Genel-İş 1 No’lu şube başkan adayı Çam Ay: “Sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmek zorundayız”

22 Ocak’ta gerçekleşecek Genel-İş 1 No’lu şube yönetimi seçimleri öncesinde “yeni bir sendikal anlayış için adayız” diyerek yola çıkan Nazan Gevher Çam Ay ile şube yönetimine adaylık sürecini ve işçi demokrasisi ve eşit temsil gibi sendikal anlayışlarının ayırt edici unsurlarını konuştuk. Çam Ay daha önce de DİSK Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 1 No’lu Şube seçimlerinde şube yönetimine aday olan Mor Liste’de yer almıştı. Ayrıca kendisi DİSK’in Şubat 2022’deki eyleminde ek protokol talebini dile getirdikleri ve DİSK yönetimini eleştirdikleri için şube temsilciliği görevinden alınan işçilerden biri.

Genel-İş 1 No’lu şube seçimlerinde şube yönetimi adaylığına giden süreç nasıl gelişti? İhtiyaçlar nelerdi?

Seçime 4 adayla gidiyoruz. Mevcut şube başkanı yeniden aday oldu. Mevcut şube yönetiminin sekreteri aday oldu, ki o da bir kadın aday. Kartal Belediyesi’nden bir arkadaş aday oldu. Ve ekibimizi temsilen ben adayım.

Öncelikle şuradan başlayayım; bu süreç başlamadan önce delege seçimlerimiz oldu ve orada çok demokratik bir yol izlemeye çalıştık. Delege seçimleri başladığı andan itibaren kadın meselesini çok fazla seslendirdik. Özellikle de bizim örgütlü olmadığımız yerlerde kadınların da delege seçimleri için liste çıkarmasına yardımcı olduk. Yardımcı olmaktan kastım şu: Dedik ki bir sürece gidiyoruz, bir şube yönetimi seçilecek ama bizim esas meramımız olarak eşit temsil, kota gibi meseleler var. Sürekli dirsek temasında olduğumuz sizlerle birlikte yürüteceksek bu süreci bu motivasyonun içine girebilmeniz için listelerde yer alın, yeni listeler çıkartın. Bunun sonucunda aslında bizim örgütlü olduğumuz müdürlüklerin yanı sıra pek çok kadın arkadaşımız da böyle listeler çıkardı. Mesela üç kadın arkadaş bizi toplantıya davet etti. “Biz bu kadın meselesini çok önemsiyoruz. Bu nedenle üç kadın gireceğiz, desteğinizi bekliyoruz ve sizinle birlikte hareket etmek istiyoruz,” dedi. Bu politikayı yükseltince delege seçimleri bile heyecanlı ve gergin geçti. Ama bence bu gerginlik işe yarayan bir şey. İttifak kurduğumuz her alanda listelerde kadın kotasını uygulattırdık. Dolayısıyla bayağı yükselmiş bir kadın delege sayımız oldu.

Bunun yanı sıra, işçideki öfkenin arttığı bir süreçti ve işçiler şube yönetimi seçiminin ne kadar önemli bir şey olduğunu fısıldamaya başladılar. Birincisi, Kadıköy işçisi politikleşti. Kadıköy işçisi politikleşince alanda ciddi anlamda çalışan bir kadın potansiyeli ortaya çıktı. Bizimle hiç temas etmemiş ama bu süreci yakından takip eden pek çok kadın arkadaş sürece dahil olmuş oldu.

Sizin bir de DİSK yönetimine yönelik eleştirileriniz sonrasında temsilcilikten alınma süreciniz var. Bunun da bu sürece bir etkisi olduğunu düşünüyor musun?

Evet, düşünüyorum. Bizim daha önce temsilcilik görevinden alınmamız, başka temsilci arkadaşların disipline yollanması gibi süreçlerden dolayı insanlar aslında sendikanın demokratikleşmesi gerektiği fikrinde netti. Yani toplu sözleşmenin kötü geçmesi, toplu sözleşmede yaşanan sıkıntılardan ziyade Genel-İş’in genel tutum ve politikalarına itiraz etmeye başladılar. Aslında herkesin bu sürece temel girme sebeplerinden bir tanesi de bu diye düşünüyorum.

