Şovenizme karşı işçilerin birliği
Suruç katliamından sonra devletin Kürt halkına yönelik baskı ve inkâr politikaları arttı. AKP’nin başını çektiği MHP, BBP gibi ırkçı burjuva partilerin katılımıyla Türkiye’de milliyetçi şoven bir dalga yaratıldı. Bu durum işçi sınıfı içerisinde milliyetçi duyguların kabarmasına neden oldu.
Kürt halkına dönük katliam girişimleri, Kürt halkının en yoksul kesimlerini hedef alıyor. Bu durum en çokta metropollerde yaşayan Kürt işçi ve emekçilerini etkiledi. Zaten zor koşullar altında sigortasız, güvencesiz ve taşeron işlerde çalışıp birde ırkçı saldırılara maruz kalıyorlar. Konya’ da 400’e yakın Kürt inşaat işçisi bir ay önce şantiyede sopa ve taşlarla saldırıya uğradı. Ağrı’da 12 ağustos gecesi 2 genç Kürt oldukları için polis tarafından katledildi. Fırın işçisi olan bu gençler, depodan odun almaya giderken öldürüldüler. Bu gençler günde 10 lira ücret karşılığında çalışıyorlardı. Gençlerden biri 15 diğeri ise 16 yaşındaydı. Diğer taraftan Şırnak’tan Düzce’ye giden mevsimlik fındık işçileri 14 Ağustos günü bir grubun sopalı saldırısına uğradı. 2’si kadın 4 Kürt işçi yaralandı. Şovenizmin sopasından yaralı kurtulan işçiler sermayenin iş cinayetlerine mahkûm halde çalışmaya devam ediyorlar. Bu yaşananlar çalışma koşullarının, savaşın ve sermaye devletinin ortak katliamıdır.
Şu an yaşanan savaş bizim savaşımız değildir. Devlet savaşı kendi sermaye çıkarları doğrultusunda başlatır ve bitirir. Daha fazla alana hâkimiyet kurmak için bugün devlet Kürt halkına saldırıyor. Devletin ve özellikle AKP’nin baskılarına karşı Kürtlerin özgürlük ve eşitlik mücadelesi meşrudur. Her ulus kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir.
İşçiler arasında yıllardır farklı ayrımlar yapılarak birleşik mücadele yürütmeleri engellendi. Ama işçi sınıfı bu kadar ayrıma rağmen farklı yerde ve zamanda bir araya geldi. Buna verilebilecek en güzel örnek Tekel Direniş süreci olabilir. Ankara’nın göbeğinde soğuğa inat yaklaşık 7 bin tekel işçisi direniş çadırlarını kurdu. Türkiye’nin farklı şehirlerinden Türk, Kürt, Arap birçok işçi vardı. Orada ne ırk ne din ne de mezhep ayrımı vardı. Orada sadece işçi olmanın verdiği bilinçle emek kavgasını yürüten işçiler vardı. İşte tam da bu nedenle emek mücadelesi, barış ve demokrasi mücadelesinden ayrı tutulamaz. Bugün işçi sınıfına düşen en büyük görev sermeyenin savaşlarına karşı birleşik bir mücadele yürütmektir.
Yorumlar kapalıdır.