Bursa’da işçiler tarih yazarken

Bursa’da Renault fabrikasında başlayan iş bırakma eylemi ikinci gününe girmiş bulunmakta. İş bırakmayı başlatan vardiyadaki işçiler fabrikanın içerisinde direnirken diğer vardiyalara gelen işçiler de fabrikanın dışındaki bekleyişini sürdürüyorlar. Dün akşam saatlerinde Tofaş’ta ve ardından da Coşkunöz’de işçilerin iş bırakması ile Renault işçilerinin coşkulu bekleyişi başka bir boyuta ulaşmış durumda.

Bugüne değin patron da işçileri bölmek için elinden geleni ardına koymadı. Patron bugüne değin aralarında teröristler olduğuna dair söylentileri bildiri üzerine bildiri yayımlayıp işçiler içerisinde yaymayı denedi. Öte yandan Türk Metal çetesi, istifa eden işçilere camide de saldırıya geçerek yıldırma teşebbüsünü sürdürdü. Bunca yoğun saldırı ise işçilerin morallerini kırmak şöyle dursun, aralarındaki dayanışmayı arttırdı ve de kendilerine yönelik saldırıları da kontrol etmelerini öğretti. İşçiler “Biz birbirimizi bilmiyor muyuz? Ne teröristi, bizi bölmek için yapıyorlar.” diyerek dayanışma ağlarını güçlendirmeye devam ediyorlar. Türk Metal’in diğer fiziki saldırılarına karşı birlik ve dayanışmalarını koruyan işçiler de sendikanın bu saldırılarını şimdilik bertaraf etmiş konumdalar.

İşçiden haberi olmayan sendika

Türk Metal’e duyulan kin sadece toplu sözleşmenin sınırlılıklarından ve mafyatik organizasyonundan kaynaklanmıyor. Görüştüğümüz bir işçi, işyeri temsilciliklerinde hiç işlemeyen sendika içi demokrasiden de yıllardır muzdarip olduğunu şöyle anlatıyor: “Düşünsenize oğlum hastalanmış, kana ihtiyacı var. Ben temsilciye gidip kan arandığına dair sendika da ilan verebilir mi diye sordum. O da bana: ‘Bu benim işim mi lan? Git kendi arkadaşlarına kendin haberini ver!’ diyerek beni resmen kovdu. İşyeri temsilcisi deyip de geçmeyin. Adamın fabrika içinde resmen makam odası var. Böyle sendika istemiyoruz biz. Olmaz olsun. Kendimizi yöneteceğiz!”

Bir başka işçi ise sendika yetkililerinin fabrikada ne iş yapıldığından bile bihaber olduğunu şu ifadelerle bildiriyor: “Adam gelmiş Renault 5 üreten işçiler olarak söz ediyor bizden. Arkadaşlarımız rezillik olmasın diye düzeltmeye çalışıyorlar, ‘Başkanım Clio 4 olmasın’ diye. Adam yine de tutturuyor ‘Ben biliyorum Renault 5 üretiyorsunuz’ diye. Halbuki öyle bir model bile yok!” Bu serzeniş de bildik bir haykırış ile sonlanıyor: “Böyle sendika istemiyoruz biz. Kendi kendimizi yönetmeliyiz. Ankara merkezli sendikayı ne yapalım?”

Özörgütlenmelerini kuran işçiler şu anda kendi temsilcilerini seçmiş durumdalar. Temel olarak bir daha asla Türk Metal gibi bir sendika ile bir arada bulunmak istemediklerini ve kendi kendilerini yönetmek istediklerini ifade ediyorlar. Çeteci sendikaya duydukları öfkeye karşılık maalesef ki Birleşik Metal gibi daha mücadeleci sendikaların gözle görünür bir uğraşları mevcut değil. Birleşik Metal’in MESS’e karşı kazanım elde ettiği diğer fabrikalardan gönderdikleri selamlamaların direnişteki işçiler üzerinde henüz bir etkisinin olduğunu ifade etmek de güç.

