Kaplumbağalar da uçar, Kürtler de!

Türkiye 1959 yılından başlayarak kaçak ticareti önleme ve güvenlik bahanesiyle Suriye sınırındaki 216 bin dönümlük araziye 615 bin adet anti-personel ve anti-tank kara mayını döşedi.

Bu mayınların çoğu anti-personeldi. Özellikleri ise maruz kalan insanı sakat bırakması! Anti-personel mayınlar daha güçlü patlayıcılarla donatılabilecekken olası bir savaş durumunda bir yaralının bir ölüden daha çok emeğe ihtiyacı olacağı için güçsüz patlayıcılarla donatılıyor. Amaç daha çok askerin cephe gerisine çekilmesini sağlamak!

Kara mayını uygulaması Ortadoğu, Afrika ve Balkanlarda sıkça yapılıyor. 1999 yılında kara mayınlarının temizlenmesi için Ottowa Antlaşması yapıldı. Amerika, Çin, İsrail ve Hindistan gibi silah endüstrisini elinde tutan ülkeler anlaşmaya imza koymadı. Antlaşma uyarınca imzacı ülkeler kara mayınlarını üretemez, stoklayamaz, transfer edemez. Yine antlaşma uyarınca bu ülkelerin stoklarındaki ve topraklarındaki mayınları 2014 yılına kadar imha etmeleri gerekiyor.

Bu nasıl bir ikiyüzlülük?

Türkiye’nin topraklarında 914 bin mayın bulunuyor. Yani mayınlar sadece Suriye sınırında değil. Ermenistan, Irak ve İran sınırlarında da mayınlı araziler bulunuyor. Ayrıca depolardaki mayınların da imha edilmesi gerekiyor. Hükümet bunların hiçbirini imha etmek istemezken sadece Suriye sınırındaki araziyi temizlemek istiyor. Neden? Çünkü bu topraklar hem doğal olarak hem de elli yılı aşkın süredir ekilmediği için oldukça verimli olan 1. dereceden tarım arazileri. Nusaybin’de sınırın hemen öte yanında petrol kıyıları yükseliyor. Bu araziler gıda tekellerinin iştahını kabartıyor!

AKP hükümeti 2005 ve 2008’de de mayınlı arazilerin temizlenmesi karşılığı bir şirkete 49 yıl kiralanmasını içeren önerisini meclise getirmişti. MHP’nin itirazı toprakların yabancı bir şirkete verilmesine! CHP de aynı dertten muzdarip. Üstelik toprakların yabancılara kiralanmasını o denli istemiyorlar ki Deniz Baykal bölge halkını ‘sivil itaatsizliğe’ çağırdı. Toprak köylüye dağıtılsın diyor CHP. Bundaki ikiyüzlülüklerini de Deniz Baykal bizzat kendisi açıkladı: “Toprağı olan köylü dağa çıkmaz!” Esasen bu partilerin de özelleştirmeye bir itirazı yok. TSK toprakların temizlenmesi için NATO-NAMSA’yı adres gösteriyor; paramız, uzmanımız yok diyor.

DTP ise özelleştirmeye karşı çıkarak toprağın köylüye dağıtılmasını teklif ediyor. Ancak bu toprakların dağıtımı söz konusu olduğunda 1959’dan önce bu topraklara sahip olan köy ağaları toprağın mülkiyetini hukuken elde edecekler. Yani toprağın köylüye dağıtılması dolaylı olarak ağalık sistemini hortlatacak.

Biz bu toprakların yoksul ve topraksız bölge köylüsü denetiminde kolektifleştirilmesini talep ediyoruz. Özelleştirilme kabul edilemez. Araç alacak, uzman tutacak paranız yoksa ‘patronları kurtarma paketleri’ne ayırdığınız bütçeyi kullanın.

Yazan: Doğan Koca (28 Mayıs 2009)

Yorumlar kapalıdır.