Krize karşı önce ve önde kadınlar

Kapitalizmin dayandığı cinsiyetçi iş bölümünden dolayı sömürülen sınıfın içinde bile daha çok sömürülenler kadınlar olmuştur.

Kadınlar bu işbölümü nedeniyle karşılıksız bir biçimde ev-içi ve bakım hizmetlerini yüklenmek zorunda kalmış, çoğunlukla sigortasız ve fason işlerde çalışabilmiş ve eş değer iş karşılığında erkeklerden daha az miktarda ücrete boyun eğdirilmiştir.Öte yandan, kadın aleyhine şekillenen bu koşullar, yasalar yoluyla da desteklenmiş; kadının ikincil konumu, kimliği ve bedeniyle birlikte emeği de kimi zaman görmezden gelinerek kimi zaman acımasızca sömürülerek pekiştirilmiştir. Yakın zamanda çıkan SSGSS yasasının kadını kocasına ya da babasına mahkûm eden yüzü bu örneklerin en önemlilerinden biridir. Bu yasa ile kadınların birçok sosyal hakkı ellerinden alınırken, ev-içi emekleri yine görmezden gelinmiş ve kadına, babadan ve kocadan bağımsız bir sosyal güvence hakkı yine es geçilmiştir.

Bu koşullar elbette krizin etkilerini kadınlar için çok daha ağır kılmaktadır. Kriz dönemleri, cinsiyetçi uygulamaların en belirginleştiği dönemlerdir. Bu dönemlerde, ilk işten çıkarılanlar çalışmaları bir haktan öte bir katkı olarak görülen kadınlar olurlar. İşlerini korumayı başaran kadınlar ise karşılığında birçok haklarından vazgeçmek zorunda kalırlar. Maaşlarının iyice düşmesi, kreşlerin kapanması, emzirme sürelerinin kısalması vb… Ayrıca krizden dolayı iyice yoksullaşan hanenin yükü, evi düzenleyen kadına yüklenir; hazır giyim ürünleri, çocuk, yaşlı ve engelli bakımı vb. gibi dışarıdan alınabilen birçok hizmeti artan yoksullukla beraber kadının karşılaması beklenir. Bu da elbette kadının karşılıksız ev-içi emeğinin artması anlamına gelir. Öte yandan, yoksulluk ve işsizlikle birlikte tırmanan sosyal gerilim bu dönemlerde kadına yönelik şiddetin de artmasına sebebiyet verir.

Kriz zamanlarının özellikle ezilen halkların kadınlarına yönelik en önemli sonucu ise yükselen milliyetçilikle birlikte artan baskıcı ve ayrımcı politikalardır. Artan cinsel ve sınıfsal sömürü, artan ulusal sömürü ile de birleşerek tıpkı Kürt kadınlarında olduğu gibi hayatları kuşatır.

Sonuç olarak, erkek egemen kapitalist düzenin çifte mağdurları olan biz emekçi kadınlar, bu düzenin krizlerinden de en çok etkilenenler oluruz. Hayatımıza giren bu kriz bu durumu bir kez daha doğrulamakta. Kendini kurtarmaya çalışan sistemin ilk feda ettikleri bizleriz ve karşı çıkmadığımız sürece “Önce kadınlar ve çocuklar…” ifadesindeki ‘önce’lik katmerli bir mağduriyetten fazlasını getirmeyecek.

Karşı çıkabilmek içinse örgütlü olabilmemiz önemli; maruz kaldığımız cinsel, sınıfsal ve ulusal sömürüye karşı direnebilmemiz, ancak böyle olanaklı. Öte yandan, erkek egemen kapitalist bu düzene karşı verdiğimiz mücadelede yalnızca emekçi değil emekçi ve kadın olarak sorunlarımızın ve taleplerimizin görünür kılınması da ancak kimliğimize, bedenimize ve emeğimize sahip çıkarak mümkün!

Yazan: Başak Kahriman (22 Şubat 2009)

Yorumlar kapalıdır.