Hatay: Suriyeli muhalif aktivistler Saib ve İsa ile görüşme

İşçi Cephesi olarak 14-15 Nisan tarihlerinde Hatay’da Suriyeli aktivistlerle görüştük ve Reyhanlı’daki Bohşin mülteci kampını ziyaret ettik. Aşağıdaki röportaj, Suriye devrimine aktif olarak katılan ve daha sonra devlet terörü nedeniyle ülkeden kaçmak zorunda kalan Muhammed İsa ve Cemil Saib’le Hatay’da gerçekleştirildi.

Muhammed İsa avukat, devrim başlamadan evvel Şam’ın Duma beldesinde yaşıyor. Cemil Saib Cisr el Şuğur kentinden, ekonomi öğrencisi ve devrim başladığı sırada bir restoranda çalışıyor. Her ikisi de Suriye Ulusal Konseyi’nin kuruluş sürecine katılıyorlar fakat, Konsey’in Esad’ın devrilmesinden ziyade Esad sonrası dönemde iktidardan nasıl pay kapabileceğine odaklandığı gerekçesiyle, Konsey’den ayrılıyorlar. Şu anda Hatay’da, mülteci kamplarına ve Suriye’ye insani yardım ulaştırılması için faaliyet yürütüyorlar.

İC: Öncelikle bize devrime katılış sürecinizi ve daha sonra yaşadıklarınızı aktarır mısınız?

Muhammad İsa: Tunus’ta devrimin başarıya ulaşmasının ardından Ocak ayında facebook’ta, aynı mücadelenin Suriye’de de verilmesi için tartışmalara başladık. Şubat ayından itibaren her gece sokaklara çıkmaya başladık. Mart ayının başında Başbakanlık binasının önünde bir gösteri yapmaya karar verdik. Binanın önünde bildiri dağıttık. Çok geçmeden tutuklandım. Hapishanede işkenceye maruz kaldık. Mart ayının sonunda Beşşar tutukluların serbest bırakılacağını ilan etti. Beni de serbest bıraktılar. Fakat hapishaneden çıkar çıkmaz bizi bir arabaya tıktılar ve başka bir hapishaneye götürdüler. Yeniden tutuklanmış olduğumuzu söylediler ve aynı süreç yine başladı.

30 Nisan’da serbest bırakıldık. Serbest bırakıldığımda Duma’da yüz binden fazla insanın katıldığı gösteriler düzenleniyordu. Benim gibi Dumalıları serbest bırakmalarının nedenlerinden biri de gösterilerin sonlanmasını sağlamaktı. 2 hafta kadar Duma’da ailemle birlikte kaldım. Bu süreçte başka aktivistler benimle görüşmeye geldiler ve ben içerideyken eylemlerin başka yerlere de sıçradığını haber verdiler. Mücadeleye aktif bir şekilde katılmaya devam ettim. Gerçekleştirdiğimiz eylemleri kaydedip internette yayınlıyordum ve El-Cezire, El-Arabbiye gibi kanallara gönderiyordum.

Mayıs ayında, üst düzey bir güvenlik şefinden, benimle görüşmek istediğine dair bir mektup geldi. Bunun ardından ailemin yanından ayrıldım, daha dikkatli davranmaya ve kontrol noktalarına takılmamaya çalıştım. 5 Temmuz’da ailemin evine baskın düzenlediler. Yerimi söylemeleri için ailemi tehdit ettiler. Bunun ardından ülkeden kaçmam gerektiğine karar verdik. Sınırdaki kontrol noktalarında ismimin olup olmadığını kontrol ettirdim ve sonrasında Ürdün’e geçtim. Oradaki aktivistlerle de ilişkim vardı. Ürdün’den Mısır’a geçtim. Mısır’da uluslararası medyaya Suriye’deki süreci aktaran demeçler verdim.

Mısır’a geçtikten on gün sonra, Türkiye’deki muhalefet beni arayarak İstanbul’daki görüşmelere katılmamı istedi. Böylece İstanbul’a geldim. İstanbul’daki görüşmelerin çıkmaza girmesiyle Hatay’a geçtim ve şu anda Hatay’da mültecilere insani yardım ulaştırmak için çalışıyorum.

Cemil Saib: Devrim başlamadan önce de rejimden rahatsızdım ve muhaliftim fakat Muhammed gibi, herhangi bir politik gruba mensup değildim. Örneğin 2000 yılında Beşşar iktidara gelirken, onun iktidara gelişinin anayasaya aykırı olduğunu alenen tartıştığım için, hapse atılmıştım.