Kadıköy Belediyesi’nde önceki çalışmalarımız neticesinde zaten biliniyorduk. Genel-İş’le ilgili politikamızı beğenen, temsilcilik sürecimizde bizi takip eden insanlar vardı. Dolayısıyla delege sürecinde Kadıköy’ün içerisinde biz bir dağılma yaşamadık.

Kartal daha önce örgütlü olmadığımız bir alandı ama biz sahaya çıktıktan sonra orada da önemli bir etkimiz olduğunu gördük. Kartal’da pek çok konu tartışıldı. Yani sendika siyasetini, bizim sendikal anlayışımızı oraya taşıdık ve şu anda Kartal’da herkes bunu tartışıyor. Seçimin şimdilik en önemli kazanımı bu, yani Kartal cephesinde bunların tartışılması çok güzel. Çok politikler, aidattan tutun genel merkezin işçi iradesine müdahalesine kadar her konuda inanılmaz cesurca konuşuyorlar. “Genel merkez müdahale ettiğinde sen ne yapacaksın?” diye direkt soruyorlar. “İşçiyi bilinçlendirelim” fikri vardır ya, buna gerek olmadığını gördük, işçi zaten süreç içinde yaşayarak bilinçlendi. Kartal’ın dış temizlik birimi toplantısında biri “Sendikanın eğitim vermesi gerekiyor, sizin bunları da yapmanız lazım” falan dedi. “Vallahi sendikanın eğitimlerine bence bu işçilerin ihtiyacı yok, sadece yan yana yürüyecek alanı açmaya ihtiyaç var. Gayet bilinçli ve politik bir işçiyle karşı karşıya toplantı yapıyoruz şu anda,” dedim. Bu aidat meselesini bir işçi bu şekilde tartışıyorsa mesele bitmiş zaten.

Biz, üretimden gelen gücümüz ne kadar büyükse, hem patronlara hem de sendikal bürokrasiye karşı kurduğumuz örgütlülüğümüz de o kadar güçlü olmalı diyerek yola çıktık. Sendikalarda işçi demokrasisini eksiksiz uygulamak adına tüm mekanizmaların işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Kampanya sürecinde ilkeli sendikacılık anlayışını öne çıkarıyorsunuz. Ve yeni bir sendikal anlayış için adayız diyorsunuz. İlkeleriniz arasında özellikle de işçi demokrasisi önemli bir yerde duruyor. Bu ilkelerden ve uygulanmasının işçiler için anlamından bahseder misin?

Biz, üretimden gelen gücümüz ne kadar büyükse, hem patronlara hem de sendikal bürokrasiye karşı kurduğumuz örgütlülüğümüz de o kadar güçlü olmalı diyerek yola çıktık. Bunun için de öncelikle her işçi sendikada konuşabilmeli, karar mercilerine etki edebilmelidir, sendika yönetimleri şeffaf olmalı ve işçiye hesap vermelidir diyoruz. Yani şeffaflık en önemli ilkelerimizden biri. Ve sendikalarda işçi demokrasisini eksiksiz uygulamak adına tüm mekanizmaların işletilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu sendikaya girdiğimiz günden beri hep tartıştığımız şeyler gerçekten hem maaş meselesi, hem şeffaflık meselesi, hem de eşit temsil meselesi. Bu ilkelerin tamamını, 4-5 yıllık sendikal mücadele içerisinde yaşadığımız her şeyi hesaba katarak hazırladık. Mesela savunduğumuz şeylerden biri şu: “Şube yöneticileri olarak, kendi kadrolarımızda çalışırken aldığımız maaştan fazlasını almayacağız.” Bu kritik bir mesele. Mesela soruyoruz yöneticiye kaç para maaş alıyorsun diye. Cevap veremiyor. “Ben mesaimle birlikte 15.000 lira maaş alıyorum” diyebilmeli bir şube başkanı. Yok, izin vermezler, denetim kurulu buna izin vermez, tüzük buna izin vermiyor, deniyor. Verir. Ben bir işçi arkadaşıma “Ya kardeşim, gel bana sor,” derim. “Al bak benim maaşım bu kadar, ben bunu fona koydum,” derim. Denetim kuruluna bilgi veririm. Çıkıp alanlarda anayasaya karşı mücadele etmiş insanlarız, Genel-İş’in tüzüğüne mi itiraz etmeyeceğiz? Şeffaflık meselesi de kritik. Biz girdiğimiz günden beri “Kaç lira maaş alıyorsunuz? Neden bu kadar para harcıyorsunuz? Neden buna yemek ısmarlıyorsunuz?” diye soruyoruz, bunlar hep konuştuğumuz şeyler. Biz bu ilkeleri, tecrübeler sonucunda, işçilerle birlikte belirledik. Bence temel mesele bu, çünkü işçiler bu duruma itiraz ediyordu.

