ETF işçisi ile söyleşi: “Bizim de başımıza geleceğini fark edememişiz”

ETF işçileri hakları, alacakları için fabrika önünde mücadeleyi sürdürüyorlar. 63. gününde ziyaret ettiğimiz ETF direnişinde bir kadın işçiyle yaptığımız söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Öncelikle direnişe başlangıç sürecinizi kısaca anlatabilir misiniz?

Patronumuz Sanem Dikmen 1 Haziran’da bize açıklama yaptı, “Ekonomik krizden dolayı yürütemiyoruz artık, fabrikayı kapatma kararı aldık” diye. Önce küçültmeye gideceğini, fabrikayı direkt kapatamadığını söyleyerek aynı günün akşamı 30 arkadaşımızı eledi. Ertesi gün öğleden sonra arkadaşlarımızın arabulucuya gittiğini öğrendik. “Neden arabulucuya gidiliyor?” diye düşündük, kıdemlerde pazarlık yapmak içinmiş. Ve öğrendik ki sözde yüzde 70’ini veriyormuş ama o yüzde 70 içinde ihbar yok, yıllık izin paraları yok, üç buçuk ikramiye yok, diğer sosyal hakların hiçbiri yok. Ne olacağını, ne yapacağımızı çok düşündük, o sırada bayram tatili girdi araya. Bayram dönüşü birkaç arkadaş bir işçi avukatıyla görüştük, o bizi bilgilendirdi. Eylemler için ilk önce kendi aramızda karar aldık, ondan sonra sendikamızı çağırdık. Bir yandan da harıl harıl çalışıyoruz malları yetiştireceğiz diye, fabrika kapanacak ya… Birtakım haklarımız olduğunu öğrendikten sonra daha farklı tutum almaya başladık, toplu eylem hakkımızın olduğunu bilmiyorduk mesela… Sendika aslında alttan alttan bize “yavaşlayın” diyormuş ama biz işçiler hakikaten bazen çok mu safız bilmiyorum… Sonra sendikayı da çağırdık, “Biz çalışmıyoruz” dedik. 22 Temmuz’du hiç unutmuyorum, ilk önce fabrikanın içinde bayağı gezindik falan, sonra sendika geldi, “İşverenle son bir kez görüşelim” dedi, anlaşamadılar sanırım… Biz o gün bugündür direnişteyiz. Çok fazla olay yaşadık, çok üzücü olaylardı…

Polis saldırısı ile karşılaştınız, bir yandan patron polis eşliğinde malları ve makinaları kaçırıyor…

Evet sürekli kaçırıyor…

Bu süreçte mahkemelerdir, polisidir, savcısıdır; devleti de yanınızda bulamadınız…

Bulamadık, üstelik nasıl bulamadık biliyor musunuz? 7/24 burada bekleyen bir polisimiz var. Diyorum ki ben de size suç duyurusunda bulunuyorum ya benim temmuz maaşım ödenmemiş, bana diyor ki “Siz haklısınız ama bizim yapabileceğimiz bir şey yok” diyor… Nasıl yok? O kadın bir günde savcısından çıkartıyor belgesini, buradan göz göre göre işçilerin önünde o malları çıkartıyor, çevik kuvveti yığıyor… Görmeniz lazım burası mahşer yeri gibi oluyor bazen. Ben polise de karşı gelemiyorum. O benim çocuğum ya, benim çocuğum bana karşı kullanılıyor. Böyle bir sistem olamaz. Sözün bittiği yerdeyiz zaten. Benim devletim arkamda durmayacaksa, kim duracak?

Hukuki süreç nasıl ilerliyor?

Ben arabuluculuk sistemini ilk kez duydum, eşim bana sürekli “iyi bir şey” diyordu, evde de tartışmalarını yapıyorduk ara sıra… Tartışma değil de istişare diyeyim. “İşte mahkemeler çok kalabalık, onların önünü açsınlar diye” deniyordu. Ama aslında işçiye vurulmuş bir pranga gibi… İki aydır mahkeme sürecine giremedik biz. Önce patronun arabulucusunu bekledik, zaten bir de öyle bir tarihe denk getirmiş ki -o kadar zeki bir patronumuz var- mahkemeler tatildeyken başlattı süreci, bir aydan fazla bir süre ne teklif ettiğini öğrenemedik. Geçen hafta başlayabildi süreç. Fakat tedbir kararı koyduramadık, bir üst mahkemeye taşınmış şimdi. İçeride tedbir konulacak bir şey kaldı mı onu da bilmiyoruz… Çünkü beş oldu buraya devleti arkasına alarak -artık nasıl bir hakları varsa- kamyonları sokuyor; malları, makinaları kaçırıyor. Benim temmuz maaşım hâlâ içeride, biliyor musunuz? Anlaşan arkadaşlarımız var ve nasıl bir anlaşmaya imza atmışlar biliyor musunuz? Sözde verdiği kıdemi 12 taksite bölmüş, aralık ayında başlıyor taksitler… Hani bu şekilde alacaklar o sözde kıdemi de… Kıdem dediğimiz de, örnek veriyorum 100 lira alacaklarsa, 40 lirasına tamam diyorlar. Tehdit de ediliyorlar, “Bir daha muhatap bulamazsınız, siz bunu en iyisi kabul edin” deniyor onlara. Benim şahsi fikrim, ben bu parayı alamasam da, biz bir yola çıktık, bu yolun sonuna kadar varım. Bir de kadın patron olunca gördük ki sermayenin kadını, erkeği yokmuş.

