Okullar açıldı: Emekçiler için eylül ayı zor geçti

12 Eylül’de okullar 2022-2023 eğitim-öğretim yılı için kapılarını açtı. Ancak emekçiler bu ayı çok zor geçirdi. Her geçen yıl istikrarlı bir biçimde artan eğitim harcamaları pandemi dönemi ve ekonomik krizin etkisiyle bu yıl tavan yapmış durumda. Enflasyon koşullarında sürekli eksiye düşen emekçilerin bütçesi okulların açılmasıyla da matematiğin sınırlarını zorlar hale geldi.

Kırtasiye masrafları, servis ücretleri, kıyafet ve çanta gibi harcamalarda geçen yıla oranla yüzde 200, 300 ve hatta 500’lere varan artışlar yaşandı. Bu yıl anaokulu masrafında yüzde 188, ilkokulda yüzde 194, ortaokulda yüzde 202 ve lisede yüzde 198’lik artışlar söz konusu. Devletin eğitim harcamalarına yaptığı katkı istikrarlı bir biçimde azalırken, hanehalkının yaptığı harcamalar ise katlanarak arttı. Ülke emekçilerinin önemli bir kısmının asgari ücretle veya ona yakın ücretlerle çalıştığı göz önüne alındığında emekçilerin eğitim masraflarını karşılamakta zorlandığını, özellikle birden fazla çocuğu okula giden emekçilerin ise zorunlu masrafları dahi karşılayamayacak durumda olduğunu düşünmek zor değil.

Okullara bütçe ayırmayan MEB okulların ihtiyaçlarını velilere yüklüyor

MEB her yıl “kamu okullarına kayıtta para alınmıyor” dese de bağış ve kayıt parası adı altında okul masrafları velilerden çıkartılmaya devam ediyor. Kamu kaynakları kamusal bir hak olan eğitime bilinçli bir biçimde yeterince ayrılmıyor. Bu bir yandan kamu okullarındaki eğitimin niteliğinin düşmesine sebep olurken diğer yandan parasız olması gereken eğitim hakkı, devlet okullarında okuyan öğrenciler için bile el yakan ciddi bir masraf olarak karşımıza çıkıyor.

Kriz yalnızca Türkiye’de değil diye düşünenler için söyleyelim: OECD ülkeleri arasında Meksika ve Kolombiya’dan sonra her bir öğrenci için eğitim kurumlarına en az para harcayan üçüncü ülkeyiz.

Serbest piyasa mı, temel hak mı?

Kamusal alanların serbest piyasa ekonomisine açılması AKP döneminde büyük bir hız kazanmış ve eğitim alanı da bu durumdan nasibini almıştı. Örneğin, hükümetin iktidarı boyunca hayata geçirdiği neoliberal saldırı programının bir ayağı olan eğitimde 4+4+4 uygulaması kamusal eğitimin tasfiyesi adına patronlar ve devlet açısından bir hayli işler vaziyette. 4+4+4 öncesi hanehalkının yaptığı eğitim harcaması 13 milyar civarı iken 2019’da bu miktar 53 milyar civarına yükseldi. 2022 yılı için ise velilerin yaptığı eğitim harcamaları yaklaşık üç katına çıkmış durumda.

Temel bir hak olması gereken eğitim alanı hükümet dönemi boyunca patronlara yeni bir kâr piyasası olarak sunuluyor, devlet okullarına aktarılması gereken kamu kaynakları teşvik adı altında özel okullara aktarılıyor. Herkesin eşit ve parasız olarak yararlanması gereken ulaşılabilir ve nitelikli eğitim hakkı temel bir hak olmaktan çıkartılıp yalnızca imtiyazlı bir grubun edinebileceği bir alan haline geldi. Emekçilerin ödediği vergileri emekçiler için harcamaktan kaçınanlar, eğitim hakkını para ile satmaya çalışanlar, bu durumun gerçek sorumlularıdır. Her yıl eğitim ve diğer kamusal alanlarda farklı isimler altında gerçekleştirilen “büyük soyguna” artık bir son verilmeli; herkes için gerçek anlamda parasız, eşit, ulaşılabilir ve nitelikli eğitim hakkı hayata geçirilmelidir.

Yorumlar kapalıdır.