Daha çok işyeri kapanması, daha çok işten çıkartma

Her ne kadar bizi, krizden çıkmaya ramak kaldığına ve 2010 yılı itibarıyla ekonomik düzelmenin başlayacağına ikna etmek için uğraşsalar da, gerçeklik biz emekçiler açısından krizin olanca şiddetiyle sürdüğü yönünde. Ağustos ayı verileri ışığında, son üç ay boyunca yaşanan küçük rakamsal düzelmelerin tüketen ve son bir yıl içinde resmi olarak 1 milyon emekçinin daha işsiz kalmasına yol açan işsizlik geri dönmüş durumda.

Resmi olarak açıklanan 3.6 milyon işsiz emekçinin, sadece 2.6 milyonu temmuz sonu itibarıyla herhangi bir yardım alabilmekteydi. Ve yaz tatilinden yararlanarak patronlar şimdi bir kez daha masaya, geçici tensikat, topyekun işten çıkartma ve işyeri kapatma kartlarını sürmekte.

Temmuz ayı içinde 698 işçiyi işten çıkartan Nissan, Ağustos ayında 2000’den fazla emekçiyi daha “geçici olarak” işten çıkarttı. SEAT ise, bir yandan Q3 modelinin üretimi için vaat ettiği 240 işçiye karşılık hükümetten 70 milyon Avro daha hibe talep ederken, diğer yandan 5000 işçiyi kapsayan ikinci bir işten çıkartma dalgasını hayata geçirmiş durumda. Roca, geçen yazdan bu yana hız kesmeyen sayısız geçici ve topyekun işten çıkartmaların ardından, şimdi de 713 işçinin daha işten çıkartılmasını öngörüyor. Pirelli ise, 491 işçiyi kapının önüne koyarak fabrikaya kilit vurdu bile. İnşaat sektöründeki iş gücü kayıpları %90’ı çoktan buldu.

İlk başta krizin varlığını reddeden resmi söylemin, ilerleyen aylarda krizin varlığını kabul etmekle birlikte artık krizden çıkılmaya başlandığını iddia etmesi bir cehaletin ürünü değil, aksine kısa süre içinde her şeyin düzeleceği illüzyonu üzerinden, patronların işçilere vurduğu ağır darbelerin kolaylaştırılmasından başka bir şey değil bu çaba. Bu günlerde hükümet masraflarda kısıntıya gidileceğinden söz ediyor (Örneğin, memur maaşlarında kısıntıya gitmekten). Ama diğer yandan büyük bankalara peşkeş çekilen devasa kamu fonlarının akıbeti de yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor; bu devasa kaynak ne üretken ekonominin devamlılığı, ne küçük ve orta boy işletmelerin aç kaldığı kredi imkanları, ne de işsizliğe çare bulmak adına kullanılıyor. Aksine şirketlerin hâlâ tutunmaya devam ettikleri borsada, Rus ruletini oynamaya devam edebilmeleri için kullanılıyor. Çelişkili bir biçimde borsa değerleri yeni bir spekülasyon dalgasıyla yükseliyor.

İşçiler, emekçiler olarak, sahte düzelme ve gelecekteki iş vaatlerine kanmamalı ve bugün sahip olduğumuz işi savunmalıyız. Sermayenin planlarına karşı tek gerçekçi yanıt, kitle seferberliklerinden geçiyor. Mücadele halindeki işyerlerinin koordinasyonu ve ekonomik mücadeleleri, politik ve sosyal mücadelelere dönüştürmek başlıca yanıtımız olmalı. Bu konuda başlıca sorumluluk mücadele halindeki büyük işletmelerin koordinasyonlarını oluşturmaktan geçiyor, zira bu büyük işletmeler aynı zamanda sayısız küçük ve orta boy işletmeyi peşinden sürükleme potansiyeli taşımaktalar. Geçtiğimiz sonbaharda karşı karşıya kaldığımız ilk işten çıkartma dalgasında, çoğunluk sendikalarının önderlikleri, direnişleri tek tek işyerlerinde izole etmeyi başardılar ve bu sayede, hemen tüm patron planları sorunsuz bir biçimde hayata geçmiş oldu. Yalnızca bu izolasyonu aşarak ve çalışma koşullarına ve iş hakkının üzerindeki yıkıma karşı “genel grev” silahını kullanarak, bu ikinci saldırı dalgasını durdurmak ve yeni yüz binlerce emekçinin de işsizler ordusuna katılmasını engellemek olanaklı olacak.

