Dersimiz direniş, konumuz TEKEL
Her 100 kişiden 20’sinin işsiz olduğu bir ülkede verilen her türlü hak mücadelesi, öğrencilere, kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğine ve bu karamsar tabloda neler yapılabileceklerine dair fikir vermeye başlıyor. Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Üniversitesi’nde TEKEL direnişi için düzenlenen söyleşinin afişinde yazdığı gibi: Artık Dersimiz Direniş, Konumuz TEKEL.
12 Eylül’ün ürünü olan YÖK’ün adım adım kırdığı örgütlülük ve üniversitelerde yarattığı apolitik dalga, bugün direnen işçi ve emekçilerin ilmek ilmek ördüğü mücadeleyle kırılmaya başlıyor.
Geçtiğimiz yılın son aylarına sınıf hareketliliği açısından, kamu emekçilerinin “toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı” talepleriyle alanlara çıktığı 25 Kasım genel eylemi damgasını vurmuştu. Binlerce öğrenci de öğretmenlerini, okullarında çalışan emekçileri desteklemek amaçlı bu eyleme katılmıştı. Yeni bir yıl ise direnen Esenyurt, TEKEL, itfaiye işçilerinin gündeme düşmesiyle başladı. İnsanca yaşamak için zorlu bir ekmek kavgası, onurlu bir mücadele gerektiğini direnen işçilere yapılan muameleyle daha da kavramış olduk.
Bu açıdan, şimdilerde 76 günü geride bırakan TEKEL direnişi başta olmak üzere Marmaray işçilerinin, Esenyurt Belediye işçilerinin meydanlarda açığa çıkan enerjisi ve mücadele azmi, sadece emek hareketi açısından bir moral kaynağı olmakla kalmadı, biz öğrencilere de sınıf bilinci aşılayarak, geleceğimize dair bir hayat dersi vermiş oldu.
Direnişçi işçiler okullarda ağırlanıyor
Özellikle TEKEL direnişi sürerken, Ankara, Boğaziçi, Galatasaray, Mimar Sinan gibi birçok üniversitede direnişlerin önemini anlamak ve dersler çıkarmak için bizzat işçilerin de katılımıyla paneller, söyleşiler düzenlendi. Birçok okulda TEKEL işçilerinin resimlerinin yer aldığı sergiler açıldı, hatta bu mücadeleyi daha da bilinir, görünür kılmak için okullarda çadırlar dahi kuruldu.
Benzer şekilde, 20 Şubat’ta Ankara’ya TEKEL işçileriyle dayanışmaya gelenler genç ve öğrenci ağırlıklı idi. Bu dayanışma eylemine öğrencilerin yoğun katılımının da, direnen işçilerle söyleşilerin iyi bir iş, iyi bir hayat hayallerinin en parlak olduğu üniversitelerde düzenlenişinin de bir tesadüf olmadığını düşünüyoruz.
Süregiden direnişlere gösterilen bu ilginin elbette birçok nedeni var ve bu ilginin niteliği de bir tartışma konusu. Ne var ki, bu süreç, öğrencilerin, bu sistemin kendilerine de parlak bir gelecek vaat etmediğinin farkına varmaya başladıklarının ilk sinyalleridir. Okullarda öğrencilerin kariyer günlerine değil de, TEKEL’e kulak kabartmaya başlaması, bir TEKEL işçisinin deyişiyle “geleceğe işçilerden yana yatırım yapmaya” başlamanın öneminin yeniden kavranmaya başlandığını gösteriyor.
Elbette bu kulak kabartma, TEKEL’in “popülaritesi” olarak da nitelendirilebilir. Bu doğrudur, bu yüzden meseleyi medyanın yarattığı “acıklı olay” kisvesinden çıkartmak, TEKEL gibi yaşanan birçok sınıf mücadelesi deneyiminin öğrenciler açısından önemine değinmek, bu kavrayışı yaygınlaştırmayı bir görev bilmek gerekiyor.
Mücadele eden işçiler hükümetten sadaka istemediği gibi bizden de, bir sosyal yardımlaşma veyahut da sosyal sorumluluk beklemiyorlar. Onlar bizlere işsizliğin, yoksulluğun bu sistemin yapısal sorunu olduğunu ve bu sorunları ancak örgütlü mücadeleyle değiştirebileceğimizi gösteriyorlar.
Onlar mücadelelerinin haklılığını, meşruluğunu duyurmak için destek bekliyorlar. Bu yüzden biz öğrencilerin, işçilere göstereceğimiz her dayanışma, sosyal bir duyarlılığın ifadesi değil, sınıfının yanında yer almanın bir göstergesi olmalıdır.
“İstediğimizi vermezlerse biz artık Ankara’ya yerleşeceğiz, bir çadır da çocuklarımız için açarız, okul da yaparız nasılsa atanmayan binlerce öğretmen var gelip öğretirler…”
Mimar Sinan GSÜ’de Trabzonlu bir TEKEL işçisinin şu sözleri bile aslında çok basit olarak bize bir yol açıyor. Hak nasıl alınır, nasıl mücadele edilir, işçi/işsiz sınıf dayanışmasının gücü neleri değiştirir… Tam da bunun için bugün Tekel direnişine destek vermek, tıpkı Sin-Ter ve Esenyurt direnişlerine verilmesi gerektiği gibi, bir sosyal yardım değil, geleceğimiz için bir yatırım olmuş oluyor.
Yazan: Canan Yılmaz, 28 Şubat 2010
Yorumlar kapalıdır.