Bir yandan da çocuk okutmaya çalışıyorsunuz bu ekonomik koşullarda, onun da ayrı bir zorluğu olmalı…

Kesinlikle. Bu sebeplerle çalışmak zorunda olan arkadaşlarımız var, tek başına ev geçindirenler var… Onlar gelemiyor mesela, bazen hafta sonları uğruyorlar. Bayramdan beri maaş girmiyor bizim cebimize. Allah’tan eşlerimiz çalışıyor, bir şekilde döndürmeye çalışıyoruz evi… Benim şu an iki evladım var, biri üniversitede okuyor, diğeri lisede.

Peki direnişte bir kadın olarak bulunmanın zorluklarına ilişkin neler söylemek istersiniz?

Biz eşimle her akşam tartışıyoruz. Bayağı sağcı bir aileden geliyor. Her akşam tartışmasını yaptık, “sen gidemezsin” diyor… Beni de tanıyor, diyor ki bana “Ben bu ailenin reisi değil miyim?” “Ben de bir kadınım, sen ne demek istiyorsun yani, hep benim dediğim olacak mı diyorsun” dedim.

İşyerinde patron, evde de bir reis…

Evet, evde de koca… “Sen beni takmıyor musun, beni sürekli çiğneyerek gidiyorsun, ben burada neciyim, bostan korkuluğu muyum” diyor (gülüyor). Hâlâ daha tartışıyoruz. Başlarda komple “gidemezsin” diyordu. Dokuz gün ara vermiştim direnişe, tatil rezervasyonumuz vardı, orada da “kırmayayım bari” dedim… Eşim de umutlandı “tatilden sonra gitmez artık” diye, ama bırakmayacağımı biliyordu aslında. Bazı akşamlar mağazalarda eylemlilikler oluyor, “ben işten gelmeden gidemezsin” diyor, o da geliyor beraber gidiyoruz ama geceleri burada kesinlikle kalamıyorum. Onun da açıklaması şu “Sen Türkiye toplumundaki erkeklerin zihniyetini bilemezsin, mantığını da çözemezsin. Sen hakikaten saf mısın yoksa öyle mi davranıyorsun, çok iyi niyetlisin.” Ben de sabahın yedisinde işe gider gibi buraya geliyorum, hiç şaşmaz. Hafta sonları bazen gecikebiliyorum çünkü eşim de geliyor. Bağırmaktan eski ses tonum yok, böyle değişik bir ses… Eşim diyor ki “sen artık erkek gibi de seslenirsin bana yakında”.

Dayanışma hissedebildiniz mi bu süreçte?

Ben bu olay başıma gelmeden önce bu kadar müdahil olmazdım hiçbir şeye. Çalışıyordum, eve gidiyordum. Yine ufak tefek şeyler yapmaya çalışıyorsun tabii ama bu kadar içinde değildim… Biz toplum olarak çok duyarsızlaşmışız. Ben bunu burada anladım. Bu zenginler niye bu kadar güçlü diyorum, biz işçiler niye birleşemiyoruz diyorum. Biz aslında kendi gücümüzün farkına varsak… Bir milyon işveren varsa seksen iki milyon işçiyiz. Dün kamyonlar gelmiş… Sen de işçisin ya, gitmeyiver, gitme. Bak bakalım kaçırabilecekler mi malları… Ama işte ekmek davası var ya, herkesi oradan vuruyorlar. “Beni de çıkartırlar” korkusu oluyor hepimizde zaman zaman. Önümüz kış, neyi ne kadar ödeyeceğimiz belli değil… Ben geçen sene 1200 lira ödedim ya doğalgaza…

63 gün uzun bir süre üstelik bu süreçte polis müdahaleleriyle de karşılaştınız… Bu koşullar direnen işçilerin sayısında azalmaya yol açtı mı? Ya da sizdeki mücadele motivasyonunu kırdı mı?

