Gizli diplomasiye SON!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile baş başa görüşmesinde yanına Merve Kavakçı’nın Fatma Abhushanab’ı almış olması muhalefet çevrelerince ve eski diplomatlar tarafından çok sert olarak eleştirildi. Eleştiriler şu noktada haklı: Fatma Abhushanab ne bir diplomat ne dış işlerinde deneyimli birisi. Sadece “anadili gibi” İngilizce biliyormuş. Gerçekten de iki devlet başkanının son derece önemli, iki devleti ilgilendiren önemli bir görüşmede Abhushanab gibi meslekten olmayan birinin kullanılması son derece yanlış.

Ama eleştirilerde bir nokta daha var, ki bu bence daha önemli. Erdoğan’ın “baş başa” görüşmesinin kaydı yok. Ne konuşuldu? Ne alındı, ne verildi? Hangi noktalarda anlaşmaya varıldı? Hangi konular anlaşmazlık olarak kaldı? Bütün bunlar 83 milyonluk Türkiye halkının kaderi üzerinde ne derece etkili olacak?

Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Baş emperyalist ve aynı zamanda NATO’nun motor gücü olan bir ülkeyle yapılan görüşmede tüm halkı ilgilendiren konuların bırakın basını, diplomatlardan bile gizli yapılması ve ardından herhangi bir kaydın olmaması kabul edilemez. Bu durum elbette emekçiler tarafından reddedilmeli ve CB’nin derhal halka gerekli açıklama yapması istenmeli.

Ama gizli diplomasi sadece Tek Adam’ın huyu değil. Burjuva hükümetler dünya politikalarını her zaman kendi sınıflarının çıkarları doğrultusunda gerçekleştirirler ve halka açıkladıkları tümüyle gerçekler değil, sadece duyurmak istedikleridir. Emekçi halkımıza hükümetlerin diğer ülkelerle ekonomik, politik, ticari ve askeri alanlarda yaptıkları tüm görüşmeleri ve anlaşmaları açıklamazlar.

Örneğin, devlet ve hükümet yetkilileri kimi zaman bir uçak dolusu iş insanıyla yabancı ülkelere giderler ve orada çeşitli görüşmeler ve anlaşmalar yaparlar. Ve biz de, hangi kredi ve borçların istendiğini; hangi özelleştirme sözleriyle ülke kaynaklarının emperyalistlere nasıl peşkeş çekildiğini; hangi askeri taahhütlerde bulunulduğu vb. bilemeyiz. Oysa bütün bu görüşmeler ve anlaşmalar tüm halkın geleceğini belirleyen konulardır.

Gene örneğin bizler Madrid’deki NATO toplantılarının, Tahran’daki Astana görüşmelerinin kamuya açıklanan bildirilerini biliyoruz, ama kapı arkasında yapılmış olabilecek anlaşmaları veya anlaşmazlıkları bilmiyoruz. Ve bütün bunların sonunda da asker üniforması giydirilmiş işçi-emekçi çocukları belki de hiç bilmedikleri cephelere sürülecek. Bilmedikleri anlaşmalar sonucunda, belki de hiç istemedikleri halde yabancı üniformalı emekçilere kurşun sıkmaya mecbur edilecekler. Ve bunun için kendilerine milliyetçi propagandadan başka bir açıklama sunulmayacak. Bu kabul edilebilir mi?

Bu nedenle biz, başlıkta yazdığımız gibi “Gizli Diplomasiye Son!” diyoruz. Halkın vergileriyle memurluk yapan tüm diplomatlar ve gene ancak halkın onayıyla işbaşında olan politik yetkililer, diğer ülke temsilcileriyle yaptıkları tüm diplomatik görüşmeleri, tartışmaları ve anlaşmaları, bütün ayrıntılarıyla halka açıklamalıdırlar. Bütün bu ilişkiler parlamentoda, basında ve tüm kamuoyunda açıkça tartışılabilmeli, hatta tüm ülke adına alınacak kararlar halk oylamasına sunulmalı. Tabii bu arada, başta CB olmak üzere hiç kimsenin herhangi bir anlaşmaya veya anlaşmadan çıkılmasına tek başına yetkisi olmamalı.

Gizli diplomasi derken, işçileri yakından ilgilendiren bir başka gizli görüşmeler adetine de değinelim: Hiçbir sendika yönetiminin, patronlarla üyelerinden gizli görüşmesi olmamalı, buna izin verilmemeli. Örneğin, tüm toplu iş sözleşmesi görüşmeleri ilgili tüm işçilere açık olarak ve onların katılımıyla yapılmalı. Varılacak anlaşmalar da, ancak işçilerce tartışıldıktan ve onay aldıktan sonra imzalanmalı.

Kısacası, hem sendikal alanda hem de tüm ülke politikasında işçi demokrasisi için mücadele etmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.