Bask ülkesi; yoğunlaşan baskıyla geçen bir yaz

Halk Partisi’nin (PP) desteğiyle Bask hükümetinin başına PSOE’nin (Sosyalist İşçi Partisi) gelmiş olması, aynı zamanda baskının daha da yoğunlaşmasına, Bask soluna karşı (izquierda abertzale) köy köy, semt semt bir savaş verilmeye başlanmasına yol açtı. Bask hükümetinin yeni başkanı olarak işbaşına gelen Patxi López’in bütün yaz boyunca temel hedefi, Bask bayram ve kutlamalarına sıfır tolerans gösterilmesi, bugüne dek ülke gündeminde geleneksel olarak var olan tüm politik faktörlerin tasfiye edilmesi ve Bask silahlı mücadelesinde hayatını kaybedenleri ya da tutsak düşenleri referans alanları ya da sahiplenenleri baskı altına almak oldu. Şu ana dek hemen tüm Bask köylerinde, eylem ve etkinlikler yasaklanmış, mahalle barlarındaki politik afişler toplatılmış durumda ve tehditler, polis saldırıları ve tutuklamalar birbirini takip ediyor. Bu olağanüstü hal atmosferi tüm havayı belirliyor ve görünen o ki, varlığını devam ettirecek.

Böylelikle iki merkeziyetçi partinin, PP ve PSOE, “Bask sorununa” çözüm yaklaşımlarına tümüyle polisiye bir politikanın hakim olduğu, kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkıyor. Bu çözüm yaklaşımı, zamanında eski başbakan Aznar’ın (PP) Bask ülkesinde özel kurumlar aracılığıyla yürüttüğü saldırı çizgisiyle aynı karakteri taşıyor. Ama bu kez bu saldırı dalgası yalnızca dışarıdan değil, içeriden de koordine ediliyor. Ne var ki, bu saldırı politikası tüm ifade özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, tüm yasaklamalara karşı her seçimde yüz binlerce kişi tarafından desteklenen Bask hareketinin ve halkının susturulmaya çalışıldığı koşullarda, umulanın aksi bir istikamete evrilebilir. Bask solu (izquierda abertzale) yeraltı koşullarına itilebilir ama baskılar, Bask halkının köklü özgürlük duygularını yok edemeyecektir. Yeraltına çekilmek, yok olmak demek değildir.

Bu genelleşmekte olan baskı koşullarında, faşist hareketin etkinleşmeye başladığını gördük -özellikle Navarra’da. Yeni işbaşı yapan Bask hükümeti tümüyle bu gruplara arka çıkmakta. Falanj ve diğer benzer faşist grupların, Arbizu belediye binası duvarlarında memurları tehdit eden yazılamaları, GAL tarafından katledilen Bask özgürlük savaşçılarının mezarlarının tahrip edilmesi, Bilbao’daki Bask barlarını tarama eylemleri, iç savaş sırasında katledilen devrimcilerin mezarlarını tahrip girişimleri, Basklı tutsak ailelerini tehditler bu örnekler arasında sayılabilir. Öyle görünüyor ki, PSOE’nin Bask politikasına yeniden GAL gölgesi vurmaya başlamakta.

Ama kimse bu gelişmelerin, devletle Bask ülkesi arasında yaşanan fenomenlerden ibaret olduğunu sanmasın. Katalunya’da 13 Eylül tarihinde 7 bin nüfuslu Arenys de munt köyünde gerçekleştirilecek ve Katalunya’nın kendi kaderini belirleme hakkına yönelik halk oylaması da devlet yüksek mahkemesi kararıyla yasaklandı -bilgi notu; zor koşullarda da olsa halk oylaması /ki sembolik ama belirleyici/ gerçekleşti ve %98 oranında evet oyu çıktı! Bu halk oylamasını sabote etmek için aynı yerde Falanj da büyük bir gösteri çağrısında bulundu. Devlet şiddetini ve faşist saldırıları durdurmak, işçi hareketinin ve birleşik halk hareketinin başlıca görevlerinden biri.

Yazan: Lucha Internacionalista (İspanya)
No: 98 – Eylül 2009 – Gündem

Yorumlar kapalıdır.