İlkelerin içinde bizim için en önemli ilkelerden biri de eşit temsil. Bunu uygulanabilir hale getirmekte fayda var. Biz Kartal-Kadıköy hattında masada ittifak yaptığımız herkese şunu söyledik: Bizim kadınlar olarak bir kürsü alıp Genel-İş’in yapısıyla ilgili ciddi eleştiriler sunmamız gerekiyor.

İkincisi, disiplin ve denetleme kurullarını işleten bir mekanizma yok şube yönetiminde. Biz de şunu anlatmaya çalıştık. Bir tanesi şu, ilk defa teknik personellerin olduğu bir komite kuruldu Kadıköy’de. Pek çok arkadaşın emeği var, biz de biraz katkı sunmaya çalıştık. Mor Liste’deki bütün kadın arkadaşları oraya yönlendirdik. Şube yönetimi, teknik komite ile ilgili “paralel yapı” demişti bulunduğu süreç içerisinde. Biz de o zaman çok refleks vermiştik. Biz şube yönetim adayları olarak tam da onları tanıdık. “Gelin biz sizinle toplantı yapmak istiyoruz, çünkü biz işçi komiteleri kurmak istiyoruz,” dedik.

Toplantılarımızı sadece delegelerle yapmıyoruz. Delegelerle birlikte bütün işçileri dahil edebileceğimiz toplantılar yapıyoruz. Yani oy kullanacak delegeler üzerine bir politika yürütmüyor, sahadaki işçilerle birlikte konuşuyoruz sendikal meseleyi.

Toplu sözleşme sürecine girdiğimizde, özellikle denetim kurulunda bulunan arkadaşlarımızın bize raporlar sunması gerekiyor. Belediyenin bütçesi, işçi maliyeti, daha önceki toplu sözleşmeler gibi hesaplamaları yapacak nitelikte arkadaşları bulundurmaya çalışıyoruz orada. Denetimi öyle dizayn ettik. İkincisi, biz maaş almayacağız ama şeffaf olalım dedik. O yüzden de bu arkadaşlarımızı oraya koyduk ve koyarken de şunu söyledik: “Maaşla ilgili oturalım; yoluydu, yemeğiydi, mesaisi, şuydu, buydu karar alalım, işçiye öyle duyuralım.” Maaş meselesi kritik bir mesele çünkü. Bu ilkeleri ittifaklarla konuştuğumuzda önce arkadaşların ne tepki vereceğini bilmiyorduk biz. Yani kariyeri, para muhabbetini göz önüne alarak gelebilirdi diğer arkadaşlar. Şu anda ise alanda şube yönetimi olarak işçiden fazla maaş almayacağımızı söylüyoruz. Yani başka bir şeye dönüştü bu iş. Muhalif yapı, sendikanın maaş meselesini çok konuşuyor oldu. Şimdi bu arkadaşları da böyle bir konuda örgütlemişken dengeyi iyi tutturmak lazım. O yüzden de denetim kurulunu işler bir hale getirmeye çalışıyoruz.

Onun dışında disiplin kurulu meselesi var. Bu ittifaktaki arkadaşlarımızın yarısı şubenin disiplin kuruluna gitti. Oraya bize göbekten bağlı birilerini koymamalıyız, dedik. Ona göre bir hazırlık yapıyoruz. Gerçekten bağımsız, konuya hâkim arkadaşlar orada olmalı diyoruz. Yani listeye yazacağımız her kişiyle ilgili böyle yoğun tartışmalar geçiyor. Bir mantığı, bir politikası olsun diyoruz. Çünkü diğer listeler şube yönetimini alabilir; genel kurulda çıkar, delege ile iyi iletişim kurmuştur, iyi bir şeyler yapmıştır, tak diye şube yönetimini alabilir ama ben yönetebileceklerini düşünmüyorum. Yani biz dört yıl daha kaybetmiş olacağız, işçilere de bunu anlatıyoruz. Çünkü ortada politikaları yok, ilkeleri yok diyoruz. Önümüzde dağılmış bir şube yönetimi var, görüyorsunuz, bunun dağılmaması gerekiyor. Bu insanların politik ve ilkesel olarak yan yana gelmeleri gerek diyoruz.

