İki dilli yaşam

Geçtiğimiz ay Kürt Halkı’nın demokratik kitle örgütlerinin ortak platformu niteliğindeki Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Demokratik Özerklik Projesi taslağını sundu. Bu proje bağlamında DTK, “iki dilli yaşam” kampanyasını başlattı. Anadilde eğitimi de kapsayan “iki dilli yaşam” önerisi kamusal alanda, işyerlerinde, çarşı pazarda Kürtçenin yazılı ve sözlü pratikte kullanımını içeriyor. Bugün Mardin’den Hakkâri’ye birçok BDP’li belediye; bu kampanyayla birlikte, bölgede kullanılan mahalli dillerde de hizmet vereceğini açıkladı.

Bunun üzerine, devlet erkânı koro halinde tehditler savurmaya ve saldırmaya başladı. DTK hakkında soruşturma başlatmak, BDP hakkında kapatma davası açılması tartışılır oldu. Önce Abdullah Gül, “herkes daha dikkatli olsun” diyerek, Mehmet Ali Şahin ise “sonucuna katlanırlar” minvalindeki sözleriyle üstü kapalı bir biçimde tehdit etti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, AKP’nin başlattığı açılım ve demokratikleşme sürecine karşı yapılmış bir “suikast girişimi” olarak değerlendirdi. Ve MGK, yılın son toplantısında resmi dilin “Türkçe olduğu gerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbir girişimin kabul edilemeyeceğini” yüksek sesle açıkladı.

Öncelikle şu belirtilmeli ki, Türk ve Kürt halklarının eşit, özgür ve gönüllü birliktelikleri için iki dilli yaşam kampanyası ve bu konuda atılan her adım çok önemlidir. Bu çerçevede Kürt halkının kendi kaderine ilişkin vereceği her türlü karar da dâhil olmak üzere, nasıl yaşayacakları, iç yaşamlarını nasıl düzenleyeceklerini belirlemeleri yine kendilerine aittir. Kürt sorununu tanıyıp, onu çözmeye soyunan AKP’nin, bu çok doğal ve haklı istem karşısında aldığı tavır, rejimin asimilasyoncu, inkâr siyasetinin parçası ve destekçisi olduğunu gösterir. Bunun üzerine söylenecek her söz, lafazanlıktır, gerçekçi değildir.

Devlet kanadı Kürtçenin resmi dil olamayacağı düzeyinde tartışmaları sürdürürken, BDP ise mahalli dil serbestîsi üzerinden tartışmaları sürdürmektedir. Kürt halkının şu an resmi dilin değişmesi gibi bir talebi olmadığı gibi, taleplerine de kulakların tıkandığı nasıl da belli olmaktadır… Bu yüzden “tek devlet, tek millet” edebiyatı yapan AKP, CHP ve MHP’nin tek dilin Türkçe olduğunu söylemeleri, sanki bu kuralı da kendileri koymamış gibi, değiştirilemez, doğal bir gerçekmiş gibi dayatan ordunun, Kürt halkının yanında olmadığı ve bu sorunun çözümünde duracakları yer açıktır.

“İki dilli yaşam” tartışmaları aynı zamanda özerklik tartışmalarıyla birlikte ele alınmalıdır. En önemlisi de, şu an fiili olarak hayata geçirilen bir pratiğin kalıcı olması ve diğer haklarla birlikte nasıl güvence altına alınacağı sorusudur. Tabii varılmaya çalışılan nokta, eşit, özgür ve gönüllü birliktelikse; bunun nasıl sağlanacağını, DTK’nın önerdiği demokratik özerklik projesinin alacağı karşılık belirleyecektir. Oysa projenin şu anda taslak olması ve toplum nezdinde tartışılmaya açılması henüz hatlarının belirginleşmediğini gösterir. Ve devlet tarafından değil yasayla güvence altına alınması; kabul bile edilmeyen iki dilli yaşamın sürdürülebilirliği aslında yine Kürt halkının mücadelesi ve BDP’nin devletin tavrı karşısında alacağı tutum ile belirlenecektir.

Yorumlar kapalıdır.