Bakanlık, MESS ve Türk Metal görüşmeleri

Türk Metal’in son atağı MESS ile görüşmeleri sürdürmek oluyor. MESS halen muhatap olarak Türk Metal’i kabul ettiğinden MESS hakkındaki duyumlar da Türk Metal kanalından geliyor. Yaşanan son gelişmelerden biri Türk Metal’in; atılan işçilerin geri alınması ve ek protokol imzalanması halinde işe dönüşün yaşanıp yaşanmayacağını işçilere sorması oldu. İşçilerin cevabı ise şöyleydi: “Eğer Bosch’tan farklı bir sözleşme olursa direnişimizi sürdürürüz. Bosch ile aynı sözleşme gelirse de bakarız. Şu kadar yol almışız. Artık ölmek var dönmek yok! Bugünün zararından da hiç korkmasınlar. Anlaşmamızı yapalım biz gerekirse sonra iki gün ücretsiz çalışırız. Ama anlaşma önemli. Bir de ne olursa olsun Türk Metal’e artık geri dönemeyiz.” Bunun anlamı ve uygulanabilir biçimi de şu; işçiler Türk Metal’e dayanışma aidatı vererek toplu sözleşmeden faydalanırlar ancak direnişteki işçiler Türk Metal’den istifa ederler. Bu durum da Türk Metal’in Renault’ta yetkiyi kaybetmesi sonucunu doğurur.

MESS ise bu kalkışma ile ciddi anlamda köşeye sıkışmış durumda. Bir yandan buradaki sorunun büyümesini istememelerine rağmen, öte yandan Tofaş’ta da iş bırakan işçilerin de gösterdiği üzere Renault’ta bir taviz verilmesi halinde MESS’e üye diğer fabrikalarda da bir bir patlamaların yaşanacaktır. Bu da MESS’in son dönem toplu sözleşmedeki dayatmalarından geri adım atıp yenilgiye uğrayacağı anlamına geliyor. Bu yüzden de işçilere Türk Metal üzerinden ek protokol imzalamanın hukuken imkansız olduğu mesajını iletiyorlar.

İşçiler üzerindeki bir başka baskı da Çalışma Bakanlığından geldi. Çalışma Bakanlığının gönderdiği müfettişler işçilerin yaptıkları eylemlerin kanunsuz olduğu ifade etti. Bunun karşısında toplanan işçiler de oy birliği ile direnişlerini sürdürme kararı aldılar. Binin üzerinde işçinin direnişte olduğunu hatırlatmakta fayda var. Buradaki oy birliği binin üzerinde işçinin hemfikir olması anlamına geliyor.

Birleşik bir sınıf mücadelesi

Yakın dönem işçi sınıfı mücadelesi adına sonuçları en büyük olabilecek direniş, şu anda Bursa’da yaşanmakta. İşçilerin kararlılıkları ve örgütlenmeleri şimdiden MESS’i köşeye sıkıştırmış durumda. Renault’un kritik önemi ve seçim koşulları da devletin fabrikaya polisli bir müdahale gerçekleştirebilmesini şu an için engelliyor.

Metal işçilerinin Türk Metal boyunduruğundan kurtulması, MESS’e geri adım attırılması, işçilere fiili saldırılar ve işçilerin özörgütlenmesi ile Bursa’da metal işçilerinin seferberliği, tüm ülke çapında sonuçlar doğuracak bir sınıflar mücadelesi anlamına geliyor. İşçi sınıfı örgütlerine örnek oluşturabilecek bir işçi demokrasisi tüm Türkiye işçi sınıfını etkileyecektir. İşte bu yüzden Bursa’daki işçilerin direnişinin sektördeki başka işçilerle hızla birleştirilmesi de ayrıca önem kazanıyor. Patron ve devletin sözcüsü Türk Metal’e karşı daha mücadeleci bir sendika olan BMİS’in seyirci kalmaması ve sürece açıkça işçilerin taleplerini kabul ederek müdahil olması -şu ana değin bunun bir emaresi olmasa da- sınıflar mücadelesine yeni bir aşamaya geçmemizi sağlayabilir.

Yorumlar kapalıdır.