Seçim kanunu, muhalefet ve emekçiler

Cumhur İttifakı’nın bir süredir taban desteğini yitirdiği konuşuluyor. İktidar elindeki tüm olanakları çeperindeki bir avuç zengini ihya etmekten yana kullanırken, bu güçten vazgeçme niyetinde değil. Kitleleri kendine geri döndüremediği koşullar altında yasa değişiklikleri ile konumunu korumaya çalışıyor.

AKP-MHP bloğunun meclis komisyonuna sunduğu ve komisyondan geçen yeni seçim kanununun tam da böylesi bir amacı var. Değişikliğin iktidarı sürdürmeye yetip yetmeyeceğinden önce, içeriğe göz atalım.

15 maddelik değişikliği üç ana başlıkta özetlemek mümkün. Birincisi, değişiklikle beraber baraj yüzde 7’ye iniyor ama değişiklik ittifaka dahil olan partilere de yüzde 7’lik baraj şartı getiriyor. Böylece iktidar bir yandan oyu eriyen MHP’yi meclise sokmayı garantilemeye çalışırken, öte yandan da Saadet, Deva, Gelecek vb. diğer partilerin de ittifaka katılmalarının bir anlamını bırakmamış oluyor.

İkinci önemli yenilik doğrudan sandık seferberliğini hedef alıyor. Taslak, sandık kuruluna üye bildirme hakkı olan partilerin olurunu göstermeden başka bir kimseyi sandık grevlisi olarak göstermesini engelleyerek sandık görevliliğini zorlaştırıyor. Ek olarak bugün seçim kurulu başkanı bölgenin en kıdemli hâkimiyken, değişiklikle beraber başkan kura ile belirlenecek. Bu değişiklikle, AKP avukatlığından birinci sınıf hâkim konumuna yükseltilen kişiler seçim kurulu başkanı olabilecek.

Üçüncü önemli başlık muhtarlar üzerinden gelişiyor. Muhtar seçilen bir kişi ancak seçilme yeterliliğine sahip ise muhtar olabiliyor. Değilse de en çok oy alan ikinci-üçüncü kişiler muhtar olabiliyor.

İktidarın savunma pozisyonundaki görüntüsünü bu hamle ile tersine çevirmeye çalıştığını ve de başta seçme seçilme hakkı olmak üzere sandık güvenliği vb. hususlarına saldırıda bulunduğunu söyleyebiliriz.

Millet İttifakı (Mİ) bu saldırıların karşısında göstermelik dahi olsa bir adım atmadı, hükümetin kriz karşısında hırpalanıp düşmesini beklemeyi sürdürdü. Güvendiği şey de şu: Bu müdahale başkanlık seçimini etkilemez.

Yapılan değişiklikler gerçekten anlamsız mı? En nihayetinde bu soruyu güçler dengesi belirleyecek ancak Tek Adam rejiminin yapmaya çalıştığı şey sandık güvenliğini azaltmak ve Millet İttifakı’nın genişlemesini engellemek. Peki bu küçümsenecek bir husus mu?

Tasarı AKP’nin bir emniyet supabıdır. Olası bir başkanlık seçimi kaybında İBB modeli kullanılabilir. Nasıl ki İBB’de AKP’li belediye meclis üyeleri çoğunlukta olduğu için İBB’yi kilitleyebiliyorlarsa aynı deneyimi mecliste işletmek pekâlâ mümkün. Zira her ne kadar cumhurbaşkanının kararname yetkisi olsa da yasama yetkisi hâlâ mecliste ve yasa kararnameden üstün.

Millet İttifakı hepimize yapılan bu saldırı karşısında kurulmuş oyunun kurallarına uyarak bekliyor. Burjuva muhalefetin tek dileği güçlendirilmiş parlamenter sistemken içeriği muğlak bu sisteme nasıl geçileceği de ifade edilmiyor. Mecliste nitelikli çoğunluğu (yarısı değil, beşte üç) elde etme şansı bulunmayan Mİ’nin güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefi mevcut değişiklik koşullarında çok da mümkün görünmüyor.

Baskıcı rejimin baskıcı kuralları çerçevesinde bir demokratik dönüşümün söz konusu olamayacağını bir kez daha görüyoruz. Tek Adam iktidara tüm varlığı ile sarılırken, Millet İttifakı da somutluktan bir hayli uzak, sendikaların, işçi emekçilerin, Kürt halkının adını bile anmadan bir değişiklik yapılabileceği yanılmasını yaratıyor.

Oysa çözüm var. Acil sorunlarımıza yanıtlar üretecek; emperyalizmden kopuş, tüm temel demokratik hakların garanti altına alınması ve işçi emekçiden yana bir anayasanın hazırlanması için seçim barajının olmadığı bir kurucu meclisi gündeme getirmek gerekiyor.

Görüldüğü üzere düzen partileri gerçekçi bir mücadelenin taraftarı olamıyor. O halde, patronlardan bağımsız bir emek cephesinin inşası bir kez daha acil bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.

Yorumlar kapalıdır.