Kısırdöngü kırılmalı

Sermayenin kâr, emekçilerin can derdinde olduğu olağanüstü koşullardan geçiyoruz. İç içe geçmiş çoklu kriz derinleşirken dünya, kapitalizm kaynaklı, küresel ölümcül bir sınama daha yaşıyor. Toplumlar, denize düşen misali, yılanlara sarılarak günü kurtarmaya çalışırken çok daha yıkıcı süreçlerin kurbanı oluyor.

Kapitalist krizin son zehirli meyvesi İtalya’da Giorgia Meloni oldu. Seçimleri kazanan müstakbel başbakan adayı Meloni faşist Mussolini İtalya’sını vaat ediyor. Hatırlanacağı üzere Brezilya’da başkan Bolsonaro askeri darbelerden övgüyle bahsederken yenik ABD Başkanı Trump da ırkçı, kadın düşmanı, beyaz üstünlükçü politikalarıyla öne çıkıyordu. Benzerleri çok ve liste uzun ama kitleler bu tiplere meftun oldukları, “faşizm” istedikleri için oy ve destek vermiyor. On yıllardır kendilerini sağlı-sollu kandıran patron partileri nedeniyle bu kitlesel bilinç savrulmalarını yaşıyorlar.

Hiç şüphesiz Meloni gibileri birer “aykırılık” ve “sistem” karşıtı olarak görmek de son derece yanlış olur. Bunlar da patron partileri, hepsi kapitalizmin mütemmim cüzü ve emperyalizm, NATO, AB, neoliberalizm, emek sömürüsü, artık değer vs. anılmadan Meloni gibilerin varlığı ve rolü ne anlaşılabilir, ne sistem dışı, emek yanlısı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir alternatif çözüm üretilebilir. Kapitalizmin normali ile anormali arasındaki çizginin sanıldığından daha ince olduğu, burjuva demokrasisi ile faşizm arasında simbiyotik bir denge, bir ortak yaşam ilişkisi olduğu unutulmamalı.

Türkiye de dünyadan muaf değil ve bugün ne yaşıyorsa benzer nedenlerle yaşıyor. Üstelik Türkiye yarı sömürge niteliğiyle dünya nezle olduğunda zatürre olan bağımlı bir ülke. Ve bugün dünya, bırakalım zatürreyi, yoğun bakım noktasında. Bunun anlamı Türkiye için entübe olmak demek. Kısacası dışarıdan sıcak para girişi olmadan yaşamaya devam edememek! Hazinenin boşalmasının, kaynağı gelirsiz para girişleriyle ödemeler dengesinin kurulmaya çalışılmasının, darphanenin sürekli para basmasının, dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine maruz kalmanın, alım gücünün, paranın ve emeğin pul olmasının nedeni işte bu kapitalist sermaye düzeni.

Tam da bundan dolayı Türkiye, iktidarın yoksullaştırıcı, yozlaştırıcı, yıkıcı ekonomi politikasının yarattığı tahribatı uzun yıllar yaşamak durumunda kalacak. Hatta muhtemeldir ki olası bir iktidar değişimi sonrası tercih edileceği belli olan piyasacı model doğrultusunda, enkaz vurgusu yapılarak, yıkımın faturası, birçok kez yapıldığı gibi, işçi-emekçi kesimlere “gönüllü” olarak fatura edilmek istenecek.

Öyle ki AKP/Erdoğan bile sanki 20 yıldır iktidar değilmiş, sorunları başkası yaratmış da kendisi gelip çözümü ortaya koymuş gibi 2023 yılının ilk aylarından itibaren çözüm vaat ediyor! Kesenin ağzını sonuna kadar açar gibi görünerek, enflasyonda baz etkisini kullanarak “faiz indi, enflasyon düştü, sorunlar çözülmeye başladı” diyerek seçimler öncesi son düzlüğe avantajlı girmek istiyor. Biri bozar, başka biri düzeltir ise bundan marifet ve iltifat hâsıl olur da kişinin kendi bozduğu şeyi düzeltmesi iltifata tabi olmadığı gibi matah bir şey de sayılmaz. Kaldı ki iktidar mevcut tabloyu politik tercihleriyle bile isteye yarattı. Ayinesi işse kişinin, lafa bakılmaz ise AKP/Erdoğan’ın karnesi ortada.

Peki işçiler, emekçiler ne yapacak? Kısırdöngü içinde dönmeye devam mı edecek? Biliyoruz ki sınıf mücadelesinde kestirme yol yok. Taktik tercihler ne olursa olsun işçi sınıfının ve emekçi yoksul kitlelerin öznesi olduğu dönüştürücü ve kurucu bağımsız devrimci sınıf önderlikleri inşa edilmeli.

Yorumlar kapalıdır.