Petrol-İş’in “Sendikalı Ol!” kampanyası:

Petrol-İş’in “Sendikalı Ol!” kampanyası örgütlenme sorununa çare olabilir mi?

Petrol-İş sendikası 24 Mayıs’tan itibaren pilot bölge olarak seçtiği Düzce’de “Sendikalı Ol!” kampanyası yürütüyor. Tabii ki bir sendikanın, sendikalı ol kampanyası yürütmesi doğal; ama bunu ilginç kılan kampanyanın şehrin bilbordlarında, televizyonlarda, yerel gazetelerde, radyolarda ve hatta üyelik için stand açılarak yapılıyor olması…

Bu, Türkiye’nin alışkın olduğu bir sendikal örgütlenme biçimi değil. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu açık örgütlenme biçimi insanların zihninde oluşmuş sendika yasadışıdır imajını kırmak için çok uygun bir davranış. Alenen yapılan kayıt işlemi ve kamuoyu araçlarıyla yansıtılan sendikalı olmak iyidir düşüncesi Düzce halkını etkilemişe benziyor.

Stand açılışında konuşan sendika Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın ise Düzce’nin seçilme nedeninin Düzce’ye son yıllarda yapılan sanayi yatırımları olduğunu ve bundan halkın hak ettiği payı alması için örgütlü olması gerektiğini ifade etti. Bu kampanyanın amacını ise sendikanın meşru bir kuruluş olduğunu Düzce halkına yansıtmak, en çok işçi çalıştıran Standart Profil’de örgütlenmek ve sonrasında güçleri kapsamında Türkiye’nin geneline bu kampanyayı yaymak olarak belirtti.

Bu yönlerine karşın bu kampanyanın altında yatan ve üzerine düşünmemiz gereken şeyler de var. Sendikaların üye kaybetmesi bir neden değil sonuçtur. Şöyle ki neo-liberal saldırılar; özelleştirmelere , esnek çalışma koşullarına, taşeronlaşmaya ve örgütsüzlüğe neden oldu, oluyor. Ayrıca bu süreç içerisinde sendikaların uzlaşmacı ve iş birlikçi tutumları işçilerin sendikalara olan güvenlerini kaybetmelerine de neden oldu. Sendikaların mücadele etmemeleri oranında üyeleri de azaldı.

Aynı zamanda 1989 ve sonrasında bürokratik işçi devletlerinin çöküşünün de sendikaların mevcut durumu üzerinde önemli payı var. Çünkü geleneksel önderliklerin çöküşü geleneksel önderliklere (Stalinizm, sosyal demokrasi vb.) bağlı sendikacılık anlayışlarının da çözülüşünü, çöküşünü beraberinde getirdi.

Üyeleri azalan ve krize giren sendikaların önemli bir kısmı yeni örgütlenme modelleri geliştirmeye ve sendikaların işlevlerini değiştirerek genişletme yoluna gittiler. Mücadele etmek yerine sözüm ona yeni bir sendika anlayışı geliştirdiler. Bunun en tipik örneği toplumsal hareket sendikacılığıdır. İşçilerin devrimci partisini gereksizleştiren, sendikayı sınıfın mücadele aygıtı olarak kullanmak yerine bir tür sosyal-kültürel örgütlenme haline getiren bir anlayıştır bu. Kuşkusuz bu durum üyelerini kaybeden sendikaların kendi bürokratik krizlerini işçi sınıfının kriziymiş gibi yansıtmak istemelerinin bir sonucudur.

Sendikaların bir kısmının ekonomik krizi bile üye kayıplarıyla açıklama ve sadece buna yönelik çalışma yapma eğiliminde olduğu görülüyor. Bu eğilimler içerisinden kampanyayı yorumladığımızda şu sonuç çıkıyor: İşçiler kendilerini savunacağını düşündüğü sürece sendikaya üye olurlar. Sendikalı Ol! gibi kampanyalar sendikaların öcü olmadığını, işçi sınıfının mücadele araçları olduğunu göstermesi açısından önemli olsa da, temel mesele sendikaların birer mücadele örgütü olmalarındadır…

Yazan: Rukiye B. – Oktay Benol (31 Temmuz 2009)

Yorumlar kapalıdır.