“Hayaldi, gerçek oldu”: Sağlıkta prim dönemi başlıyor!
2008 yılında eylemler yaparak protesto ettiğimiz SSGSS yasasının sağlıkta dönüşüm programı bu yıl itibariyle tamamlandı. Böylece, bilinmeyen bir gelecekte zuhur edecekmiş gibi sunulan sağlıkta prim ödeme sistemi 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren uygulamaya girdi. O zaman, sol örgütler, sendikalar ‘felaket tellalleri, bedava yaşama heveslileri, yan gelip yatarken emekli olmak isteyenler’ olarak addedilirken, burjuvazi bir hayalini daha gerçekleştirmiş oldu. Zaten iktidarın ustalıkla hazırlanmış sloganı da bu değil miydi?
Yasalara göre, herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir ve devlet, bu hakkın tanınmasına ilişkin gerekli tedbirleri almak zorundadır. Oysa, bu ayın sonunda, borç hanemize yazılan sağlık primiyle birlikte, devletin sağlaması gereken bir hakkı daha kaybetmiş olacağız. ‘Sağlık sigortası olmayan vatandaş kalmayacak’ şeklinde duyurulan bu uygulamanın anlamı ‘zorunlu olarak, devlete her ay sağlık primi ödemeyen kalmayacak’ şeklindedir. Bu demek oluyor ki, sağlık bir hak değildir, satın alınması gereken bir hizmettir. Paranız varsa eğer.
‘Bu zaten böyleydi’, diyenler… Gerçekten böyle miydi? Her ay, bireysel olarak ödemekle yükümlü olduğumuz; elektrik, su, ısınma gibi bir sağlık faturamız var mıydı?
Her ay sağlık primi ödeyeceğiz
Prim yatırmama ya da genel sağlık sigortasından faydalanmak istememe gibi bir tercih hakkınız yok. Çünkü gelir testi yaptırmayıp prim ödememeniz halinde devlet sizi en yüksek gelir grubuna dahil ederek, ayda 212 TL ödemenizi istiyor. Eğer 60 günden fazla prim borcunuz varsa, hastaneye gittiğinizde gecikme zammı ilavesiyle birlikte sağlık faturanız sizi bekliyor olacak ve borcunuzu kapatmadan hizmet alamayacaksınız. Hastaneye de gitmiyorum, diyenler olabilir. TC kimlik hanenize yazılan borçlar gerekirse hacizle tahsil edilebilecek.
Kişi başına aylık geliri 295 TL’yi aşan herkes her ay 35-212 TL arasında değişen GSS prim yükümlüsü olurken, aylık geliri 295’in altında kalanlar ise ‘çok sıkı gelir testi işlemlerinden’ geçerek yoksulluğunu tescil ettirecek. Gelir testi mantığı sefalete varan açlığın ölçümüne dayanıyor. Devletin resmi yoksulluk sınırı ise, bu teste göre iyi gelir ölçütü sayılıyor. Bu test, 9 milyon 41 bin yeşil kartlının yanı sıra, 4 milyona yakın üniversite öğrencisi, 1 milyon 968 bin kişilik SGK kapsamı dışında kalan gruplar, 1 milyon 200 bin yaşlı, malul ve engelli aylığı alan kişiler ve tarım başta olmak üzere çeşitli sektörlerde kayıt dışı çalışan kişiler olmak üzere yaklaşık 20 milyon kişiyi hedef alıyor.
Gelir testi yaptırmak için başvurduğunuz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları da sizin gelirinizi 70 soruyla ölçüp biçiyor. Bu sorular da gelirinize değil, harcamalarınıza odaklanmış ve yoksulluk tanımını da baraka konutta oturan, yakacak olarak tezek kullanan, ayda bir defa et, süt, sebze yiyenler üzerinden kuruyor. Ve şöyle bir iyilik bahşediyor “yüce” devletimiz: “‘Oturduğunuz konut baraka ise, banyosu yok ise, umumi tuvalet kullanılıyorsa ve yemekler tezekle pişiriliyorsa bütün bu gelir ve harcamaların brütü kişi başına 295 TL’nin altında ise GSS priminizi devlet ödeyecektir…” AKP hükümetinin yoksulluk anlayışı ve sadaka politikası bundan daha iyi özetlenemez.
