Rejimin rehin alma politikaları
Bugün cezaevleri yalnızca suç işleyenlerin tutulduğu yerler değil; muhalifleri, kadınları, lgbti+ları ve demokratik haklarına sahip çıkan tüm kesimleri sindirmek için kullanılan birer rehin alma merkezine dönüştürülmüş durumda.
Rejim, infaz yasalarında yaptığı düzenlemelerle kimin içeride kalacağına, kimin dışarı çıkacağına kendi çıkarları doğrultusunda karar veriyor. Bir yanda yolsuzluk yapan, toplumun kaynaklarını semiren yandaşlar dokunulmazlık zırhı ile serbestçe dolaşabilirken ve bu sırada adli suçlulara infaz indirimleri gelirken, diğer yanda temel hakları için mücadele eden öğrenciler, emekçiler, salt mesleğini icra etmeye çalışan gazeteciler, hak savunucuları ve seçilmişler hepimizin gözleri önünde haksız yere cezaevlerine gönderiliyor.
Bugün onlarca hasta tutsak, cezaevlerinde tedavi hakkından mahrum bırakılıyor, yaşam hakkı hiçe sayılıyor. Rejimin bu keyfi tutumu, infaz ertelemelerinin uygulanmaması ve “yatar”ı bitse bile tahliye edilmeme pratikleri, hukukun değil rejimin çıkarlarının işletildiğini gösteriyor.
Diğer taraftan, haksız suç isnatları ile veya suç uydurmak suretiyle yargılamaya maruz kalanlar, ceza alsalar dahi hiçbir şekilde yatarı olmayacak suçlar için şafak operasyonları ile cezaevlerine konularak tutsak ediliyor.
Özetle, rejimin kırılganlıkları artarken cezaevleri siyasi tutsaklarla dolup taşıyor. Avrupa Konseyi verilerine göre Türkiye nüfusuna oranla en fazla mahkûm ve tutuklu barındıran ülke (100 bin kişide 408 mahkûm) konumunda. 2005-2023 arası cezaevi nüfusundaki yüzde 439’luk rekor artış, rejimin toplumsal muhalefeti hapsederek yıldırma siyasetinin açık göstergesidir. Tutsak politikasının temelinde, sindirme ve muhalefeti bastırma amacı yatıyor. Adaletin yerine keyfiliğin, eşitliğin yerine ayrıcalığın, hukukun yerine iktidarın sopasının geçtiği bir düzlemde bastığımız yer oldukça kaygan.
Benzer şekilde son yıllarda inşa edilen, önceki F tipi cezaevlerinin devamı olarak ağır tecrit ve izolasyonu içerecek şekilde tasarlanan ve halk arasında “kuyu tipi” olarak anılan hapishaneler, mevcut infaz kanunlarına ve uluslararası hukuka aykırı şekilde hücre cezasını olağanlaştırmakta. Varlığı tamamen politik olan bu hapishaneler, tutsakların insan onuruyla bağdaşmayan koşullarda tutulması amacıyla inşa edildi. Bu hapishanelerde; sürekli hücre cezası uygulanması, havalandırma hakkının ihlal edilmesi, 7/24 kamera ile izlenen fanusa benzer hücrelerde özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi, sohbet hakkının uygulanmaması, spor hakkının ise ayda 1 saat gibi kısıtlanması vb. izolasyonun derinleşmesine yol açan, sosyal ve kültürel hakları gasp eden bir düşman hukuku sistemi işletiliyor. Kuyu tipi hapishaneler mimari yapısı ve infaz rejimiyle bir çifte cezalandırma aracı olarak işlev görmekte; insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağını açıkça ihlal etmekte.
Düşüncelerinden, kimliğinden, hak ve eşitlik mücadelesinden ötürü içeride tutulan tüm tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır. Tedavi hakkı engellenen, yaşamı hiçe sayılan hasta tutsaklar bir an önce tahliye edilmelidir. İzolasyon ve işkence merkezleri olan F Tipi ve yüksek güvenlikli hapishaneler kapatılmalı; insanlık dışı tecrit politikalarına son verilmelidir. Siyasi tutsaklara yönelik ayrımcı uygulamalar sona erdirilmelidir.
Yorumlar kapalıdır.