Yunanistan – Leta Zotaki ile Kilkis Hastanesi İşgali üzerine

Yunanistan işçi sınıfı ve emekçilerinin kriz karşısında kendilerine ödettirilen bedellere karşı mücadeleleri günden güne olgunlaşırken, geçtiğimiz ay Kilkis Hastanesi çalışanları önemli bir direnişe öncülük etti. Doktorlar, hemşireler ve işçilerden oluşan 250 kişi sağlık sisteminin paralı hale gelişine, ücretlerindeki kesintilere ve çalışma şartlarına hayır demek için çalıştıkları hastaneyi üç hafta süreyle işgal etti. Tahmini zor olmayan, devletin baskı ve yıldırma yöntemleri sonucunda şimdilik “askıya alınan” bu önemli direniş, sunduğu yol ile diğer hastanelere de ilham vermeye başlamış durumda. Bu deneyimi ve bu deneyim etrafından Yunanistan’daki politik durumu ve gelişmeleri direnişin öncülerinden, genel işçi meclisleri üyesi ve Kilkis Hastane Doktorları Sendikası (E.N.I.K) Başkanı Leta Zotaki ile değerlendirdik. – İşçi Cephesi

Leta, bize öncelikle krizle birlikte sağlık sisteminde yaşadığınız ve işgal kararınızı da belirleyen dönüşümlerden bahseder misin?

Bundan 10 yıl öncesine kadar oldukça iyi bir ulusal sağlık sistemimiz vardı. Mesela bir kaza geçirip buraya gelseydiniz tüm tedavinizi ücretsiz olarak yaptırır ve olması gerektiği gibi bir muamele görürdünüz. Fakat yavaş yavaş hastaneye aktarılan para ve dolayısıyla personel ve ekipmanlar azalmaya başladı.

Ardından iki yıl önce başlayan Troyka’nın (IMF – AB – Avrupa Merkez Bankası) dayatmaları ve memorandumlarla birlikte her şey iyice kötüleşti. Adeta bir yıkım yaşandı.

Sağlık sistemi paralı hale gelmeye başladı değil mi?

Evet, sağlık sistemi paralı hale getirildi. Aktarılan para kesildi, personel azaldı…

Geçtiğimiz Ağustos’tan itibaren işçilere, Kasım’dan sonra da doktorlara mesai ücretleri (nöbet saatleri) ödenmemeye başladı. Ücretlerle ilgili ilk sorun buydu. İkinci problem ise Ekim ayından itibaren doktorlar dışındaki hastane çalışanları için ortak ücret tarifesi uygulamasına geçilmesi oldu. Ücretler daha önce aldıklarından daha az bir ücret seviyesinde sabitlendi. Bunun sonucunda Şubat ayında 1000 avro alması gereken bir işçinin ücreti aylık 4.5 – 8 avroya kadar düşürüldü. Bu birçok kişinin kalp krizi geçirmesine, bilincini yitirmesine, depresyona girmesine sebep oldu.

Diğer büyük problem ise -özellikle yazdan sonra- yeterince personelimizin kalmaması oldu. Kan tetkikleri gibi basit işlemler için bile yeterli personelimiz yoktu… Mamografi, ultrason gibi işlemler için ekipman sıkıntısı çekmeye başladık. Yine aynı şekilde doktorlar azaldı. Üroloji departmanında yalnızca 1 doktor var. Pediatri departmanımızda doktor yok, başka hastaneden ödünç alıyoruz. Yeterince kardiyolog yok vb. Bu nedenlerden dolayı hastane işlevsel olmaktan çıktı. Ki bu hastaneyi kapayacakları anlamına geliyordu. Troyka’nın kararlarına göre bir işletmenin işlevsellik değeri yüzde 50’nin altında ise kapatılması gerekiyor; bizim hastanenin ise işlevselliği yüzde 40’ların da altına düşmüştü…

Tüm bunların sonucunda ise artık bir şeyler yapmalıyız dedik…

Hareket noktanız ne oldu?

Üç noktadan hareket ettik. Birincisi, “Bizlerin de gücü var ve biz artık geleceğimizi kendi ellerimize almalıyız”, dedik.

İkincisi, “Hastanenin işleyişini en iyi bizler biliyoruz. Ne hükümet ne diğerleri bizlerin ne yaptığını, buradaki meseleleri bizim kadar iyi bilemez”, dedik.

Ve üçüncü olarak hepimizin eşit olduğu gerçeğinden hareket ettik… Doktor değilsin, hemşire değilsin, teknisyen değilsin; hepimiz insanız ve eşitiz dedik. Bizler Kilkis halkının iyi ve ücretsiz bir sağlık hizmeti alması için çalışmak zorundaydık, bu hükümetin sorumluluğuydu ama gerçekleştirmiyordu… Peki, bu durumda ne yapmalıyız?