Kimimizde olmadı ama kimimizde oldu… Kadın olarak korkuyorsun mesela. Geçen cuma yine bir müdahale oldu, ters kelepçe yapıldı çoğumuza. Eşim de beni almaya gelmiş o gün, tesadüf… Karakolda gördüm şok oldum, çekim yapıyor diye içeri almışlar onu da. Bu olay bile çok korkuttu arkadaşlarımızı, direnişten kopmalara yol açtı. “Biz ne yapıyoruz ki burada da kelepçe takılıyor” diyorlar. Kimisi de “bu benim sicilime işler mi” diye düşünüyor. Günden güne azalıyoruz gibi bir durum var, önümüz de kış…

Peki bu süreçte başka sendikalardan, işyerlerinden destek görebildiniz mi? Sonuçta bu patronun tavrı münferit değil…

Görmedik açıkçası… Parasal olarak bilmiyorum belki çok cüzi miktarlarda yardımlar olmuştur, bizim sendikamız dayanışma için kart bastırmıştı çünkü. Ama o da anca burayı idare ediyor zaten. İşte o kartların satışlarını yapmaya çalışıyoruz. Hem burada hem dışarıda. Eve gittikten sonra da oturmuyoruz yani. 45 yaşından sonra ben, Twitter kullanmayı öğrendim.

Planlarınız nedir önümüzdeki sürece dair, direnişi nasıl devam ettireceksiniz?

Buna kimse müdahil olamaz, kimse bizi etki altında bırakamaz, bizim kendi komitemiz var. Başkasıyla başlamadı, biz bitti dersek bitecek. Biz karar alacağız yani. Önce kendi aramızda istişare ediyoruz, ondan sonra sendikayla… Ama sendika da olacak, onsuz olmaz.

Başka işçilere de örnek oluyor sizin direnişiniz. Haksızlığa uğrayan, sendikalaştığı için işten çıkarılan, sendikalaşmasına izin verilmeyen, hukuksuzca işten atılan başka işçilere ne söylemek istersiniz?

Kesinlikle vazgeçmesinler. En önemlisi örgütlensinler. Patronun söylediğine inanmasınlar, çünkü onun mutlaka bir çıkarı vardır; bunu biz defalarca gördük, yaşadık da. Kesinlikle birlik olsunlar, mücadelelerinden vazgeçmesinler. Biz birlikte güçlüyüz ama patronlar bizden daha iyi örgütlenebiliyor. Ben bu süreçte bir de bunu anladım, hemencecik örgütleniyorlar İnsan Kaynakları’yla falan… Biz ise sürekli “işten çıkartılırız” korkusu yaşıyoruz. Bir tanesi diyor ki “benim ev kredim var.” Hani demiyor ki ben bir kere fedakarlık edeceğim ama ondan sonra herkes kâr edecek… Bu mantık yok. Bizde de yoktu açıkçası. Aslında işveren 3600’den çıkanları sürekli mahkemelik çıkartmış. Bir tanesine hakkını vermemiş. Emekli olanlarımızın ikramiyelerini hep taksitlendirmiş. Biz hep susmuşuz ya da duymazlıktan gelmişiz. Çalışırken bizim de başımıza gelebileceğini fark edememişiz.

Peki ne zamandır sendikalısınız? Sendikalı oluşunuz bu farkındalığı kazanmanızda etkili oldu mu?

Sendika olmasa biz şu an burada olamazdık. Sendika bu yüzden çok önemli. İşçiler “ben bir günlüğümü onlara ödüyorum” diye çekinmesin, bu günler için ödüyoruz aslında. Bunu artık anlasınlar. Herkes sendikalaşsın. A,B,C sendikası fark etmez ben bir sendika ismi veremem. İşçiler bireysel olarak düşünmesinler. Bütün işçiler kazansın artık, sınıf olarak kazanalım. Meclis de artık işçilerden oluşsun. Bakıyorsunuz milletvekillerinin hepsi zengin. İktidarda gözükenler değil sadece. A partisi, B partisi; hepsi aynı. O mecliste işçiler de olsun artık diyorum ben.

Bu direniş size ne öğretti?

Devletimizin zenginden yana olduğunu! En önemli şey olarak bunu öğrendim ben. İnsanları tanıdım bir de bu süreçte, yanımdaki arkadaşımı tanıdım, kiminle yol yürüyebileceğimi öğrendim. Daha ne diyebilirim ki…

Çok teşekkür ediyoruz, çok faydalı bir sohbet oldu…

Şunu da eklemek istiyorum. Sendikamız Deriteks, Türk-İş’e bağlı. Ama biz burada Türk-İş’i hiç göremiyoruz. Bize sadece erzak dağıtımında bulundu. İlk müdahalede il yönetiminden desteğe geldiler, “biz sizin yanınızdayız” dediler ama yoklar. Buraya Türk-İş bayrağı astık biz ama ben onları yanımda göremiyorum. Onları da yanımda görmek istiyorum ben. Madem biz -Deriteks Sendikası- onlara bağlıyız, bizim bu işimizi çözsünler. Bunu talep ediyorum. Biz işçiler olarak aç da yatarız, bize sadaka dağıtır gibi kumanya dağıtmasınlar. Bizim bu işimizi çözsünler. “Biz işçi sınıfının yanındayız” diyorlar ya, asgari ücreti belirliyorlar… O asgari ücret yetiyor muymuş acaba işçilere bir sorsunlar… El altından pazarlıklar yapmasınlar, artık bunlara karnımız tok bizim.

Yorumlar kapalıdır.