Düzen muhalefeti psikolojik üstünlüğünü kaybediyor

Yerel seçimlerinin ardından Erdoğan yönetimi ile düzen muhalefeti arasındaki güç dengesinin ikinci odak lehine değiştiği yönünde yaygın bir izlenim vardı. Hatta ülkenin içinden geçtiği çoklu krizler dönemine iktidar cephesinde büyük seçim yenilgisinin yarattığı moral bozukluğu eklenince, Erdoğan yönetiminin yolun sonuna hızla yaklaştığı düşünülmekteydi. CHP lideri Özgür Özel ise, seçimlerden ülkenin birinci partisi olarak çıkmış olmanın verdiği özgüven ve enerjiyle iktidara yürüyen bir lider imajı çizmeye çalışıyordu. İnisiyatif artık düzen muhalefetinde gibi görünüyordu.

Bugün seçimlerden sadece altı ay sonra böyle bir tespitte bulunmak kolay değil. Siyasi gündemi belirleyen bir süredir düzen muhalefeti değil. Erdoğan yönetimi, ittifakıyla birlikte seçim yenilgisinin moral bozukluğunu aşarak 20 yılı aşkın süre boyunca defalarca gösterdiği gibi, iktidarı bırakmamak için tüm siyasi hamleleri yapacağını gösterdi.

Önce, seçimlerin hemen ardından sarsılan siyasi imajını ve hatta olası bir meşruiyet sorununu, “Türkiye ittifakı” adı altında CHP ile yakınlaşma süreciyle bertaraf etmeyi başardı. Düzen muhalefeti, yerel seçim sonrası iktidarın meşruiyetini sorgulamak yerine, onu meşrulaştıracak şekilde Erdoğan yönetimi ile birlikte fotoğraf vermeyi tercih etti.

Bu sayede yavaş yavaş toparlanma imkânı bulan Erdoğan yönetimi, kaybettiği inisiyatifi yeniden kazanmak için saldırılara girişti. Hakkari, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyım atayarak rejimin antidemokratik Kürt karşıtı politikalarına bir kez daha başvurdu ve geleneksel düzen muhalefeti ile Kürt siyasi hareketinin ittifakında yarıklar yaratmaya çalıştı. CHP ise Esenyurt örneğinde, birkaç istisnai vaka dışında ilk kez bir belediyesine kayyım atanması gibi kritik bir anda bile etkin bir mücadele sergileyemedi.

İşin gerçeği şu ki, CHP ve genel olarak düzen muhalefeti, tüm bu yalpalamaların da gösterdiği gibi, siyasal demokrasi ve ekonomi başta olmak üzere hiçbir toplumsal sorun konusunda rejimi ve iktidarı zorlayabilecek bir siyasi programa, eylem planına ve siyasi bir kararlılığa sahip değil. Aslında iktidar olma umuduyla kendisini oraya taşıyabilecek iktidar ve rejim karşıtı kitlelerin demokratik ve ekonomik özlemlerinin basıncı altında kalıyor. Buna karşın, ekonomik krizden çıkış gibi temel sorunlarda Erdoğan yönetiminden kökten farklı bir çözüm öneremediği için kitleleri ikna edebilecek ve iktidar heyecanı yaratabilecek bir söylem gücünden yoksun. Düzen muhalefeti hem kitlelere güven vermekte hem de sermayenin farklı kesimlerinin çıkarlarını uyumlulaştıracak bir siyasi kararlılık göstermekte yetersiz.

Yirmi iki yıldır olduğu gibi, düzen muhalefeti içinde iktidarı ele alabilecek kararlı bir alternatif eksikliği nedeniyle Erdoğan yönetimi, düştüğü bir anda bir kez daha ayağa kalkma fırsatı buluyor. Son dönemdeki Terörsüz Türkiye projesi ile himaye edilen Suriye Milli Ordusu’nun Tel Rıfat Operasyonu, iktidarın artık yeni oyunlar kurmaya girişecek kadar toparlandığını gösteriyor.

Ancak Erdoğan yönetiminin kazandığı ivme, büyük ölçüde uluslararası konjonktüre bağlı olan çok kırılgan bir zemine dayanıyor. Ulusal ölçekte derinleşen ekonomik kriz yüzünden ansızın patlayabilecek en ufak bir kitlesel tepki veya Suriye cephesinde emperyalist ve bölgesel güçlerin olası bir müdahalesi gibi pek çok gelişmeyle hamle üstünlüğü el değiştirebilir. Ancak konjonktürel durumların ötesinde rejimden kopuşun yegâne yolu işçi ve emekçiden yana, düzen muhalefetinden bağımsız bir politik hattın örülmesinden geçiyor.

Yorumlar kapalıdır.