Temiz eller operasyonu: Niyet çözmek değil, peki ne?
Türkiye futbolunda günlerdir izlediğimiz şey, tam anlamıyla bir “kral çıplak” gösterisi. Bir yanda “gösteri devam etmeli” diyerek dönen milyar dolarlık endüstriyel çark, diğer yanda o çarkın dişlileri arasında ezilen binlerce çalışan, emekçi. Önceden çürük elmalar var diye geçiştirilen şeyin aslında kökünden çürümüş bir ağaç olduğu artık resmen tescillendi. Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) kendi verileri bunu söylüyor: Sadece son 5 yılda 1024 futbolcu, bahis oynadığı iddiasıyla PFDK’ya sevk edildi. Öyle ki 2. ve 3. Lig maçları, sahaya çıkaracak 11 bulamayan kulüpler yüzünden ertelendi. Gelin tüm bu olanlara ve ne yapmalı sorusuna birlikte bakalım.
Sistemin kendi yarattığı canavar
16–17 yaşındaki bir altyapı oyuncusunu düşünün. Statta bahis reklamı var, aynı stat kara para aklamayla ilişkili bir şirketin ismini taşıyor ya da maçı izlemek için açtığımız kanalda her ara yeni bahis oranlarının müjdesine dönüşüyor. Tüm bunlar olurken federasyon ise isim hakları pazarlığında bizzat bahis tekelleriyle masaya oturuyor. Yani sistem, her hücresine kolay parayı, bir kuponla köşeyi dönme fikrini işliyor, sonra da o zehri yutan oyuncuyu ahlaksız ilan ediyor. Tüm bunların yanında Eyüpspor Başkanı gibi sermaye temsilcilerinin tutuklanması, bu ikiyüzlülüğü gizlemeye yetmiyor, yetmeyecek. Asıl soru şu: Bu düzeni kuran, besleyen, kârını buradan büyüten bahis sermayesinin gerçek sahipleri nerede?
Hakikat mi, cadı avı mı?
1024 kişilik torba liste tam da bu yüzden tehlikeli. Kendi maçına bahis oynayanla sistemin kurbanı olanı veya şikecilerle kimliği çalınanları aynı çuvala dolduruyor. Mesela bahis oynadığı iddia edilen Necip Uysal’ın “Ben oynamadım, kimliğim kullanılmış olabilir” itirazı, hakem Zorbay Küçük’le ilgili belirsizlikler, bu sürecin nasıl bir kaos ürettiğini gösteriyor. Gerçek failleri açığa çıkarmak yerine, “Kimse suçsuz değil” denilerek pisliğin kaynağı olan düzen aklanmaya çalışılıyor ve sorun bireysel hatalara indirgeniyor.
Gösterinin bekası
Neden 2. ve 3. Ligler durdurulurken, Süper Lig’de süreç bu kadar yavaş, puslu ve kontrollü ilerliyor? Çünkü asıl rant, yayın geliri ve reklam pastası orada dönüyor. Alt lig oyuncuları, bahis piyasasının güvenilirliğini yeniden inşa etmek için rahatça feda edilebilirken, sıra yıldızlara ve milli oyunculara gelince dosyalar yumuşatılıyor, isimler örtük geçiliyor. Bu operasyonun hedefi sporu temizlemek değil; kimi maçlar üzerindeki şaibe iddiaları spor ekosistemini zedelemesin diye, sermayenin bekasını korumaktır.
Ne yapmalı?
Bataklığı kurutmadan sinek avlamak, sadece bir sonraki sezonda daha büyük sineklerle karşılaşmak demektir. Çözüm, daha sert cezalar ya da vitrin süsü etik kurullar değildir. Asıl ihtiyaç, sporun finansmanını kumar sermayesinden koparmaktır. Bunun için kulüplerin ve menajerlik şirketlerinin bahis firmalarıyla tüm para trafiği ticari sır perdesinden çıkarılmalı ve emekçiler ile taraftarların denetimine açılmalıdır. TFF benzeri bürokratik aygıtların yerine futbolcuların, teknik ekiplerin, stat çalışanlarının ve örgütlü taraftarların söz ve karar sahibi olduğu demokratik yapılar gelmelidir. Spor, bir avuç zenginin oyuncağı olarak değil, emekçi sınıfların sağlığı ve özgürleşme mücadelesinin bir parçası olarak savunulmalıdır.
Yorumlar kapalıdır.