Sahada nasıl çalışmalar yürütüyorsunuz?

Birincisi şu, toplantılarımızı sadece delegelerle yapmıyoruz. Delegelerle birlikte bütün işçileri dahil edebileceğimiz toplantılar yapıyoruz. Sahadaki en önemli kısım bu bence. Yani oy kullanacak delegeler üzerine bir politika yürütmüyor, sahadaki işçilerle birlikte konuşuyoruz sendikal meseleyi. İlkeleri anlatıyoruz. Çok öfkeli ve sendikaya dair çok ciddi eleştirileri olan işçilerin bu öfkelerini hafızamıza yazıp, şube yönetimini aldıktan sonra neler yapabileceğimize dair buna yönelik yeni eklemeler yapıyoruz.

Sahada işçilerden aldığınız tepkiler nasıl? Hem Mor Liste deneyiminden hem de kadın mücadelesinden gelen bir kadın aday olarak, kadın işçiler dahil sahada işçilerden nasıl tepkiler alıyorsun?

Belediye işçilerinin çoğunluğu erkeklerden oluşuyor. Fakat kadın başkan adayı konusunda olumsuz bir tepki almadık, birincisi bu. Aslında kadın başkan adayının alanda daha olumlu bir etki yarattığını, daha etkili bir iletişim kurduğunu düşünüyoruz. Özellikle dış birimlerde, kadın meselesini konuşabileceğimiz yerlerde bu meseleyi açıyoruz zaten. Ve daha önce giremediğimiz yerlerde, kadın politikamızı anlatamadığımız, Mor Liste’yi anlatamadığımız kadın işçilerin tamamının Mor Liste’yi takip ettiğini ve aynı çalışmanın başka yerlerde de yapılması gerektiği geri bildirimini alıyoruz. Kadınlar zaten kadın başkan adayı olduğu için durumdan çok memnunlar. İki kadın adayın çıkması bile onları çok mutlu ediyor ama orada şuna bakıyorlar: sendikal mücadele geçmişi. Cinsiyet, evet, kadın başkan ama kadın hareketi ve sendikadaki mücadele geçmişini de sorguluyor kadın işçiler. Dolayısıyla sadece cinsiyet üzerine dayalı bir kadın başkan profili değil; kadın delegeler ve işçiler sendikal mücadeledeki payını ve ayrıca kadın mücadelesindeki payını özellikle takip ediyorlar.

2021’deki seçimlerde erkek egemen sendikacılığa karşı kadın işçilerin özgül sorunlarını ve taleplerini de dile getiren Mor Liste’yle aday olmuştunuz. Şu anki kampanyada da eşit temsil ilkesini savunuyorsunuz. Bundan sonrası için toplumsal cinsiyet bağlamında neler planlıyorsunuz? Kadın işçilerin örgütlenmesine yönelik bir çalışma yapmayı hedefliyor musunuz?

Biz son toplu sözleşmeye Mor Liste’nin ilk toplu sözleşmesine koyduklarına ek olarak pek çok madde ekleyecektik ama bu disiplin süreçleri ve toplu sözleşmeye dahil edilmememiz yüzünden bir şey eklemedik. Bir tanesi şu; gerçekten Kartal’a gittiğimizde şunu gördük ki aslında herkes Mor Liste’yi biliyor. Özellikle kadınlar takip etmiş ve Mor Liste’nin öncüsü birinin şube yönetimine aday olması kadınları çok rahatlatıyor. Oradaki kadın işçilerle ana binada sohbet ederken şunu konuştuk. Bir şube yönetimi hazırlanırken kadın hareketi dışarıda bırakılırsa siz yine işin dışında kalacaksınız, dedim. Bu sadece cinsiyetle alakalı bir durum değil. Aslında en çok ezilenin biz olduğumuzu anlatmaya çalıştım. Evet, dış birimlerdeki arkadaşlarımız çok eziliyor çalışırken ama ben de çok eziliyorum. Ezilmeyi karşılaştırmak açısından değil ama kadınların konumunu anlatmaya çalıştım hep sahada. Dolayısıyla şunu söylüyorlar zaten. Mesela “Siz kreşe çocukları ücretsiz yolluyormuşsunuz, hem de kadın erkek bütün işçilerin çocuklarını. Biz 750 TL veriyoruz,” diyorlar. Ve o kadar sürecin dışında bırakılmışlar ki.

