Kürtler üzerindeki siyasi baskılara karşı emekçi halkların birliği
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin grup toplantısında 1 Ekim TBMM açılışı öncesi yaptığı konuşmada Kürtlere PKK’yi ve BDP’yi şikâyet etti ve “Size ne PKK’den ne de BDP’den hayır gelir” demeye getirdi. Başbakan Erdoğan, Kürtlere BDP’den uzak durmalarını, PKK’nin onlara zarar verdiğini söyledi. Kürtlere, “Aklınızı başınıza alın, sizlerin hakkını ben korurum, bana güvenin” dedi.
Evet, Başbakan, konuşmasında “Terör örgütü sizleri öldürüyor, sizlere zarar veriyor, BDP’ye oy verirken bir daha düşünün” diyor ama kendi sorumluluğunu da unutuyor. Ona soruyoruz: Akan kanın durmasını istiyor musunuz? Bu kanın durması için ne yapmayı düşünüyorsunuz? Daha çok operasyon mu yapacaksınız; yoksa barışçıl bir yol mu arayacaksınız? Bu yolun içeriğini siz mi tayin edeceksiniz? Kimi muhatap alacaksınız; çoğunu ceza evlerine tıktığınız BDP’yi mi yoksa PKK’yi mi?
Başbakan seçim öncesi, “Elinde silah olanla müzakere olmaz. Biz terör örgütüyle görüşmeyiz” diyordu. PKK ile görüştüğü söylenince kıyameti koparmış ve bunu iddia edenleri şerefsizlikle suçlamıştı. Fakat Oslo’da yapılan görüşmeler meydana çıktı. İnkâr da etmedi ve görüşmeyi yapanları kimseye yedirmeyeceğini söyledi. Bu da “PKK ile görüşmüyoruz” yalanını ortaya çıkarmış oluyor.
Erdoğan, “BDP Kürtleri temsil etmiyor” diyor. İki milyon sekiz yüz bin oy alan BDP Kürtleri temsil etmiyor da AKP mi temsil ediyor? Kürt illerinde 88 belediye kazanan BDP kimin temsilcisi? Havadan mı indiler?
Kuşkusuz bu kadar anti-demokratik seçim sistemine ve baskılara rağmen 36 milletvekili çıkaran BDP Kürtlerin temsilcisidir.
Başbakan Kandil ile görüşmelerin tekrar başlayabileceğini de ekliyor.
Şurası çok açık ki şiddetin artmasına, hükümetin sert tavrı çanak tutuyor. Devlet-PKK çatışması sivil insanlara da zarar veriyor. Bir güç gösterisine dönüşen bu durum nerede sona erecek, belirsiz.
Başbakan -artık kimseyi inandıramasa da- dışarıda barış güvercini, içerde ise şahin oluyor. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’a halkına karşı sert davranıyor diye efeleniyor ama Kürtlere gelince “kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacak” diyor.
BDP’nin siyasi kadroları KCK adı altında gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Tutuklananların sayısı son 2,5 yılda dört bine yaklaştı. Bu satırları yazdığımız anda dahi İstanbul dâhil olmak üzere Gaziantep, Diyarbakır gibi illerin de aralarında olduğu şehirlerde 125 kişi daha gözaltına alındı. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, gözaltına alınanların BDP kadroları olduğunu söyledi ve “o zaman ben de KCK genel başkanı oluyorum” diyerek tepki gösterdi.
Hükümetin muhalefete tahammülü yok! Adeta dikensiz gül bahçesi istiyorlar! Hoş muhalefetin de Kürtler hariç bir şey yaptığı söylenemez.
1990’lı yıllarda Kürtlere saldırılar artmış, yargısız infazlar, gözaltında işkenceler, işkencede ölümler günlük sıradan haberler haline gelmiş ve öldürülmemek, cezaevine girmek adeta şans olarak algılanır olmuştu. O dönemlerde çatışmalarda ölen PKK’lilerin kulakları kesiliyor, ölülerine işkence yapılıyordu. Son günlerdeki gidişat bu durumu yeniden gündeme taşıma potansiyeli taşıyor. Nitekim en son çatışmada öldürülen iki PKK’linin Atatürk büstü önüne atılmış halde fotoğrafları basına yansıdı…
Burjuva medya da Kürtlere saldırıyor, iktidarın borazanlığını yapıyor. BDP’ye yönelik her türlü çirkinliği yapmakta adeta birbiriyle yarışan kimi gazeteci müsveddeleri öylesine pervasız ki şimdi de BDP’li vekillerin maaşını dillerine doladılar. Sanki aynı maaşı AKP’li, MHP’li, CHP’li diğer vekiller de almıyormuş gibi…
Bütün bu tablo, sorunlarımızın büyüklüğü ve çokluğu Kürt ve Türk işçileri olarak bizlere saflarımızı sıklaştırmanın ne denli zorunlu ve önemli olduğunu gösteriyor. AKP iktidarının Kürt siyasi hareketi üzerindeki baskısı aynı zamanda tüm Türkiye işçi ve emekçileri üzerindeki baskıdır. Burjuva siyasi iktidarın bu baskılarını bu nedenle hep birlikte kınamalıyız. Emekçi Kürt halkıyla Türkiye’nin tüm emekçi halkları ancak birlik olursa bu baskılara karşı koyabilir.
Yorumlar kapalıdır.