HES’e karşı tek ses, katliam durdurulsun!

Her geçen gün kendi çıkarı uğruna çalışan sermaye, şimdi de daha çok rant için Türkiye’nin dört bir yanındaki akarsuları beton yığınına çevirirken, çevresindeki yaşam alanlarını da kültürleriyle beraber su altına itiyor ve bunun adına temiz enerji için hidroelektrik santralleri (HES) diyor. Bu vahşi tüketime karşı çıkmaya çalışan “bir avuç cesur insan” ise, yaptığı eylemlerle sesini bu katliama karşı çıkarmaya çalışırken, zorla susturuluyor ve hapse atılıyor.

Çevre ve Orman Bakanlığı’nca, Çayeli ilçesindeki Senoz ile Çiğdemli HES projeleri için verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararına karşı, bölge idare mahkemesince iki kez yürütmeyi durdurma kararı ve iptali kararı verildi. Ne acıdır ki doğanın tahrip olmasını engellemek ve çevreyi korumakla yükümlü olan Çevre ve Orman Bakanlığı’na karşı bu kararlar alındı. Bu durum açıkça gösteriyor ki, yozlaşmakta olan devlet kurumları, artık sermayenin her türlü kazancı için elindeki bütün olanakları uygulamaktan geri kalmıyor.

Daha çok kâr uğruna şirketlerin doğayı katletmesinin adı olan HES’ler, birçok iş kazasına aslında cinayetlere de sebep olmaktadır. Bu cinayetler, emekçilerimizin çalışma hayatında karşılaştığı tüm sorunlar gibi, çalışma güvenliği alınmamış ve işçi sağlığı düşünülmeden yapılan inşaat çalışmalarından kaynaklanmaktadır. HES’lerin gündeme geldiği günden bu ana kadar 70’ten fazla “iş kazası” gerçekleşmiştir, bu kazalarda 63 emekçi hayatını kaybetti ve yüzlerce işçi yaralandı. Ama basın bu cinayetlerden, kamuyu hiçbir şekilde haberdar etmemekte ve bu cinayetleri olabildiğince ortağı olduğu holdinglerin çıkarları uğuruna saklamaktadır.

Bugün Loç Vadisi’nde, Hasankeyf’te ve yurdun geri kalan dört bir yanında gerçekleşen bu doğa katliamları, aslında iktidarın kendisiyle birlikte hareket eden sermaye dışında hiçbir şeyi düşünmediğinin açık ve net kanıtıdır. HES’lere karşı çözüm olarak, öncelikle yanlış su politikalarından vazgeçilmeli ve HES projeleri derhal durdurulmalıdır. Ayrıca, su çalışma grupları oluşturulmalı, Türkiye’nin uyguladığı yanlış su politikaları terk edilmeli ve suyun oluşturduğu habitat ile çevresindeki yaşam alanlarının bir bütün halinde kullanımı sağlanmalıdır.

Eğer suyum yoksa vadim de yok, vadim yoksa ben de yokum, benim dilim, benim kültürüm, benim tarihim de yok.

Yorumlar kapalıdır.