Ve böylece işgal noktasına geldiniz…

Evet. Neticede “İllegal bir hükümetteyiz ve bu durumda her şeyi yapmakta özgürüz… İşgal edeceğiz,” dedik. Öncelikle kasayı işgal edeceğiz ve hastaneye gelen kimse hiçbir şey için para ödemeyecek dedik. Çünkü durum öyle saçma, karşılanamaz bir hal almıştı ki… Son duruma göre, sigortalı birinin bile kaza geçirdiği durumda 13-20 gün sürecek tedavisi için ödemesi gereken miktar 7800 avroya çıkmıştı. Bu tam anlamıyla bir “suikast” anlamına geliyordu.

Bu noktadan hareketle “Hayır, kimse hiçbir işlem için para ödemeyecek, bu hizmeti sunmak devletin bir sorumluluğudur,” dedik ve işgal yolunu seçtik. Kasayı, yönetici ofisini ve hatta tüm protokolleri işgal ettik… Bir kısmımızın kovulacağını, belli departmanların veya tüm hastanenin kapatılacağını söyleyenlere karşı hükümetten gelen ve hükümete giden tüm protokolleri kontrol altına aldık…

Yine de daha iyi bir özdenetim olabilirdi… Yeterince iyi ve güçlü olamadı çünkü toplam 600 kişiden 250’si bu işgale katıldı. Eğer daha fazla olsaydık muhakkak tam bir özdenetim gerçekleştirebilirdik. Ama eğer içerde düşmanlarınız varsa devletten aktarılan parayı doğru yönetememek gibi bazı konularda suçlanmaktan korkarsınız; çünkü neticede bu bir ulusal sağlık sistemi. Bu nedenle biz finansal açıdan bir özdenetim kuramadık; ama bunun dışındaki her şeyi yaptık ve 3 hafta sürdürdük…

3 hafta sonunda askıya aldığınızı açıkladınız…

Evet; çünkü içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlar, yani hükümet tarafındaki herkes bizi engellemeye çalıştı… Birçok kişiyi korkuttular. Şantaj yaptılar. Kovulmakla tehdit edildik… Bunların sonucunda, süreç yavaş yavaş bulanıklaştı; ve işgali şimdilik askıya aldık.

Ancak fikir şimdiden yayılmaya başladı. Diğer tüm hastaneler bizim yaptıklarımızı örnek aldı ve fikrimizi benimseyerek uygulamaya çalıştı. Dün (23 Mart) 2 hastanede daha işgal başladı Kreta’da. Ve Atina’daki birçok hastane de bizi görerek işgal kararı aldı… Bizim yaptığımız çapta olmasa da en azından kasaları ve sembolik olarak yönetici ofislerini işgal etmeye başladılar. Bu bile bizim için bir zafer!..

Bu noktada gerçekleştirdiğimiz işçi meclisleri çok önemli bir yerde duruyor. Hem işçilerin hem de Kilkis halkının katıldığı meclislerde süreci konuşuyoruz; onlara bunun artık bir ölüm kalım meselesi olduğunu anlatmaya çalışıyor ve daha fazla kişinin desteğini almaya çabalıyoruz.

Peki, diğer hastanelerle koordinasyonu nasıl sağlıyorsunuz?

Her bölge hastanelerimizin bağlı olduğu sendikalarımız var. Ve bunlar tüm Yunanistan çapındaki üst sendikaya bağlılar. Koordinasyonu bu şekilde sağlıyoruz. Ancak şunu da belirtmeliyim ki, bunların hepsi politikacılar tarafından kontrol ediliyor, buraları da onların “işgal” ettiğini söyleyebilirim. Bu nedenle bize yardımcı olmaları çok zor… Bu direnişlerin birleşmesini istemiyorlar, çünkü kontrol edememekten korkuyorlar… Tüm bir sistem, bir devrimin gerçekleşmesinden korkuyor… Halkın öfkesinden korkuyorlar… “Sahtesiniz, yasa dışısınız, düşmanlarımızsınız, gitmelisiniz” denmesinden korkuyorlar.

Çünkü bizler artık şunu biliyoruz: Bu bir finans sorunu değil, politik bir sorun. Üstelik İspanya’da, Fransa’da tüm AB’de aynı sorun yaşanıyor… O nedenle siz AB’de olmadığınız için gerçekten şanslısınız. AB yalnızca bankalar için iyi bir sistem…

Direnişinize Sol grupların desteği ne oldu?