Mesela üç kadın delege arkadaşla görüştüm. Görüştükten sonra bana mesaj attılar, “Mor Liste’nin kazanımlarını bize atar mısınız, bizimle irtibatta kalır mısınız?” diye ve kadınlar dönüştü. Sahada olduğun süre içerisinde o kadar önemli bir örgütlülük yaratıyorsun ki, yeter ki bu sahayı örgütlemeye yönelik adım at. Dolayısıyla Mor Liste’nin başarılı olmasının sebebi seçime girip, 30 kişilik listeyle bir şeyler anlatıp sonra sahadan çekilmesi değildi. Biz hep sahadaydık ve kadınların haklarına dair toplu sözleşmede çok ciddi kazanımlar elde ettik. Bu yüzden bizim bugün bir karşılığımız var. Şunu çok net söylüyorum; kadın komitesi, kadın komisyonu vs. konusunda halen netiz. Kadın politikamızda hiçbir değişiklik olmadı. Böyle bir şey istemiyoruz, istemeyeceğiz de zaten. Böyle bir şey kurulmayacak da zaten. Ama kadınların hayatlarını etkileyecek önemli dokunuşlar yapılmak zorunda. Kartal’da eşitlik birimi ve sosyal destek hizmetlerine bağlı bir birimde, yoğun kadının olduğu bir toplantıda “Hepimiz alana çıkıp bağıra çağıra İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmemesi gerektiğini söylerken sendika neredeydi? Siz neredeydiniz?” dedim. Kadınların hepsi bireysel olarak o eyleme katılıyor ama sendikal bir örgütlülük içerisinde değil. Dolayısıyla üst yapıyı sen kurduğun zaman, sendikada örgütlenmesini sağladığın zaman aslında Genel-İş o eyleme gidecek, flaması falan fark etmez ama Genel-İş’li kadınlar o eyleme gidecek. Bu kısmını daha çok önemsiyorum ben.

Israrla şunu anlatıyoruz; emek hareketiyle kadın hareketini yan yana getirecek bir düzenek kurmak zorundayız. Mor Liste’nin başından beri bu ikisini nasıl birleştirmeliyiz diye kafa yorduk biz. Ve o kadar çok görüşme yapmamızın, dışarıda bu kadar çok çalışma yapmamızın, Mor Liste’yi bu kadar çok anlatmamızın sebebi buydu.

Toplu sözleşmede çok ileri adımlar atacağımızı düşünüyorum zaten. Bu kesinlikle bu ekibin işi; hem yeterlilik olarak hem de feminist hareketin deneyimi olarak. Israrla şunu anlatıyoruz; emek hareketiyle kadın hareketini yan yana getirecek bir düzenek kurmak zorundayız. Mor Liste’nin başından beri bu ikisini nasıl birleştirmeliyiz diye kafa yorduk biz. Ve o kadar çok görüşme yapmamızın, dışarıda bu kadar çok çalışma yapmamızın, Mor Liste’yi bu kadar çok anlatmamızın sebebi buydu. Mesela feminist hareket Farplas işçileriyle ilgili bir adım attı ve oraya desteğe gitti. Aslında katkı sağlayan bir şey bu; çok etkili bir şey. Kartal’a dönüp baktığımda bu maddeler bile Kartal’daki kadın örgütlülüğünü artıracak maddeler. Üstüne koyulacak bir sürü şey var kesinlikle toplu sözleşmelerde. Ama bu kadınların sendika siyasetine dahil olmalarını istiyorsak, bu örgütlülüğü ancak öyle yaratabiliriz diye düşünüyorum. Birincisi toplu sözleşmeler üzerinden, ikincisi kadınların örgütlenmesi üzerinden çalışmalar yürüyecek zaten. Ve elbette kadın kotası da bizim için önemli bir başlık. Genel merkeze dair kadın kotasını haykırabilecek bir ekibin olması önemli bir fark yaratacaktır.

Seçimlerin sonucu ne olacak göreceğiz. Ama her iki olasılık için de bir mesaj verecek olursan ne söylemek istersin?

