Korkulan gerçekler

13. sayımızda Dicle Nadin’in “Soruşturma terörü” isimli yazısında da değindiği, ve sürekli vurguladığımız bir gerçek var: “Öğrenciler, en anlamlı taleplerinde bile yalnız ve suçlu ilan edilmiş durumdalar. Hak arayan ve tepki gösteren öğrencilere açılan soruşturmalar, eğitim (…) hakkının elinden alınması gibi baskılar öğrencilerin susturulması işlevini görüyor.”

En basit demokratik hakkını kullanan, hakkını arayan işçiler bir yana, öğrencilerin de marjinalleştirilmesi, AKP hükümetinin mensubu olduğu sınıfın korkusunu çok iyi yansıtıyor. Bu korku bireysel değil tarihsel; kapitalist rejimin iç çelişkilerinin açığa çıkmasından duyulan bir korku.

Öyle ki, 24 Şubat’ta İstanbul Çekmeköy’de 24 liseli öğrenci, okullarında TEKEL işçisiyle dayanışma eylemi yaptıkları için okuldan atıldılar. Çok geniş bir kamuoyunun desteklediği bu direnişe sessiz kalmamak ve belki de anne, babasının hakkını savunmak bir suçtu, ve bir öğrenci için en ağır cezayla yargılanmalıydı: eğitim hakkını elinden almak.

Dahası 14 Mart’ta Başbakan’ın katıldığı “Roman buluşmasında” pankart açan iki genç tutuklandı. Peki, bu iki genç apar topar kollarından tutulup dışarı çıkartılacak, tutuklanacak ne yapmışlardı? Sadece en temel haklarını ücretsiz almak istiyorlardı. Pankartın üzerinde “Parasız Eğitim İstiyoruz Alacağız! Gençlik Federasyonu” yazıyordu. Bir anda en demokratik haklarımızdan biri yasa dışı slogan, Gençlik Federasyonu Derneği yasa dışı örgüt oluverdi. Çünkü parasız eğitim bu sistemde elde edemeyeceğimiz bir hak. O zaman dile getirmekte suç!

Bitmiyor! 17 Mart’ta ODTÜ ve Hacettepeli öğrencilerin, güzergâhı üniversitelerinin içinde olan otobüslere parasız binmeye çalışmasının sonucunda 127 öğrencinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan olaya bir bakalım. Öğrenciler otobüslere binip, para vermeyi reddettiğinde, çevik kuvvetin gelerek, öğrencilerin ellerini kelepçeleyip gözaltına aldığı sahneyi gözümüzün önüne getirelim. Olayın devlet tarafından bu denli bir polisiye vaka haline getirilmesinin tek bir amacı olabilir; olayı terörize ederek eylemi yapan öğrencileri sindirmek ve diğer öğrencilere de gözdağı vermek.

Yaşanan olayın ardından, Belediye Başkanı Gökçek’in yaptığı açıklama da epey manidar. Gökçek, devlet malına zarar verdikleri ve kamu hizmetini engelledikleri için öğrencilerin suç işlediklerini, dahası üniversitelere polis giremediği için otobüs göndermeyebileceğini açıkladı. Yaptığı yolsuzluklar, “işlediği suçlar” epeyce uzun bir yazının konusu olabilecek Gökçek’in unuttuğu ise, bir kamu hizmeti olan toplu ulaşımı sağlamakla yükümlü olduğu, bu konuda keyfi davranamayacağı, aksi takdirde, “suç işleyen” tarafın kendisi olacağıydı.

Sözde demokratikleşme

Bütün bu olayların, “demokratik açılım” sürecinde yaşanıyor olması da özellikle anlamlı. Demokrasi maskesinin altında AKP hükümetinin ve rejimin aldığı bu tavır ve uyguladığı baskı gençleri sindirmek ve geleceğin emekçilerini itaatkâr kılmak için hayata geçirilen bir stratejidir ve sistem değişene kadar da bu değişmeyecektir. Baskılara cevap vermenin tek yoluysa; ifade, toplantı, örgütlenme özgürlüğümüz için mücadeleyi büyütmekten geçiyor. Hemen bugünden gözaltına alınan tüm öğrenciler serbest bırakılmalı, soruşturma terörüne bir son verilmelidir!

Yazan: Rukiye B., 28 Mart 2010

Yorumlar kapalıdır.