Kapitalizmden ve baskı rejiminden kopuş için: Kurucu meclis ve işçi-emekçi hükümeti!

Kirli savaşa ve başkanlık rejimine karşı oylar HDP’ye!
Kapitalizmden ve baskı rejiminden kopuş için: Kurucu meclis ve işçi-emekçi hükümeti!

7 Haziran’da Başkanlık rejimi için gerekli oy çoğunluğunu elde edemeyen Cumhurbaşkanı, koalisyon görüşmelerinde bir türlü anlaşmaya varılamamasını gerekçe göstererek 1 Kasım’da “tekrar seçim” yapılacağını ilan etti. 4 ay ara ile seçim tekrarlamak daha önce Türkiye tarihinde görülmediği gibi, Erdoğan’ın cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile Türkiye’de rejimin değiştiğini dile getirmesi, Türkiye’de rejimin ne kadar antidemokratik ve kokuşmuş bir öze sa­hip olduğunu kanıtlıyor.Bu ilan aynı zamanda, AKP’nin kendisine “550 yerli ve milli millet­vekili” kazandıracak yeterli oy sayısına sahip olması durumunda Başkanlık sistemi yönünde olası bir rejim değişikliğinin rahatlıkla gerçek­leştirebileceği anlamına geliyor. Fakat bu rejim değişikliğinin Türkiye halkları için bir “iç savaş rejimi” anlamına geleceği açıktır.

1 Kasım’a giderken…

1 Kasım seçimleri, öncelikle 7 Haziran seçim sonuçlarının meşruiyetini ve geçerliliğini orta­dan kaldırmak, Erdoğan’ın başkanlık yoluna taş koyan (!) HDP’yi baraj altına iterek veya illegal bir unsur haline getirerek demokratik siyasetin dışına atmayı amaçlıyor. Bu sebeple bu seçimde, yukarıda ifade ettiğimiz türden bir başkanlık sistemi için gereken bütün yollar izlenecek, her türlü şaibeli yönteme ve manipülasyona başvurulacaktır. Çünkü, Kürt illerinde OHAL uygulamaları devam ederken, hatta birkaç hafta öncesine kadar seçimin yapılıp yapılmayacağı tartışılırken adil ve özgür bir seçim ortamından bahsetmek mümkün değildir.

Bugün, OHAL benzeri uygulamalarla, Erdoğan’ın istihbarat kanalı haline getirilen muhtarların da talebiyle, eğer YSK onay verirse; şimdilik Cizre, Silvan, Bitlis, Hakkari, Silopi ve Batman’daki bazı mahallelerde sandık kurula­mayacak; yani 26 bin 31 seçmenin oy kullanma yerleri “güvenlik” gerekçesiyle değiştirilecek. Erzincan’da da son zamanlarda gerçekleşmiş hiçbir saldırı olmamasına rağmen, 1987’deki olaylar gerekçe gösterilerek sandıkların birleş­tirilmesi istendi. Tüm bunların yanında 4 ay içinde 339 bin seçmen artışı yine seçim ma­nipülasyonlarının tüm hızıyla devam ettiğini gösteriyor.

7 Haziran – 1 Kasım dönemecinde AKP

7 Haziran seçimlerini önceleyen süreçte başla­yan HDP il-ilçe teşkilatlarına yönelik saldırılar, Amed mitinginde patlatılan bomba, mitinge giden araçlara yönelik saldırılar HDP’nin olası zaferini engellemeye yönelikti. Ancak bu ba­şarılamadı ve HDP ezici bir oy oranıyla seçim barajını işlevsiz hale getirdi. Sonrasında yaşanan süreçte Kobane’ye yardım götürmek isteyen 32 sosyalist üniversite öğrencisi katledildi; siyasi sorumluluğu Saray ve hükümetin üzerinde olan bu katliamın ardından, 7 Haziran seçiminde AKP’ye oy vermeyen ilçeler özel güvenlik uy­gulamaları adı altında cezalandırıldı. Bu süreçte devlet tarafından başlatılan siyasi-askeri operas­yonlar Kürt illerinde, 100’ü aşkın yerde özel as­keri güvenlik bölgeleri kurulmasına ve devletin baskısını artırmaya yaradı. Cizre, Lice, Silvan, Varto’da onlarca sivil sokaklarda, evlerinde öldürüldü; açlık ve susuzlukla terbiye edilmeye çalışıldı. Bir yandan da ülke genelinde Kürtlere, sol-sosyalist, Alevi tüm muhalif kesimlere dö­nük linç dalgası başlatıldı; basın ve muhalefetin hizaya getirilmesi ve sindirilmesi için her türlü yöntem devreye sokuldu. Yaratılan milliyetçi histeri Saray tarafından düzenlenen “teröre karşı tek ses mitingi” ile körüklendi. Bu yolda atılan her adım, boğazına kadar yolsuzluğa batmış ve ayrıcalıklarını yitirmemek için her türlü hukuk­suzluğa başvuran bir iktidarı kurtarma gayreti olarak okunabilir.

Türkiye’nin neye ihtiyacı var?

Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, Saray’ın çok daha baskıcı bir rejimin kapısını aralayacak başkanlık projesini durdurmak ve Kürt halkının özgürlük mücadesini desteklemek için HDP’ye oy çağrısında bulunuyoruz. Ancak tüm bunlara rağmen Türkiye’nin bir erken seçime değil, bu durumları üreten anti-demokratik seçim siste­minin ve sonucunda oluşan meclisin ve bunlara sebep olan 12 Eylül anayasasının emek, demok­rasi ve özgürlük temelinde değişmesine ihtiyaç olduğunu tekrar etmekten geri durmayacağız. Bugün Türkiye’nin barajsız, engelsiz, eşit ve adil bir seçime; ekonomik ve sosyal güvence sağla­yacak, siyasal demokrasiyi tesis edecek, kalıcı ve onurlu bir barışı ve Kürt halkının kendi kaderi­ni tayin hakkını güvence altına alacak, bünye­sinde emek ve özgürlükten yana tüm kesimleri barındıracak bir kurucu meclise ve bütün bu önlemlerin gerçek garantisini oluşturacak bir işçi-emekçi hükümetine ihtiyacı var!

İşçi Demokrasisi Partisi, 30 Eylül 2015.

Yorumlar kapalıdır.