1 Mayıs 2009 Bildirisi
Artan saldırılara ve krizin etkilerine karşı; kitlesel bir 1 Mayıs mitinginde temel taleplerimizi haykıralım!
Tüm dünyadaki işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, bu yıl krizin etkilerinin derinleştiği ve yaşam koşullarımızın gittikçe zorlaştığı bir döneme denk geliyor. İşsizlik tehdidi hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere çıktı, çalışma koşullarımız gittikçe kötüleşiyor.
Üstelik asker-polis rejiminin her türlü baskıcı uygulamaları ile karşı karşıyayız… Tüm bunlardan ötürü bu yıl 1 Mayıs’ta kitlesel bir miting gerçekleştirmek, artan saldırılara karşı bir işçi seçeneği yaratabilmek için çok büyük bir öneme sahip.
Asker-polis rejiminin uygulamaları devam ediyor!
Asker-polis rejimi ilk olarak yasaların içerisinde yaşıyor. Sendikalaşmanın önündeki yasal engeller ve 301. madde hâlen korunuyor. İşçiden-emekçiden yana yayın yapan çeşitli radyo, televizyon ve gazetelere türlü cezalar yağıyor, devrimci gruplara yönelik operasyonlar ve baskılar artıyor. Tüm bunların yanı sıra, 1 Mayıs 2008’de İstanbul’da yaşanan polis terörü; polis kurşunu ile can verenler ve krize karşı çeşitli işyerlerinde işçilerin yaptıkları gösterilere karşılık polisin sert müdahaleleri göstermekte ki, asker-polis rejiminin kırbacı, patronların ihtiyaç duydukları her an, biz işçilerin sırtına inmeye hazır durumda.
Bunların yanı sıra, Ergenekon davası toprağın altından çıkan cephanelikleri ile, açılan mezarlar ile, asit kuyuları ile gömülü geçmişimizin bir resmini sunuyor. Açığa çıkan ölü bedenler, bizim bedenlerimiz. Ellerimizde kalan son demokratik haklarımızla beraber aynı mezara gömülmemek için, geleceğimiz için geçmişimize sahip çıkmamız gerekiyor. Zira bu davanın, bizim lehimize sonuçlanmayacağı aşikâr. Çünkü dava, rejimi hedef almaksızın sürüyor.
– Örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılsın, her iş yerine bir sendika!
– 301. madde kaldırılsın!
– Ergenekon Davası’ndaki tüm gizli belgeler halka açıklansın ve devlet içerisindeki gizli örgütlenmeler lağvedilsin!
Kürt halkı ve DTP üzerindeki baskılar sürüyor!
Obama’nın ziyaretinin hemen ardından Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’un “Türkiye halkı” ve “teröristin ailesinin acısını da anlamalıyız” açılımlarının(!) peşi sıra DTP’ye operasyonlar başladı. Bu operasyonlar göstermekte ki, devletin Kürt sorununu çözmedeki niyeti yine rejimin sınırları içerisinde kalıyor.
Kürt halkı üzerindeki tek baskı son operasyonlar değil. DTP’yi kapatma davası öte yanımızda bekliyor. Yakın zaman içerisinde, devlet eli ile bir Kürtçe televizyonun açılmasına rağmen, anadil anayasal bir güvence altına alınmış değil. Kürtlerin Kürtçe konuşması hâlen sakıncalı görülüyor. Bunun dışında, anadilde eğitim için yapılan miting ve gösterilere polis sert müdahalelerde bulunuyor. Eski Van Valisi halkı açlık ile terbiye etmeye kalkışmıştı. Seçim döneminde Tunceli’ye çamaşır makinesi yardımı yapan düzen partileri, “Bizi seçmezseniz sizlere su yok!” imasında bulunmuşlardı. Şimdi de taş atan çocukların davası hız kesmeden mağdur etmeye devam ediyor…
– Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı dâhil, demokratik hakları tanınsın!
Emperyalizm kan dökmeyi sürdürüyor!
Geçen bir yıl içerisinde, Irak ve Afganistan’daki işgaller sürdü. Bunun yanı sıra, emperyalist-kapitalizmin Orta Doğu’daki jandarması İsrail, Gazze’ye saldırdı. Bu kanlı saldırının sonucunda yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Yeniden açıkça görüldü ki, dünya patronları bölgedeki direnişin derhal sonlanması ve de jandarmaları İsrail’in tüm bölgeye hâkim olmasından yanadır.