Yasa, en çok öğrencileri ve işsizleri vuracak
Aslında bu uygulamanın en çok öğrencileri, yarı zamanlı ya da çağrı üzerine çalışma gibi geçici işlerde çalışanları ve işsizleri vuracağını söyleyebiliriz. Bir öğrencinin hem okuluna devam edip hem de para kazanması ancak geçici, esnek, yarı zamanlı işlerle mümkün olabilmektedir. Yeni düzenlemeye göre, yarı zamanlı veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılara eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerinin 30 güne tamamlanması zorunluluğu getirildi. Harçlığını çıkarmaya çalışan bir öğrenciye ya da ek gelir kazanmaya çalışan gündelikçi bir kadına sağlık sigortası ödeme zorunluluğunun yoksulların üç kuruşuna göz dikmekten başka da bir anlamı yoktur. Ayrıca bu durum, geçici işlerde çalışanları kayıt dışı olmaya itecektir.
Üniversitelerde sağlık hizmeti kalkıyor
25 yaş üstündeki lisans, yüksek lisans veya doktora öğrencileri ya da üniversite mezunu diplomalı işsizler! Asıl büyük sürpriz onları bekliyor. Öğrenciler, bugüne kadar sağlık hizmetini üniversitelerdeki mediko sosyaller aracılığıyla alıyorlardı. Yine bu yasa kapsamında, yakın geçmişte medikolar da kaldırılmıştı, fakat üniversiteler devlete öğrencilerin sağlık giderlerini ödemeye devam ediyorlardı. Fakat bu uygulama da artık tarihe karışmış durumdadır. Artık 25 yaşını doldurmuş bireyler gelirleri olmasa dahi sağlık primi ödemek zorundadır. Benim gelirim yok demek gibi bir durum söz konusu değil çünkü her birey ikamet ettiği hane gelirinin toplamından kişi başına düşen miktar baz alınarak prim ödemek zorunda. Kısaca devlet, işsiz birini zorla sigortalı yapıyor. Geliri yoksa eğer anne ve babasının mal varlığını araştırarak borç tutarını belirliyor. Kanuna göre bakmakla yükümlü olmamasına rağmen, anne babanın gelirlerini çalışmayan çocuğa bölüştürüp para isteniyor.
AKP Hükümeti yoksulun maaşıyla kemer sıkıyor
10 asgari ücretliden her yıl bir şirketten fazla vergi toplayan devlet, 10 milyon 400 bin kayıt dışı çalışanı yani işyerlerinin sigorta yapmadığı bu nüfusu GSS prim mükellefi yaparak 9.1 milyon yeşil kartlıyı prim ödeyenler güruhuna katma derdinde… SGK on milyarlara varan açıkları kapatmak için gözünü part-time çalışan üniversite öğrencilerinin, işsizlerin üç kuruşuna dikmiş, yoksullara bir sadaka gibi sunduğu, seçim zamanlarında oy istemek için bir koz olarak kullandığı yeşil kartları ellerinden alma gayretinde. Çünkü AKP yıllardır uygulamaya koyduğu neoliberal ekonomik programın yaptırımlarını büyük ölçüde tamamlamış bulunuyor. Yaklaşan kriz, Avrupalı komşularının yaşadığı bunalım ona kemerleri olabildiğince sıkmak gerektiğini hatırlatıyor. Yerini sağlamlaştıran AKP Hükümeti, pervasızlığından utanç duymamaktadır. Biz emekçilerin belleği taze, örgütlülükleri güçlü olsaydı SSGSS eylemlilikleri sürekli kılınabilirdi ve bu noktaya gelmez idik. Ancak, biz emekçiler için parasız sağlık hakkı talep etmek hâlâ geçerli ve hayatidir. Ortadoğu’daki heyula bu topraklara yabancı değildir.
Yorumlar kapalıdır.