Soykırımı durdurmak için sözlerden fazlası gerek

Erdoğan 29 Kasım’da gerçekleşen TRT World Forum etkinliğinde konuşma yaptığı sırada protestolarla karşılaştı. Bakü petrolünün Türkiye topraklarından geçerek İsrail’e ulaştığına dikkat çeken eylemciler sözleri kesilerek gözaltına alınırken, Erdoğan kürsüden “Siyonistlerin ağzı dili olmayın” ithamında bulundu.

Aynı gün Erdoğan’ın X hesabından “Filistin Halkıyla Uluslararası Dayanışma Günü” vesilesiyle yapılan paylaşımda Gazze’de yaşananlar soykırım olarak nitelendiriliyor, Türkiye’nin bugüne dek kararlılıkla “mazlum” Filistin halkının yanında yer aldığı ve yer almaya devam edeceği ve soykırımın uluslararası hukuk çerçevesinde cezalandırılması gerektiği dile getiriliyordu. Bu sözler Erdoğan’ın önceki birçok konuşması ile de paralellik taşıyor.

Erdoğan’da somutlaşan AKP-MHP iktidarı Filistin’de Siyonist varlık tarafından girişilen saldırıların soykırım olarak nitelendirilmesi gerektiği gibi haklı bir tespitte bulunmasına rağmen neden hâlâ içerisinde farklı İslami kesimlerin de bulunduğu Filistin destekçisi birçok grubun protestolarına hedef oluyor? Çünkü hükümetin bu konudaki söylemleri ile eylemleri arasında gözlerden kaçırılması imkânsız hale gelmiş bir farklılık mevcut.

Esasen Siyonist korsan devletin kuruluşu ile başlayan ve geçen yıl 7 Ekim’de Filistin direnişinin gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonunu takiben dozu artırılan soykırım saldırısına karşı devletin tepesinden atılan nutuklar fiili adıma dönüşmüyor.

Hükümetin ve sermayenin boyunduruğuna girmemiş az sayıda gazetecinin limanların Siyonist varlığa hizmet eden şirketlerce kullanıldığını ve İsrail’le ticaretin sonlandırıldığına dair resmi açıklamalar yapılmış olmasına rağmen bu ticaretin Filistin ile yapılıyormuş gibi gösterilerek sürdürüldüğünü açığa çıkaran haberleri sansürü delerek kamuoyuna yansıyor. Aralarında bugüne dek AKP’yi desteklemiş olanların da bulunduğu ve farklı ideolojik motivasyonlarla da olsa kalbi Filistin halkının haklı direnişinden yana olan milyonlarca emekçi, göz boyamaya dayalı bu hamaset oyununun farkına vardıkça rahatsızlık duyuyor.

Filistin’de tarihin en göz önünde gerçekleşen soykırımı devam ederken ümmet kardeşliği veya mazlumların hamiliği söylemleri sermayenin ihtiyaçları gerçeğine çarparak tuz buz olmaktadır. AKP-MHP hükümeti de her kapitalist devlette olduğu gibi her şeyden evvel sermaye sınıfının genel çıkarlarını korumakla mükelleftir. İsrail ise herhangi bir kapitalist devlet değil, emperyalist kapitalist sistemin coğrafyamızı kontrol altında tutmak için imal ettiği işgalci bir savaş aygıtıdır. Bu bakımdan küresel sermaye için, geliştirilen ticaretin gitgide artan hacmi bakımından da Türk kapitalistleri için gözden çıkarılması imkânsız bir partnerdir.

Siyonizmin hak ettiği şekilde tarihe karışması o veya bu siyasi kampa mensup herhangi bir burjuva hükümetin lütfu ile değil, Filistin halkının şahidi olduğumuz kahramanca direnişi ve dünya işçi sınıfının daha güçlü, daha örgütlü hale gelmesi gereken dayanışması ile gerçekleşecektir.

Yorumlar kapalıdır.