin sermayeden ve bürokrasiden bağımsız bir sınıf ittifakı anlayışıyla kurulmasında çoğunluğumuz hemfikir oluruz. Bu temelde bir ayrışma yaşanırsa bu doğrudan devrimci-reformist program temelinde bir ayrışma olur. En geniş birliği kuralım diye sınıf uzlaşmacı-işbirlikçi bir pozisyonu tabii ki kabul etmeyiz. Reformist programın karşısında devrimci programı savunuruz.

Bununla birlikte bir emek ittifakı kurma ve bir sınıf cephesi oluşturma politikası onu kuran partilerin kendi programlarının önceliklerine, tercihlerine de indirgenemez. Bu yapıldığında, onun kuranlar ne isim verirlerse versinler, aslında kurulan bir emek ittifakı/cephesi olmaz, sadece onu oluşturan partilerin işbirliği olur. Bu da kendine göre bir politikadır, kıymetlidir ama isimleri değiştirmek gerçeği değiştirmez.

Bu karmaşanın büyük oranda mevcut rejimi ve sorunları tarif etmekteki farklılıklardan, önceliklerden ve buna bağlı olarak çıkış ve/veya kopuş için önerilen farklı politikalardan kaynaklandığı söylenebilir. Bunu fazlasıyla konuşmaya, tartışmaya ihtiyaç var.

Şu aşamada Marx’ın “aldatıcı, iğva edici iyimserlik gerçek kötümserliktir” alıntısını tersyüz ederek soralım: Sol/sosyalistlerin neredeyse hemen hepsi mevcut tabloyu alabildiğine koyu karanlık tasvir ederken, karanlığın perdesini yırtmayı bir zorunluluk olarak görürken, nasıl olup da bunu sağlamanın en temel yolu olan sınıfın acil/asgari talepleri temelinde birlik ve ittifak pratiğini gereğince, yeterince hayata geçir(e)miyoruz?

Günümüz benzeri zor zamanlarda devrimci bir iyimserlik için en çok ihtiyaç duyacağımız şey kendimize dönük de sahih bir politika olsa gerek.

Yorumlar kapalıdır.