Devrim sürecindeyse, biz de Tunus’taki devrimden etkilendik ve bir şeyler yapmak gerektiği düşüncesiyle Cisr el Şuğur’da biraraya gelmeye başladık. Daha sonra sokak gösterilerine başladık. 10 Mart’ta güvenlik birimleri çalıştığım dükkana baskın düzenledi. Bunun ardından şehirden kaçtım ve kasaba kasaba kaçak bir şekilde dolaştım. Bu süreçte de gösterilere aktif destek verdim. Haziran ayında Özgür Suriye Ordusu’nun kurulması ve Cizr el-Şuhur’daki çatışma bahane edilerek, ülkenin kuzeyi ordu tarafından abluka altına alındı. Temmuz ayı başında Türkiye’ye kaçtım. Türkiye’ye gelip de mülteci statüsü alabilen son kişilerden biriyim. Çünkü Türkiye 15 Temmuz’dan itibaren gelenlere, bu hakkı tanımayı reddetti ve şu anda kamplardaki sığınmacılar “misafir” adı altında statüsüz bir konumda tutuluyorlar.

Türkiye’ye geldiğimde, ben de muhalefetin İstanbul’daki toplantılarına davet edildim. Muhammed’le de orada tanıştım.

Muhammed: Cemil henüz Suriye’deyken uluslararası basına kendi ismiyle açıklamalarda bulunuyordu. Cemil bu cesaretinden ötürü, güvenlik birimlerinin öfkesini üzerine çekmişti ve aynı zamanda yaptığı açıklamalardan ötürü, herkesçe tanınan bir kişi haline gelmişti.

İC: Kamplardaki durumdan bahseder misiniz?

Muhammed: Başlangıçta mültecilerin yaşam koşulları oldukça kötüydü. Fakat üç dört ayın ardından koşullar düzelmeye başladı. Bunda, uluslararası medyaya ve Human Rights Watch gibi insani yardım kuruluşlarına, buradaki mültecilerin koşullarını ısrarla teşhir etmemizin de önemli bir payı olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan, koşulların iyileşmesine rağmen birçok sorun da devam ediyor. Örneğin, geçtiğimiz aylarda, buradaki sığınmacılara tarihi geçmiş ilaçlar verildi. Bu ilaçlar, insanların zehirlenmesine neden olacak kadar eski olmasa da işlevlerini yitirmiş durumdalardı.

Kamplardaki temel sorun ise, buraya gelen Suriyelilerin hukuki statülerinin olmaması ve dolayısıyla herhangi bir yasal haklarının olmaması. Türkiye hükümetinin sığınmacılara hukuki statülerini derhal tanımasını istiyoruz. Hükümet şu anda, sığınmacıların Kilis’e nakledildiğinde bu haklarının tanınacağını söylüyor. Fakat bundan şüpheliyiz çünkü eğer sığınmacılar mülteci statüsü edinirlerse, üçüncü bir ülkeye gitme, kamplardan ayrılma (şu anda kamptakilerin Türkiye’de kampların dışında yaşamalarına izin verilmiyor) ve iş bulma gibi hakları olacak. Bu durumda, Türkiye uluslararası arenada bir koz olarak kullandığı “sığınmacılar kartı”nı kaybedilir.

İC: Suriye muhalefeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Muhammed: Suriye’de eylemler başladığında herhangi bir politik grubun etkinliği yoktu. Halk kendiliğinden sokağa çıkıyor, özgürlük ve demokrasi talebinde bulunuyordu. Zaman geçtikçe politik partiler etkinleşmeye başladılar.

Örneğin Müslüman Kardeşler devrim başladığında eylemlere oldukça mesafeliydi. Devrim başladıktan üç ay sonra eylemlere katılmaya başladılar. Türkiye ve uluslararası güçler, devrimin başlamasının ardından Müslüman Kardeşlere aktif destek verdiler. Türkiye Müslüman Kardeşlerin Suriye’de güçlü bir tabanı olduğunu zannediyor ve Esad’ın devrilmesiyle Müslüman Kardeşlerin iktidarı ele alacağını öngörüyordu. Bu şekilde, Sünnilik bağlamı üzerinden de Suriye’de etkin bir rol oynayacağını hesaplıyordu. Uluslararası güçler ise, Müslüman Kardeşlerin, radikal İslamcıların güçlenmesini engelleyeceği gerekçesiyle, Müslüman Kardeşleri ön plana çıkarıyorlardı. Fakat, Müslüman Kardeşlerin devrim başladığı sırada Suriye’de hiçbir etkisi yoktu ve başlangıçta devrime destek de vermiyordu.

