UPS’nin taşeron işçileri

En genci 22, en yaşlısı 62 yaşında olan tam 83 kişi. Bundan sekiz ayı aşkın bir süre önce sendikalılaştıkları için işten atıldılar. Oysa sendikalılaşmak suç değildir, anayasal bir haktır! Her kim sendikalılaşmayı engellemeye çalışıyorsa suç işleyen asıl odur. Bu gerçeğin ışığında işçiler 84 kişi olarak direnişe başladılar. Sendikalı olarak işlerine geri dönebilmek temel talepleri oldu.

11 ay ile 6 yıl arası değişen sürelerdir Mahmutbey UPS’de çalışan mücadeleci taşeron işçilerden bahsediyoruz. Onlar şimdi taleplerine çok yakınlar. Sadece bir tek fire vererek sürdürdükleri direnişlerinin meyvesini sendikalı olarak işlerine geri dönerek almaları artık an meselesi.

Lakin bu hiç de kolay olmadı. Hatta çok ama çok zor oldu. Ama onlar başardılar… Nasıl?

Evet, 250 günü aşkın bir süre, tüm zorluklara rağmen, UPS Mahmutbey’in taşeron işçileri nasıl dayandı ve başardılar? Hiç mi umutsuzluğa, yılgınlığa kapılmadılar?

Halen sürmekte olan ve gelecekte yaşanacak grev ve direnişler açısından bu sorunun cevabı hayati önemdedir.

Tüm öncü işçiler bu deneyime kulak vermelidir.

Kendilerini yalnız ve güçsüz hisseden emekçiler çaresiz olmadıklarını UPS örneğine bakarak görmelidir.

UPS Mahmutbey’in taşeron işçilerinin başarısında kuşkusuz en büyük pay birbirlerine kenetlenmeleridir. Ama onları birbirlerine kenetleyen neydi? Hısım akraba olmaları mı? Aksine Şırnaklı 22 yaşındaki en genç işçiden 40 yaşındaki Sivaslı işçiye, Vartolusundan Karadenizlisine onlar Türkiye’nin dört bir yanından emekçi insanlar.

Onları birleştiren hısım akraba olmaları değil. İster Türk, ister Kürt ya da başka bir etnik kökenden olsunlar. İster Alevi, ister Sünni, isterse de bir başka mezhep ya da dinden olsunlar. Dilleri de farklı olabilir, dinleri ve etnik kökenleri de! Onları birleştiren aynı kadere sahip olmaları, aynı saldırıya maruz kalmaları, çözüm için bir araya gelme zorunlulukları, çıkarlarının bir ve aynı olması yani sınıf kardeşlikleri!

Mahmutbey’de direniş çadırının içinde, hep birlikte çevresine dizildiğimiz odun sobasının başında sınıf kardeşliğinin ne olduğunu gözlerimizle gördük. Gerçek anlamda kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, tamamına yakını asgari ücret düzeyinde maaş alan, yerlerinden yurtlarından koparak İstanbul’un en yoksul semtlerini mesken eylemiş bu emekçi insanlar sınıf dayanışmasının çok öğretici bir örneğini sergilediler.

Hatırlayalım; krizin en başında, hep olduğu gibi, fatura emekçilere kesilmek istendi. Yüz binlerce emekçi işten atıldı. Örgütsüz ve güvencesiz çalışma daha da yaygınlaştırılmak istendi. Hükümet ve patronlar bunda başarılı da oldu.

Bu gerçek karşısında; “İşten Atmalar Yasaklasın!” talebini haykırdık. “Güvencesiz, sendikasız çalışmaya son!” dedik. Herkese iş ve aş için, “4 Vardiya, 6 Saat çalışma!” talebini dile getirdik. İşte UPS Mahmutbey’in mücadeleci taşeron işçilerinin direnişlerinin ve tüm UPS grevinin gerçek anlamı budur.

Lakin unutmayalım; yaygın işsizlik ve örgütsüzlük sürdüğü sürece asla hiçbir emekçi güvencede olamaz. Bu nedenle “Mücadeleyi Birleştirmek!” temel hedefimizdir. Bu amaçla işten atılmayı beklemeden işyerlerimizi, “Güvencesiz, sendikasız çalışmaya son!” talebiyle sendikalılaştırmalıyız; mahalle ve okullarımızda “krizin faturasını emekçiler değil, sorumluları ödesin!” talebiyle örgütlenmeliyiz, grev ve direnişleri “İşten Atmalar Yasaklasın!” talebiyle birleştirmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.