Desteklediler ama bu daha çok sözlü bir destek oldu; çünkü etiketlerden uzak durmak istedik. İnsanların etiketlerinden uzak olarak bizlere destek olmalarını istedik.

Son bir yıl içinde birçok greve tanıklık ettiniz… Ancak siz başka bir direniş yolu seçtiniz, işgal; bu özellikle hastane direnişleri düşünüldüğünde oldukça sıra dışı bir süreç oldu, öyle değil mi?

Bana göre, grev, barış zamanının bir yöntemidir; yasal olan bir hükümetten ücretlerin arttırmasını veya haklar talep edebilirsin bu yolla; ancak bizimki yasal hükümet değil; seçilmiş bile değil… Onları tanımıyoruz… Bu nedenle grev değil işgal diyoruz. Farklı bir yol seçiyoruz, farklı bir direniş… Çünkü biz hayatlarımızı ve çocuklarımızın hayatlarını geri istiyoruz… Bir kızım var, iyi bir eğitimi olmasına rağmen işsiz… İş bulmak için Almanya’ya, Amerika’ya gitmek istemiyor. Burada, benimle, bizim bahçemizde, kedi ve köpekleriyle, güneşimiz ve denizimizle kalmak istiyor… Ama böyle bir tercih hakkı bile bırakmıyorlar… Neden o ve birçok genç yaşamak için göçmen olmak zorunda kalsın. Bu durum bile çok zavallı, çok can yakıcı… İnsanlara bunu yaşatmak bir suç…

Birçok ülkede aynı sorunlar yaşanıyor… Peki, ne öneriyorsunuz… Sizin direnişinizi bizler nasıl destekleyebiliriz?

Eğer tüm Avrupa’da tüm hastaneleri işgal etsek.. hiçbir hükümet bir gün bile dayanamaz, bence. Bunu sağlayabilmemiz gerekiyor. Koordine olabilmemiz gerekiyor…

Arap devrimleri bütün bu süreci nasıl etkiledi?

Başlangıcından bu yana Arap Devrimi bizim için de bir bahar etkisi yarattı… Ancak gittikçe emperyalistler tarafından politikacıların planları ile kontrol altına alınmaya çalışılıyor… Yine de oldukça umut verici… Neticede halk gücünün farkında ve bu gücü elinde tutmaya çalışıyor…

Yeniden gerçekleştirdiğiniz işgale dönersek, önemli bir işçi meclisi deneyimi yaşadınız, halen de sürdürüyorsunuz… Biraz da bundan bahseder misiniz? Nasıl işliyor bu meclis?

Öncelikle doktorlar, hemşireler ve işçiler, hepimiz, bu mecliste toplanıyoruz. Süreci tartıştığımız ve kararlar aldığımız bir yer burası… Herkes durumla ilgili düşüncesini ve öngörülerini paylaşıyor; ardından öneriler dile getiriliyor ve bu öneriler oylanıyor. Oylama kararına göre de uygulamaya geçiyoruz. İlk mecliste bir “biz” bir de “onlar” var diyerek koyduk ayrımı. “Daha başkası yok… Tarafımızı
ve geleceğimizi seçmek zorundayız.”

Üçüncü haftaya geldiğimizde ise, belirttiğimiz nedenlerden dolayı her şey biraz daha bulanıklaşmaya başlamıştı, tereddütler artmıştı. Son oylamada yüzde 60’a yüzde 40 gibi bir oran çıktı. Ardından da işgali askıya aldık…

“Askıya aldığınızı” özellikle vurguluyorsunuz; peki devamına yönelik öngörünüz nedir?

Seçimlerden sonra Mayıs-Haziran gibi önemli gelişmeler bekliyorum. Çünkü her şeyi satıyorlar… Limanları, evlerimizi, tüm alanları… Denizi ve havayı bile… Her şeyi… Bu bir soygun! Ve bunla ilgili yargılanan hiçbir politikacı yok… Buna karşılık insanların daha fazla eyleme geçeceğini düşünüyorum. Ve baskı da sertleşecek, kanlı bir hal alacak gibi görünüyor. Biz de bu anlamda doğru zamanı bekliyoruz yeniden başlamak için… Bu yüzden “askıya aldık” diyoruz… Direnişimiz bitmedi! Yalnızca bekliyoruz!..

Sizlere ve Avrupa’daki tüm işçi sınıfına söyleyebileceğim şey boyun eğmememiz gerektiği… Hayatımızı ve geleceğimizi elimize almanın vaktinin çoktan geldiğini düşünüyorum…

Yorumlar kapalıdır.