Venezuela: Latin Amerika’da gerilim yükseliyor

Latin Amerika’da ABD emperyalizminin başlıca müttefiklerinden Kolombiya ile Venezüella yönetimi arasındaki gerilim, Chavez hükümetinin diplomatik ilişkileri keserek Kolombiya sınırına asker yığmasıyla yeni bir boyut kazandı.

Hatırlanacağı üzere, ABD emperyalizminin bölgedeki işçi emekçi düşmanı politikaları için merkez üs haline getirdiği Kolombiya’nın sağcı başkanı Alvaro Uribe, Kolombiya’da mücadele veren devrimci gerilla liderlerinin Venezüella’da olduklarını ve bu ülke yönetimince desteklendiklerini iddia etmişti. Hugo Chavez yönetiminin devlet başkanlığını 7 Ağustos tarihinde Juan Manuel Santos’a devredecek Uribe’ye ilk tepkisi Kolombiya ile diplomatik ilişkileri kesmek oldu.

Chavez, Uribe’nin iktidarı devredene dek her türlü çılgınlığı yapabilecek durumda olduğunu belirterek, kendilerinin savaş istememekle beraber, bu durumu bir savaş tehdidi olarak gördüklerini belirtiyor. Venezuela yönetimi, Kolombiya sınırına hava ve piyade birlikleri sevk ederek askeri bir bölge oluşturmuş durumda.

Gerilimin kaynağı: Plan Kolombiya

Kolombiya, uzun bir süredir Latin Amerika’daki seferberliklerin emperyalizm açısından denetimden çıkma olasılığına yönelik olarak ABD emperyalizmi tarafından askeri bir üsse dönüştürülmüş durumda. O nedenle bugünkü Kolombiya yönetimini ABD emperyalizmi tarafından Latin Amerika’da yaratılmış yeni bir İsrail olarak tanımlamak yanlış olmaz. 30 yılı aşkın bir süredir Kolombiya’da organize edilen kontrgerilla faaliyetlerinin yarattığı yıkımın izlerine bu ülkenin yanı sıra tüm kıta ülkelerinde de rastlamak mümkün.

Emperyalizm tarafından 80’li yılların başından beri sürdürülen ve bu ülkenin merkezi olduğu uyuşturucu trafiğiyle finanse edilen saldırgan politika, Bush hükümeti döneminde kamuoyuna “Plan Kolombiya” olarak sunulup arsızca meşrulaştırıldı. Plan esas olarak, ABD ve İngiliz seçkin birliklerince yetiştirilen kontrgerilla ordusu ve paramiliter güçlerin, ülkenin büyük kısmını kontrol eden FARC gerillalarına, yoksul köylülere ve büyük kentlerdeki işçi önderlerine yönelik yıldırıcı saldırılar düzenlemesine dayanıyor görünse de daha global bir içeriğe sahip.

Başta Venezuela, Bolivya ve Orta Amerika ülkelerindeki – örneğin Honduras- kitlesel seferberlik ve emperyalist çıkarları tehdit eden gelişmelerin önüne geçebilmek için darbeler tezgâhlamak ve hatta askeri bir müdahalede bulunmak için Kolombiya bir saldırı üssüne dönüştürülmüş durumda. Bush döneminde “planın ” hedefindeki ülkelere öngörülen saldırıların gerçekleştirilememiş olmasının başlıca nedeni, Emperyalizmin Ortadoğu ve Afganistan işgallerinde beklenmedik darbeler alması ve üçüncü bir cephe açmak konusunda tereddüt geçirerek bir süre daha bu ülkelerde “demokratik gericilik” politikasını sürdürmeye karar vermiş olmasıydı.

Obama yönetiminde “Plan Kolombiya” görülmedik bir ivme kazanacaktı. Gerici Uribe yönetimine BP ve Oxidental gibi şirketlerin desteğiyle 10 milyar dolarlık ek bir bütçe aktarıldı. Obama yönetimi, Yakınlarda Kolombiya’da var olan üslerin yanı sıra 7 yeni askeri üssün daha açılmasına yönelik bir anlaşma imzaladı.

Böylece Afganistan’a gönderilecek işgalci ABD birlikleri bir yandan bu üslerde eğitilirken, diğer yandan ABD çıkarlarının tehdit altında olduğu var sayılan ülkelere “gerektiğinde” tam kapsamlı askeri operasyonlar gerçekleştirebilme kapasitesine de ulaşılmış oldu. Planda ima edilen ülkelerin başında Venezuela, Ekvator ve Bolivya’nın yer aldığına şüphe yoktu.

Emperyalist tehdit durdurulmalı

Her ne kadar, “Plan Kolombiya”, bölge emekçileri için başlıca tehdit desek de bu tehdidin etkisini nesnel olarak artıran bir başka faktör söz konusu. Söz ettiğimiz şey, Emperyalizmin çıkarları açısından problemli olarak gördüğü ülkelerdeki önderliklerin ortak karakteri. Emperyalizm ve kapitalizmden kopmayı öngören berrak bir programdan yoksun bu önderlikler mülkiyet ilişkilerine yönelik yapısal dönüşümlere gönülsüzlükleriyle tanınıyorlar.

Emperyalizmin bir kanadıyla girilen çatışma bu ülkelerdeki hükümetleri diğer emperyalist kanatlarla bir uzlaşma arayışına itmekte. Günümüz “soluna” ilham kaynağı olan ve 21. yüzyılın sosyalizmi diye anılan bu anlayış, sınıf uzlaşmacılığına dayalı ve kapitalist sömürüyü insanileştirme söyleminin belirlediği, “Halk Cepheci” bir temelde yükseliyor.

Sosyal hareketlere yaslanan Chavez, Morales ya da Correa gibi önderler, her geçen gün mülkiyet ilişkileri ve iktidar sorunu gerçekliğiyle yüzleşmek durumunda kalıyorlar. Bu önderlikler kıta genelinde “Sol maskeli” yeni liberal hükümetlerin kuruluşuna destek olurken, emekçi yığınların enerjisini düzen içine hapsetme işlevi de görüyorlar.

Sonuç olarak, son günlerde Venezuela ve Kolombiya arasında tırmanan gerilim, bir saatli bomba misali “Plan Kolombiya’nın” geri sayıma geçmiş olduğunun en açık kanıtı. Honduras’ta yaşanan deneyimle birlikte ele alındığında, artık Latin Amerika’da darbeler çağının kapanıp, sosyal uzlaşma ve demokratik ilerleme çağının açıldığı yanılsamasını yaratan bu işbirlikçi “Sol” hükümetler bir kez daha “Şili Faciasını” akla getiriyorlar.

Yazan: Murat Yakın, 2 Ağustos 2010

Yorumlar kapalıdır.