Müslüman Kardeşler uluslararası destek bulması ve devrim sürecinin çıkmaza girmesiyle Suriye’de güçlenmeye başladı. Müslüman Kardeşler, Esad’ın derhal yıkılmasından ziyade, devrimin bu şekilde sürüncemede kalmasından yana. Çünkü bu sayede halk içerisinde desteğinin artacağını ve Esad’ın düşmesiyle de iktidarı kendisinin ele geçirebileceğini umuyor. Öte yandan, Türkiye hükümeti tarafından mülteci kamplarında Müslüman Kardeşlere alan açıldı ve Müslüman Kardeşlerin kamplarda politik tekelini kurması hedeflendi. Bu sebepten ötürü kamplarda birçok protesto gerçekleşti.

Suriye Ulusal Konseyi’ne gelirsek; Konsey temelde Müslüman Kardeşler ve Heyet-al Tensik’ten (Liberal eğilimli ve seküler bir hareket) oluşuyor. Konsey’in liderliği Heyet-al Tensik’in eski önderi Burhan Galyun’da görünmesine rağmen, Konsey’in ipleri gerçekte Müslüman Kardeşlerin elinde. Bizler Suriye Ulusal Konseyi’nin kuruluşunda yer almamıza rağmen daha sonra Konsey’den ayrıldık çünkü Konsey rejimin devrilmesine odaklanmıyor. Bunun yerine, Esad sonrası dönemde iktidardan nasıl pay kapabilecekleriyle meşguller. Özellikle Konsey’in basının karşısında farklı, içeride farklı tutumlar almasını, masa altında dönen oyunları gördüğümüzde Konsey’den iyice soğuduk. Ve diyebiliriz ki, eğer Heyet-al Tensik, Müslüman Kardeşler veya Suriye Ulusal Konseyi olmasaydı, devrimimiz çok daha güçlü olurdu çünkü devrime asıl darbeyi muhalefetin sürüncemeli tutumu vuruyor. Rejimin şiddeti daha fazla insanın, daha büyük bir motivasyonla devrime katılmasına neden olurken, muhalefetin belirsiz tavrı insanları demoralize ediyor.

İC: Annan Planı ve devrimin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Muhammed: Bizler rejimin barışçıl temelde, kitlesel eylemlerle devam etmesini istiyoruz. Fakat bunun için Beşşar’ın tanklarını ve keskin nişancılarını şehirlerden çekmesi gerekiyor. Fakat Beşşar bunu yaparsa devrimin önüne geçemeyeceğini ve yıkılacağını biliyor. Annan Planı’nı ise desteklemiyoruz çünkü Esad yıkılmadan ve cezalandırılmadan devrimin başarıya ulaşması mümkün değil. Esad, Plan’da öngörüldüğü gibi tanklarını sokaktan çekmiş değil. Öte yandan, bunu yaparsa kitlesel protestoların yeniden başlayacağını biliyor ve buna izin vermesi söz konusu değil.

İC: Tunus ve Mısır’da devrimlerin başarıya ulaşmasındaki belirleyici gelişmelerden biri, meydan hareketlerinin yanısıra işçi sınıfının grevler ve fabrika işgalleriyle mücadaleye girişmesi ve genel grev ilan etmesi olmuştu. Suriye’de önümüzdeki dönemde böyle gelişme yaşanabilir mi?

Muhammed: Biz her devrimin kendine özgü koşulları olduğunu düşünüyoruz. Suriye’de insanlar uzun bir süre genel grev yapamazlar çünkü ekonominin
temel sektörleri devletin elinde. Ekmeğin dağıtımı dahi devletin tekelinde. Öte yandan rejim, İran, Irak ve Rusya’dan maddi yardım alıyor. Bu yüzden ekonomik olarak, bir genel greve dayanabilir. Bu nedenle bir genel grev ihtimalinin Suriye’de çok zor olduğunu düşünüyoruz.

İC: Türkiye hükümetinden veya kitle örgütlerinden herhangi bir yardım talebiniz var mı?

Mohammed: Türkiye hükümeti, Kızılay ve İHH mültecilere insani yardımda bulunuyor. Öte yandan gazeteciler bize, Türkiye hükümeti Suriyeli muhaliflere silah yardımında bulunup bulunmadığını soruyor. Böyle bir şey asla olmadı. Biz birçok kere, burada ordudan ayrılmış askerlerin bulunduğu kampı ziyaret ettik. Hükümet zamanında böyle bir söz verdi ama bu asla hayata geçmedi.

Yorumlar kapalıdır.