Erkek şiddetinden kurtulmuş kadın yoktur

Son istatistikler, 2009’un ilk yedi ayında 953 kadın cinayetinin işlendiğini, yedi yılda cinayetlerin yüzde 1400 arttığını söylüyor. 2010’un istatistiklerine bakmaya cesareti olan kaldı mı?

Daha dün telefonundaki mesajları göstermediği için göğsünden bıçaklanan Hemşire Hilal’in (24) haberini almışken ya da geçen hafta güpegündüz yolda kurşuna dizilen Mimar Hülya Yolcubal (36) hatırımızdayken… Erkek şiddetinden kurtulmuş kadın kaldı mı? Kadınlar öldürülüyor. Devlet suskun kalmış bile değil, aksine tüm kurumlarıyla kadın cinayetlerini, kadına yönelik erkek şiddetini, cinsel istismarı teşvik ediyor. Adım adım bir suçlunun nasıl korunduğunu gösteriyor. Hülya Yolcubal da dâhil birçok kadın tehdit edenin farkında; polise, savcılığa başvuruyorlar. Karı-koca arasına girilmez diyerek polisler şikâyetleri tutanaklara geçmiyor. Zaten katiller de durumun farkında; “o bana hakaret etti ve beni hayatından çıkardığını, hakkımda suç duyurusunda bulunduğunu (…) söyleyince kendimi kaybettim. Neyi nasıl yaptığımı bilmiyorum, çok pişmanım” diyor, amaç kadının kendisini haksız yere tahrik ettiğini ispatlayıp ceza indirimini kapmak! Ağır tahrik, pişmanlık derken bir kadını katletmenin neredeyse hiçbir yaptırımı kalmadığı bir düzende kıskanan, öldürüyor!

Kadın katilleri elini kolunu sallaya sallaya sokakta dolaşırken, neredeyse mağdurlara “öldü de kurtuldu” deniliyor. Bir de şiddet görenler ne yapsın? Her üç kadından ikisi hayatındaki erkek tarafından hem seviliyor hem dövülüyor. Devlet suskun kalmış değil, aksine biri cinsel şiddet mi görmüş, tecavüze mi uğramış, onu Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) koridorlarında kolunda mühürle kapı kapı dolaştırıyor, ne kadar memur varsa hepsine olayı defalarca anlattırıyor. Üzerine bir de “ruh sağlığı bozulmamış” raporu veriyor.

Erkek adalet değil, gerçek adalet!

Birkaç yıl önce, İstanbul ve Ankara’da 10-16 yaşlarında 10 kız çocuğuna tecavüz ettiği belirlenen operacı Şahin Öğüt tutuklanmıştı. Yerel mahkeme 16 yaşındaki mağdurun evine zorla girilip, ağır şekilde şiddet uygulandıktan sonra tecavüz edilmesi, sonra da küçük kızın ellerinin ve ağzının bağlanması nedeniyle, mağdurun -tedavi gördüğü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nin raporuyla- beden ve ruh sağlığının bozulduğu gerekçesiyle Öğüt’ü 21 yıl hapis cezasına hükmetmişti.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi ise; mağdurun koluna mühür vurulup ATK’ya gönderilmediği için bu davada eksik soruşturma kararına vardı. ATK’da iş yoğunluğu nedeniyle iki yıl sonrasına verilecek randevunun mağdurun ruh sağlığının tekrar tekrar bozacağı gerçeğini hiçe sayarak hem de… Ancak geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanlığı çocuk mağdurlar için Üniversite Hastanesi raporlarını kabul etmeye başladı ve elbette bu, Bakanlığın yaşadığı ani bir aydınlanmanın sonucu değil, bu konuda feminist çevrelerin süren davaları takip etmeleri ve hepimizin bu konudaki büyük adaletsizliği her fırsatta teşhir etmemizin ürünü. Bu şimdilik yalnızca çocuk mağdurları kapsasa da, yarın tüm kadınların adli tıp travmasını engelleyecek önemli bir adım ve mücadelemizin ve mücadele yöntemlerimizin de haklılığını gösteren önemli bir kazanım.

Peki ne yapacağız?

Kadınlar öldürülüyor. Çünkü devlet açıkça, kanunlarıyla, kurumlarıyla mağdur kadınları değil, cinnet geçiren erkekleri koruyor. Kadın şiddet gördüğü erkekle aynı evde yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor. Çünkü sığınma evi yok! Kadın cinsel şiddet görüp, hakkını aradıysa, tüm süreç boyunca olayı tekrar tekrar yaşamayı göze almalı. Kadın ruh sağlığının bozuk olduğunu kanıtlamak için köhnemiş ATK’nın koridorlarında kolunda mührüyle yıllarca sürünmeli. Çünkü Üniversite Hastanelerinin bünyesinde çalışan Tecavüz Kriz Merkezleri yok.

ATK’nın çekinmeden kolladığı mahkemelerin utanmadan saldığı katiller, sokaklarda dolaşıyor. Pek kültürlü, tahsilli bir erkek bizi canımızdan edebilir ya da daha da kötüsü yıllarca hem sevip hem dövebilir. Polis, devlet korumuyor diye, tecavüze tacize kader mi diyeceğiz? Hayır! Yaşamak için mücadele edeceğiz, aile içi ufak tefek geçimsizlik demeyeceğiz, erkek şiddetinden kurtulmuş kadın yoktur diyeceğiz ve hemcinslerimize sahip çıkmak, en çok da kız çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için katillerden, katilleri koruyanlardan hesap sormak için örgütleneceğiz.

Adli Tıp Travması’na son! Tecavüz Kriz Merkezleri Açılsın! “Haksız tahrik ceza indirimi” kalksın, suçu önlemeye yönelik yasalar çıksın! Kadın sığınma evlerinin sayısı arttırılsın!

Yazan: Canan Yılmaz, 27 Haziran 2010

Yorumlar kapalıdır.