Kömür madeni mi, toplu mezar mı?

10 Aralık’ta Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy maden ocağında metan gazı patlaması yaşandı. 19 işçi yanarak hayatını kaybetti.

Bu 19 işçinin trajik haberi, “onlar da babaydılar, kardeştiler, oğuldular göz açıp kapayıncaya kadar olan bir zamanda madendeki patlamada öldüler”, “evlerine ekmek götürmeye giderken ölüme gittiler” gibi başlıklarla televizyona taşındı. Bazı gazeteler bu haberi gündemlerine taşıyacak kadar önemli görmedi, bazıları ise üçüncü-dördüncü sayfalarda küçücük bir haberle bu olayı duyurmayı tercih etti.

Çalışma Bakanı çok üzücü bir olay olduğunu ve gereğinin yapılacağını söyledi. Başbakan sağ olsun, ölen işçilerin ailelerine başsağlığı diledi. Medya da Başbakan’dan farklı davranmadı. Sonrasında ise haber konuşulmaz hale geldi.

Peki, Bükköy maden ocağında gerçekte ne oldu? Maden ocağındaki patlama ne işçilerin hatası ne de bir doğal afetti. İşletmede en basit sağlık önlemleri bile alınmamıştı. Herhangi bir acil olaya karşı hiçbir denetim yoktu. Madenden sorumlu bir sağlık birimi bile yoktu. Maden işçilerinin çalışması için gerekli olan en basit ekipmanlar, gaz ölçücü aletler mevcut değildi. İşçiler mühendisler eşliğinde çalışmaları gerekirken yalnız çalışıyorlardı. Maden herhangi bir göçüğe hazırlıklı bir biçimde ölçülmemişti. Madende işçilerin sağlığı ve iş güvenliği için yapılabilecek her türlü yatırımdan kaçınılmıştı.

Madenin sahibi Nurullah Ercan’ın daha önce sahip olduğu 3 şirketinden 228 maden işçisini, işçiler sendikalaştığı için işten çıkardığını biliyoruz. Nurullah Ercan bu işçilere kıdem tazminatlarını hâlâ ödemiş değil. Diğer şirketlerinde olduğu gibi bu maden ocağında da işçileri olabildiğince kötü koşullarda çalıştırıyor, işçileri en temel haklarından bile yoksun bırakıyordu. Ama bu olayı incelediğimizde mesele sadece patronun gözünün para hırsı bürünmüş olmasıyla bitmiyor. Patronun daha çok para kazanma hırsıyla işçilere karşı tavrı neyse, devletin de işçilere karşı tavrının böyle olduğunu görüyoruz.

Bunun için 4857 numaralı iş kanunu yasasına bakmamız yeterli. Bu yasa 2008’de ellinin altında işçi çalıştıran işyerlerinde sağlık birimi ve işyeri güvenliği uzmanı bulunması zorunluluğunu ortadan kaldırmıştı. Ayrıca madene düzenli denetimler yapılmadığını ve yapılan az sayıda denetim sonucunda gerekli görülmüş düzenlemelerin de ihmal edildiğini görüyoruz.

Şaşırtıcı değil! Çünkü patronun işçileri sigortasız, denetimsiz çalıştırması devletin de kârına, devlet de harcamalardan kaçınmış oluyor böylece. Kömür üretimi daha ucuza geliyor…

Görüyor ve yaşıyoruz, ne patron ne de devlet biz işçi ve emekçilerin tarafında. Onlar, ucuza getirmekten yana, hem kömürü hem de hayatlarımızı! Bu yüzden bizi köleleştirmeye çalışmaktalar. İnsani koşullarda çalışıp çalışmamamız onlar için önemli değil. Bütün bu hak ihlallerine, çalıştığımız kötü koşullara karşı ise kendi sesimizi duyurmamız gerekiyor. Medyaya göre de biz görünmeziz. Hayatlarımızın yalnızca bir-iki günlük değeri var. Sonra duyulmamız mümkün değil. Bu nedenle patronların araçlarına karşı bizim kendi araçlarımızla, örgütlerimizle mücadele etmemiz gerekiyor.

Yazan: Duygu Yorgancı, 27 Aralık 2009

Yorumlar kapalıdır.