Barış rüzgârları ile sahneye çıkan Obama ise, bir yandan savaşlara son vereceğini söylerken, öte yandan Afganistan’daki asker sayısını arttırıyor. Böylece emperyalizmin döktüğü her bir damla kan, burjuvaların krize karşı soluklanmalarını sağlayıp, işçi emekçiler üzerindeki saldırılarını arttırmalarını sağlıyor.
– Türkiye’nin İsrail ile yaptığı tüm işbirlikleri son bulsun!
– Tüm uluslararası görüşmeler halka açık yapılsın!
– Türkiye NATO üyeliğinden çıksın, dünyanın dört bir yanındaki kanlı işgallere ortak olan tüm askeri birlikler geri çekisin!
– Savaşa değil, eğitime, sağlığa bütçe!
Hak gaspları devam ediyor, IMF ile yeni anlaşmalar yapılıyor!
Hükümetin tüm sosyal haklarımıza kısıtlamalar getiren ve bizi mezarda emekliliğe mahkûm eden SSGSS yasasını yürürlüğe sokması yetmezmiş gibi, hükümet bizleri daha da yoksullaştırarak, patronları krizden kurtarmaya çalışıyor. Bunun için işsizlik ödeneğimize göz koyuyorlar, sağlık ve eğitimdeki özelleştirmeleri hızlandırmak istiyorlar, emperyalizmin icazetindeki her türlü yasayı geçirip, patronlardan yana olan dönüşümleri uygulamak istiyorlar, IMF ile yeni anlaşmalar imzalıyorlar…
-SSGSS yasası çöpe, parasız eğitim parasız sağlık!
-İşszlik Fonu’nun yağmalanması durdurulsun! İşsizlik fonu işçilere açılsın!
-IMF ile yeni bir anlaşmaya hayır! Dış borçlar lağvedilsin!
İş cinayetleri, iş hastalıkları ve zorlaşan çalışma koşulları:
Sadece Türkiye’de her gün 4 kardeşimizi iş cinayetlerinde kaybediyoruz. Bu durumda geçen 1 Mayıs’tan beri 1460 kardeşimiz burjuvaların aşırı sömürüsü altında can verdi. Sakat kalanların sayısı ise bu sayıdan kat be kat fazla.
Sadece iş cinayetleri değil, meslek hatalıklarında da korkunç bir artış yaşandı. Bunun en acı örneğini kot taşlaması işçileri olan sınıfdaşlarımızın yaşadıklarında gördük. Tüm bunlar gösteriyor ki, burjuvaların bizlere tehdidi ekmeğimizin küçültülmesinden ibaret değil. Tehdit, sağlığımızı kaybedip çalışamaz hâle gelmemize ve hatta aşırı sömürü altında hayatımızı kaybetmemize kadar varabiliyor.
Kriz ortamı altında onlarca tasarruf yöntemini düşünen patronların, önümüzdeki süreçte de, iş güvenliğimizi ve sağlığımızı korumaya yönelik para harcamayacağını görüyoruz. Daha krizin ilk günlerinde iş cinayetleri bu denli arttı. Kriz derinleştikçe, hayatımız daha çok tehdit edilecek.
-İş kazaları ve meslek hastalıklarından patronlar sorumlu tutulsun!
-İş güvenliğini sağlamayan ve meslek hastalıklarına karşı önlem almayan patronun iş yeri, çalışanlarının kontrolünde kamulaştırılsın!
-Cezalı iş yerleri kapalı olduğu dönemlerde işçilerin maaşları ödenmeye devam edilsin!
Ekonomik kriz ve işsizlik:
Dünya genelinde derinleşen ekonomik krizin tüm faturası başta işyeri kapatmaları ve işten çıkarmalar ile bizlere kesildi. Devletin resmi kuruluşlarının açıkladığı sayıya göre işsizlik %15’lere yükselerek rekor kırdı. Gerçek sayı ve oranların bu verilerden daha yüksek olduğunu ise herkes biliyor. Rekor kıran tek veri işsizlik değil. Şubat ayının verilerine göre sanayideki küçülme de, rekor düzeyde.
Krizin tek sonucu işsizlik olmadı. Kapanan iş yerleri, dondurulan maaşlar, ücretsiz izinler, prim kesintileri… Tüm bunlar da bizlerin sırtına bindi.
-İşten çıkarmalar yasaklansın!
-Zarar eden işyerleri çalışanlarının kontrolünde kamulaştırılsın!
-Ücretsiz izin ve ücret dondurma uygulamaları son bulsun!
-İşsizliğe son, 6 saat, 4 vardiya!
Yazan: İşçi Cephesi (Nisan 2009)
Yorumlar kapalıdır.