İkiyüzlü kadın politikalarına hayır!

Bir süre önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadın örgütleriyle beraber çalışarak “Ailenin” Korunmasına İlişkin Dair Kanunda bazı düzenlemeler yapacaklarını ilan etmişlerdi. Gerçekten de onlarca kadın örgütü, mevcut kanunun eksikliklerine dair ve şiddete karşı gerçekten çözüm olabilecek önerilerini Bakanlık’a göndermişti. Ancak taslağın son halinde Bakanlık tarafından, kadın örgütlerinin önerisiyle kanuna girmesi amaçlanan pek çok husus kaldırıldı. Hatta var olan yasanın bile gerisine düşülerek taslak aleyhimize çevrilmiş durumda, bu da bizlere Bakanlığın gerçek niyetinin kadını korumak olup olmadığını sorgulatıyor.

Kanunda neler var

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yayınladığı son taslakta,

  • İlk olarak, yasanın koruma kapsamından “yakın ilişki içinde yaşayan kadınlar” çıkarılarak, şiddet gördüğü erkekle arasında resmi nikahı olmayan kadınlar görmezden geliniyor. Oysa kadınlar yalnızca resmi nikahlı kocalarından şiddet görmemektedir, bir çok kadın baba, abi, akraba olan diğer erkeklerden, nişanlı ya da sevgili olduğu erkeklerden, imam nikahlı olduğu eşlerinden şiddet görüyor. Üstelik, zorla evlendirilen genç kadınları, resmi nikah yapmaya yanaşmayan kocaları düşünürsek, şiddet gördüğü erkekle nikahlı ya da nikahsız yaşamayı seçme hakkı kadına ait olmuyor. Bu durumda devlet nikahlanmadan herhangi bir erkekle “yakın ilişki içinde yaşayan kadınları” bir kez de kendi cezalandırıyor. Nikahsız kadınlara şiddeti meşru hale getiriyor.
  • Yasadaki bir değişiklik de; şiddet uygulayan erkeklerin cezalarının indirilmesine ilişkin. Daha önce şiddet uyguladığı için koruma kararı çıkarılan bir erkeğin bunu ihlal etmesi halinde mevcut yasaya göre daha az ceza öngörülüyor. Daha da vahimi, bir daha şiddet uygulamayacağını beyan eden erkeğin ceza almayacak olması. Oysaki hepimiz biliyoruz ki, hakkında koruma kararı verilen Ayşe Paşalı gibi birçok kadın eşleri onlarca kez “bir daha yapmayacağım” demesine rağmen öldürüldü. Bu haliyle devlet adeta şiddet uygulayan erkekle dayanışma yapıyor.
  • Bir hayati değişiklik de, önleyici tedbir kararlarını veren kurumlara ilişkin. Yürürlükteki kanunda kadınlar için önleyici koruma kararları veren yetkili kurum, mahkemelerdi, ancak hükümet, taslağında bu yetkiyi Vali ve Kaymakamlara vermiş durumda. Kadının insan olmaktan gelen haklarının korunmasını hukuki bir süreçten çıkararak yetkiyi hükümetin atadığı bir takım adamlara devretmesi, kadın cinayetlerini polisiye vakalara çevirmektir. Ve böylesi bir durum bir haktan doğan korumanın, valinin iki dudağı arasına bakacağı anlamına gelir. Biliyoruz ki, birçok şiddet ve cinsel saldırı olaylarının failleri zaten bizzat bölgenin nüfuslu kişileri, kamu çalışanları, valinin çok yakınları hatta bazen kendisi… Bu durumda validen koruma kararı beklemek abesle iştigal olacaktır. Biz şiddetin suç sayılmasını ve dolayısıyla cezalandırılmasını istiyoruz. Korunan bizim bedenimiz, maddi ve manevi bütünlüğümüzdür ve bunun tesisi valinin keyfiyetine bırakılamaz.

Taslak daha burada geçiremediğimiz aleyhte pek çok düzenlemeyi içeriyor. Bakanlık kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleyeceğim diye koşulları daha da kötüleştiriyor. Kadın cinayetlerinin her geçen gün arttığı ve var olan yasaların dahi bunu önleme de yetersiz kaldığı aşikarken, hükümetin bu taslağı gerçek niyetini de gözler önüne seriyor.

Öncelikle bu taslak gösteriyor ki, hükümetin kadın örgütlerine söz hakkı tanımak, kadına yönelik şiddetle “etkin şekilde mücadele yürütmek” lafları birer reklamdan ibaret. Oysa gerçek iradesi, kadını değil aileyi korumak ve şiddet uygulayan erkeklerle de bu yolda dayanışma ağları kurmak… Öte yandan böylesi bir dönemde aileyi koruma çabası da çok iyi niyetli gözükmüyor. Zira 2012 gibi dünyanın her yerinde büyük kriz beklentisinin olduğu bir yılda, mevcut işsizliğe ve güvencesizliğe karşı insanca bir yaşam arayışını mücadeleden ziyade diğer aile bireylerine, “sıcak aile” ortamına yönlenmesi hükümet için oldukça güvenli bir yol olacak. İkinci olarak yedek işgücünün üretilmesi için ‘üç çocuk’ gibi nüfus politikalarının uygulanması da aynı “sıcak aile” ortamının oluşmasına bağlı. Bunun için de hükümete göre şiddetin dahi bu aile tarafından örtbas edilmeye ihtiyacı var…

Öte yandan bu taslaktaki değişiklikleri, AKP’nin mevcut rejimde elini güçlendirmek için yaptığı kumpaslardan biri olarak da görmek mümkün. Zira yetkiyi mahkemelerden alarak mülki amirlere vermek, kadınları korumaktan çok yargının yetkilerini daraltmak ve yürütmeyi güçlendirmek niyetini taşıyor. İhtiyadi tedbir kararlarını uygulamayı valiye, kaymakama vermek meselenin çözümüyle hiç ilişkili bir süreç değil. AKP halihazırda hukuki hizmetini faiş fiyatlarla alınabilen bir meta haline getirmişken bir kez de mahkemeleri devreden çıkarıyor… Ne yazık ki kadınların hayatları kimilerinin nüfuz pazarlıklarına feda edilmiş oluyor.

Bu aleyhte değişikliklerin kadınlar için hayat memat meselesi olduğu görülmelidir. Kadınların hayatları birer pazarlık alanı değildir. Bizler, kadın örgütlerinin önerilerini hiçe sayan, mevcut mağduriyetleri gözardı eden bu değişikliklerin hiç birini kabul etmiyoruz. Failiyle arasında nasıl bir ilişki olduğuna bakmaksızın şiddet gören kadınları koruyacak düzenlemeler istiyoruz. Cinsel taciz, şiddet vakalarında kadının beyanının esas alınmasını, kendini aklamak zorunda olanın şiddet uygulayan erkek olmasını istiyoruz. Bakanlık kadınların taleplerini gerçekten dikkate almalı ve ikiyüzlü kadın politikalarına son vermelidir!

Yorumlar kapalıdır.