Kazanmadığımız takdirde mücadeleden asla geri adım atmayacağız, yine sahada olacağız. Kadıköy’de zaten sürekli alandayız ama Kartal’daki bütün arkadaşlarımıza şunu söyledik: “Biz 22 Ocak’tan sonra, bu seçimi kazanamazsak bile bu ittifakı bozmayacağız. Size gelmeye devam edeceğiz.” Ve yapacağız bunu. Yapmak zorundayız. Başka bir anlayışı getirmek zorundayız. Birincisi bu. İkincisi, kazanırsak ilk önce kürsüde anlatabileceğimiz her şeyi anlatmak istiyorum. Yani meramımızın ne olduğunu herkesin dinleyeceği o kürsüyü iyi kullanabilmeyi çok istiyorum. Çünkü bu mesele sadece benim özelimde bir mesele değil. Bunlar, belediye işçilerini topyekûn ilgilendiren meseleler ve bu meselelere dair örgütlenmeyi öneren bir ekibin başkan adayıyım ben. Kocaman bir ekibin başkan adayıyım. Asla ve asla alandan çıkmayacağız. Kazandığımız takdirde kesinlikle alandan hiç kopmayacağız. Bence sendikacıların en büyük dezavantajı bu; bürokratlaşıyorlar. Bu bürokratlaşma fikri zaten beni çok iğreti ediyor ve üzüyor. Ve iyi bir organizasyonla 5’li yönetimdeki herkesin alanda olmasına dair bir politika yürütmek zorundayız. Bu yönetimi aldıktan sonra dört yıl boyunca sürekli sahada olmak çok önemli. Ben bunu çok önemsiyorum.

İkincisi, hızlıca kurulların işler hale gelmesini sağlayacağız, kaçarımız yok. Hiçbir kurulda kesinlikle atama yapmayacağız. Şu sendikada temsilci olduğum günden beri sözcü temsilcinin şubenin [yönetimin] altıncı üyesi olmadığını, şubeyle birlikte hareket etmesi gerekmediğini anlatmaktan, onun seçimle gelmesi gerektiğini anlatmaktan gerçekten dilimde tüy bitti. Sözcü temsilci seçilecek. Yöntemini bilmiyorum gerçekten çok iddialı olur belki ama işçilerin arasında o sözcü temsilci seçilecek. Bütün kurumları seçimle getireceğiz. Gerçekten bu çok önemli bir şey. Başka bir kültür yaratacak çünkü. Komiteleri hızlıca oluşturmaya çalışacağız ama alanda biraz çalışma yürüttükten sonra olabilir bu. Ve toplu sözleşmeye şimdiden çalışmaya başlayacağız. Şubeyi alır almaz toplu sözleşmeyle ilgili hazırlıklara başlayacağız. Çünkü bu bizim üçüncü toplu sözleşmemiz. Çok fazla eksiği var ve bu eksiklikleri giderebilmek için çok uzunca bir çalışma dönemi gerekiyor. Ve bunu yaparken alanla birlikte yapmayı planlıyoruz. Çünkü toplu sözleşmeyi dikte eder bir şekilde işçinin önüne koyduğunuzda işçi bunu sahiplenmiyor. Bu benim toplu sözleşmem, demiyor. Hep şunu söyledim alanda. “Arkadaşlar, dört yıl boyunca sizin haklarınız ile ilgili mücadele edecek bir kişiyi seçmiyorsunuz; kocaman bir ekibi seçiyorsunuz. Bir kişi seçiyor olsaydınız biz de Tek Adam gibi yönetirdik,” dedim. “Meselemiz şu, sendika sivil toplum örgütüdür ve siz bir ekibi seçiyorsunuz. O yüzden listelerinin tamamına bakın, başkan dışında da bazı şeyleri değerlendirin,” dedik. Dolayısıyla bu dört yıllık süreçte iki toplu sözleşme yapacak bir ekip; ülkenin ekonomik koşulları ortada, çok iyi mücadeleci bir yöntemle hem masada hem alanlarda mücadele edecek bir organizasyona çevirmek zorundayız bu durumu diye düşünüyorum.

Genel kurulu sadece delegelerin seçim yaptığı bir şeyden çıkartıp bir demokrasi şölenine çevirmek bence bizim temel görevimiz. Son ana kadar da işçilerle birlikte olacağız. Biz sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmek zorundayız.

Son viraja girerken, son bir haftaya girerken de ısrarla alanda olacağız. Yani işçilerin arasında olacağız. Birincisi, bütün kadın işçileri bu kongreye davet ediyorum. Burada çok kritik bir mesele var. Sendikal bürokrasiye ve sendikadaki erk yapıya gerçekten ve gerçekten bayrak açmış bir ekip bir şey söyleyecek. Dolayısıyla seçimi kazanıp kazanmamaktan ziyade bu mücadeleyi görebilecek ve bu mücadelenin yanında duracak bütün kadın işçilerin orada olması, süreci takip etmesi gerekiyor. Tabii ki bütün işçiler ama kadın işçilerin özellikle bu süreci takip etmesi gerekiyor. Bence son dakika gelişmeleri olacak, biliyorum. Büyük bir güçle mücadele ediyoruz. O kürsüde bir kadın olarak konuşuyor olabilmek bence dünyanın en kıymetli şeyi zaten. Bu bürokrasiye karşı çıkabilmek. Genel kurulu sadece delegelerin seçim yaptığı bir şeyden çıkartıp gerçekten de, çok samimiyetle söylüyorum, bir demokrasi şölenine çevirmek bence bizim temel görevimiz. Özellikle bu bir hafta boyunca, yani kalan beş günümüz boyunca ne Kartal’da ne de Kadıköy’de alandan çekileceğiz. Son ana kadar da işçilerle birlikte olacağız. Hiçbir çekincemiz yok çünkü. Biz sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmek zorundayız.

Son sorumuz seçim ittifakınızın önemli bir bileşeni olduğunu ifade ettiğin kadınlara dair. Bu şube başkanlığı seçiminin kadın hareketi açısından önemi ne sence? Ki bu seçim, Genel-İş 1 No’lu şube tarihinde kadın başkan adaylarının yer aldığı ilk seçim. Bu bağlamda kadın hareketinden bir destek beklentin var mı? Ya da onlara bir çağrın var mı?

Çok net. Türkiye’deki feminist hareketin AKP iktidarına karşı yürüttüğü mücadele, bu ülkenin en büyük muhalefetidir. Benim politik görüşüm bu yönde. AKP iktidarını sallayan ve AKP iktidarına karşı, durmaksızın bu konularla ilgili mücadele eden kadınların hepsi benim yoldaşımdır. Dolayısıyla o yoldaşlık çerçevesi içerisinde, feminist hareketle emek hareketini bir araya getirebilecek ve emek hareketini bu konuda zorlayacak, bütün sendikalarda emek hareketine dahil edecek bir sistem geliştirmek zorundayız. O yüzden feminist hareketteki bütün kadınların 1 No’lu şubenin seçiminde emek mücadelesine katkısını görmek isteriz. Çünkü burada, Genel-İş içerisinde Mor Liste sürecinden itibaren büyük bir mücadele yürütüldü. Bence biz bu konuyu başardık koca bir ekip olarak. Başardığımız bu konuyla ilgili tam finale gelmişken bu başarıyı yükseltmek, feminist harekete de emek hareketine büyük bir katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Ama tabii tüzük meselesini de söylemek isterim. Tüzükte çok ciddi değişikliklere ihtiyaç var ve biz Genel-İş’in tüzüğünde özellikle eşit temsille ilgili pek çok şeyi dile getirip emek mücadelesinin içinde eşit temsilinin neden önemli olduğunu anlatmak istiyoruz. Her röportajımızda söyledik, kadın komiteleriyle kadınların sürece dahil olması mümkün değil. Bu şekilde sadece ve sadece bir yere hapsedersiniz kadınları. Kadınların gerçekten emek mücadelesinin içerisinde aktif şekilde yer alması için bütün kapıların açılması gerekiyor. Bütün çalışmaların yapılması gerekiyor. Bence 1 No’lu şubenin en önemli özelliği bu olacak. Bu birikime ve bu deneyime sahip kadın arkadaşların tamamı bu konuyla ilgili özel çalışma yürütecek zaten.

Bu yoğun çalışma içinde bize zaman ayırdığın için çok teşekkür ederiz. Seçim çalışmanızın kendisinin bile sonuçtan bağımsız olarak hem emek ve kadın mücadeleleri adına hem de sendikal bürokrasiye karşı işçi demokrasisi mücadelesi adına önemli bir fark yaratacağını düşünüyoruz. Gazete Nisan olarak bu süreci yakından takip etmeyi sürdüreceğiz.

Fotoğraflar: İlkeli Sendikacılık

Yorumlar kapalıdır.